- 1164 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ÖYKÜLERLE DEYİMLER
Sıkıyönetim yılları. Beni görev yaptığım birliğin sıkıyönetim biriminde görevlendirdiler. Öyle yetkilerimiz var ki; Aman Allahım… Hak hukuk hak getire. O yörenin sözü geçenlerinden, zengin birisiyle tanıştık. Neye yalan söyleyeyim. O kişi bizi ara sıra çağırıyor. Mekânında sofralar kurduruyor. Yiyoruz içiyoruz. Ondan aldığımız bazı bilgiler de işimize yarıyor.
İlk zamanlar hürmetliydi. Konuştuklarına dikkat ederdi. Daha sonraları tutumu değişti.
Bir konu açılıyor:
“Hayırr o öyle değil.”
“Peki nasıl?”
İpe sapa gelmeyen anlatımlar. Susuyoruz susmasına da; ben -la havle- diyordum içimden.
Bir gün yine beraberiz. Konu askerlikten açıldı.
O öyle yorumlar getiriyor ki, dayanılır gibi değil. Biliyordum paranın gücüyle askerlik yapmamış çürük raporu almıştı.
Dayanamadım.
Önümde ki yemeği ittim. Bardakta ki içeceği de döktüm
“Sen çizmeyi aştın artık.(Sözün haddini aşmak anlamına geldiğini biliyordum. Ama öyküsünü bilmiyordum)
“Benim karnım zeytin ekmekle de doyar. Zaten öyle de büyüdüm.”
Terk ettim masayı. Çok ısrar edilse de geri dönmedim.
O kişinin masasında oturmakla hatalı mıydım? Evet hatalıydım. O nun yemeğini yiyerek taviz vermiştik.
Bunu niye anlattım? Kesinlikle övünmek için değil.
Şimdi sizlere çizmeyi aşmanın öyküsünü anlatayım o zaman…
ÇİZMEYİ AŞMAK
-Apel- isimli bir ressam yıllar önce bir resim sergisi açıyor. Adam iyi bir ressam. Alçak gönüllü. Yaptığı resimlerin gerçeğini yansıtmasının peşinde. Hata olmasın istiyor. Resimlerini halka açmış. Eleştiriye de açık.
Ziyaretçilerden birisi bir resmine dakikalarca bakmakta.
Apel’in dikkatini çekiyor.
“Hayırdır bir şey mi var”
“Evet” var. Diyor resme bakan adam.
“Ben kunduracıyım. Sayısız çizme diktim. Çizme böyle mi resmedilir?
Kunduracı gösteriyor. Apel düzeltiyor.
“Tamam, oldu mu şimdi.”
“Tamam, oldu da. Yalnız elbisenin kıvrımlarında da yanlışlar var.
Ressam müstehzi bir gülüşten sonra:
“Tamam dediğini yaptım.”
İstersen sen çizmeden yukarı çıkma ha… Ne dersin?”
Bu deyimin de öyküsü de böyle işte…
Hepimiz insanız. Zaman zaman haddimizi aştığımız oluyor mu? Evet oluyor.
Bu defter içinde aynı mı?
Maalesef aynı.
Şöyle ki; burada şiir veya nesirler yazıyoruz.
Çok güzel yorumlar alıyor mutlu oluyoruz.
Yazdıklarımız güne geliyor mutlu oluyoruz.
Ama bazen de diyoruz ki kendi kendimize:
“Ben neymişim be abi!!”
Kısa yolu seçip siyasi, dini görüşlerimizi de empoze etmeye kalkışıyoruz.
Sonra ne oluyor?
Çatışmalar. Küfürleşmeye varan tartışmalar…
Benim âcizane tavsiyem yapmayalım bunları.
Yazalım. Okuyalım. Yazılanları sevelim. Yazdıklarımızı sevdirelim.
Güne gelmekten ziyade hedefimiz gönüllere girmek olsun.
Dost olalım. Dost kalalım.
Dünya kimseye kalmaz…
YORUMLAR
Bedri Tokul
Eğer devam edebilirsem, daha çok şeyler var bu konu da yazacağım.
Hasretle öperim gözlerinden.
Yazının bütününü değerlendirdiğimizde usta bir harmanlamayla güzel bir yemek çıkmış ortaya. VAROL Can Dost. Çok güzel.
Askerlikte bir deyim vardır hani "Devaamm"
Selam ve saygılarımla..
Bedri Tokul
Selam ve Saygıyla Can Dost...
Toplamışsınız etrafınıza dostlarınızı, masada çaylar, kahveler, siz anlatıyorsunuz biz dinliyoruz sanki.
Sıkça kullandığımız bir deyim ama ben hikayesini şimdi sizden öğrendim. Başınızdan geçen bir olayla örneklendirmeniz de çok sıcak ve samimi bir aktarım olmuş. Çok teşekkürler.
Bakalım sırada hangi deyim var. Bekleyelim görelim.
Tebrikler Bedri Komutanım.
Saygıyla.
Bedri Tokul
Bazen askeri gazinoya giderim, ne kadar başka masalarda oturanlar varsa çekerler sandalyelerini benim masama.
Ben sohbeti seviyorum.
Ben insanlığı seviyorum.
ben sevmeyi seviyorum
ben sevmeyi seveni seviyorum can bacım.
selam ve saygıyla...
Sonbet tarzında bir anlatım diliniz var... Böylece yazdıklarınız okuyucuya çok kolay geçiyor...
Hem verdiğiniz sözü tutarak deyimlerin öykülerini aktarmışsınız hem de anınızı... Bir taşla iki kuş!... Zekice!...
Başarılı kaleminizi kutlarım...
Bu çalışmaların devamı dileğimle... Saygılarımla...