- 1212 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Çaresizlik
’’ÇARESİZİM’’ diyorsanız, buyurun sohbete☺
Çaresizlik, yaşantımız boyunca her birimizin bir şekilde deneyimlediği, bazen çok ağır süreçli bir duygudur. Geçenlerde birkaç dostla, özellikle genç insanların bu duyguyu sıkça yaşamaları üzerine konuşuyorduk. Yanımızda bulunan genç bir öğretmen adayı da atanma sorunu nedeniyle sıkıntılı günler yaşıyordu... Sohbet, onun sorununu dinlerken başladı. Derken, her birimiz farklı yaşamlardan örneklemelerle kızımızı rahatlatmaya çalışırken, aslında çaresizliğin çözüm anahtarının kimin elinde olduğunu da görmüş olduk sohbetin sonunda.
Dostlarla, yaşantımızdaki özel sorunlardan tutun da tarihimizde millet olarak başımıza gelen olumsuz süreçleri ve mücadele yollarını örneklendirerek çaresizliğin çözümsüzlük olmamasında fikir birliği içinde konuşuyoruz. Buyurun, siz de sohbete katılın lütfen:
Çanakkale Zaferi’ne bir bakın: Seyit Onbaşı, 275 kilogramlık mermiyi o zorlu mücadele sırasında nasıl kaldırıp namluya sürmüş? Savaş sonrasında, Mustafa Kemal karargâhında kendisiyle görüşmüş:
"Evladım, tek başına nasıl kaldırdın 275 kilogramlık mermiyi?"
"İşte Allah’ın izniyle oldu komutanım. O anda, bir çam kütüğü gibi geliverdi."
Aslında buradan bakıldığında; olmak ya da olmamak arasında başka bir seçim düşünmeyen, azimle, inançla ve mücadeleyle verilen sonuca, yani başarıya şahidiz.
Yani kimse olumsuzluklara odaklanmamış. Hedef sadece kazanmak ve Çanakkale’yi düşmana teslim etmemek. Bahane aransaydı ne olacaktı peki? Her şeyden önce, insan olarak en temel ihtiyaç olan beslenme imkânları kısıtlı. Üst baş derseniz, ordunun doğru düzgün teçhizatı bile yok ki askerini giydirsin. Yani bu yokluklar, savaşmamak için birer bahane olacakken, çareyi ölümüne savaşmakta buluyorlar.
Sonra başka bir örnek giriyor sohbet konumuza:
"Kelebek" adlı romanda geçen inanılmaz özgürlük mücadelesi...
Bir cinayet davasında, haksızlıkla suçlu kabul edilerek kürek cezasına çarptırılıp hücreye kapatılan, ömür boyu hapse mahkum edilen Henri Charriere’nin gerçek yaşam hikâyesidir romana konu olan. Charriere, kaçmak için 13 yıl mücadele vermiş ve sonunda başarmıştır. Düşünün, günler, aylar değil; senelerce sadece beş adım atabildiği bir hücrede, o adımları sayarken, aynı zamanda mücadele, kurtuluş planlarını da hesaplıyor. Üstelik tek başına. Konuşacağı kimse de yok. Ama ne yapıyor? Yan hücredeki mahkûmla, duvara cisimlerle vurarak aralarında bir konuşma dili geliştiriyor; bildiğiniz sohbete dalıyorlar.☺ Aklını yitirmemek, özgürlüğüne kavuşmak için önce hayatta sapasağlam kalmanın çarelerini üretiyor. Üstelik inanılmaz yöntemlerle defalarca hapishaneden kaçıyor, yakalanıyor ama asla pes etmiyor. Sonunda, hapishaneden Hindistan cevizi kabuklarından yaptığı bir küçücük düzenekle zorlu denizi ve dalgaları aşarak özgürlüğüne ulaşıyor.
Bir başka örneği, kendi ailemden anlattım dostlara:
Kars’ta, tahminen 70’li yıllarda babaannem, kendi çocukları dâhil birkaç lise talebesini okutmak için köyden gelip tek odalı, toprak damlı bir küçücük eve yerleşiyor. Köyümüz uzak olduğu için, senede iki defa, tatil dönemlerinde gidebiliyorlar evlerine. Derken, memleketin ağır kış koşulları gelip çatıyor. Ara sıra köyden tanıdıklarla gönderilen yağ, peynir, un gibi en zaruri erzağın gelmesi de imkânsızlaşıyor. O dönemde kar, insan boyunca yağıyor. Yollar kapalı; ulaşım imkânsız. Günlerce mahsur yaşıyorlar. Bir kadın ve dört çocuk, yabancı bir yerde ne yer, ne içer? Para desen, o da yok.
Babaannem, kolları sıvıyor. Evdeki eski bez parçalarını toparlıyor. Sonra konu komşuya tek tek uğrayıp durumunu izah ediyor. Ne yapıyor, biliyor musunuz? Komşulardan topladığı bez parçalarını, 3-4 santim genişliğinde uzunca ip şeklinde kesip bükerek ip yumağı haline getiriyor. Elde ettiği bu rengârenk yumakları, halı tezgahında kilim olarak örüyor. Hem de gece gündüz, yarım uykulu haliyle. Ördüğü kilimi uygun fiyata satıp çocuklarının beslenme ve okul ihtiyaçlarını karşılıyor.
Velhasıl, bu değerli sohbetten şu derslerde hemfikiriz:
* Sorun ne olursa olsun, yılmamalıyız.
* Önce kendimizi özellikle ruh ve beden sağlığımızı koruyucu tedbirler almalıyız.
* Sonra sorunun çözümü için inanç ve kararlılıkla araştırma yapmalı, fikir üretmeliyiz.
* Hedefler belirlemeli ve o hedeflerden en makul olanına odaklanmalıyız.
Edison, ampulü icat etmeden önce 1200’e yakın deney yapmış. O deneyleri yaparken, evini yakmak da dâhil, bir sürü zarar vermiş etrafına. Ve sormuşlar Edison’a:
"Bunca deney ve zarardan sonra neden hâlâ ısrarcısın?"
Cevap olarak ne demiş, biliyor musunuz?
"Ben 1200 tane deneyle ne yapmamam gerektiğini öğrendim. Şimdi yapmam gerekenleri deniyorum."
Hâlâ "çok çaresiz durumdayım" diyorsanız, bir de Behçet Necatigil’in şiirinden özetleyelim mücadele etmenin önemini:
Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır seni sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter.
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme,
Tükettirme içindeki yaşama sevgisini.
Hep hatırlayın: “Çaresizseniz, çare sizsiniz.”
O halde, önce sağlıcakla ve sevgiyle kalın. 💙 Unutmayın, her şeye rağmen çare SİZSİNİZ!
Gülsen Dede-Nisan-2018
YORUMLAR
Şartlar olgunlaşmamışsa çaresizlik devam eder diye düşünüyorum. Şartların oluşması için gelecek günleri beklemek gerekir. Kararlılık cesaret çaresizliği ortadan kaldıracaktır.
Doyurucu bir yazı okudum. Tebriklerimi sunuyorum.
Saygılarımla...