- 625 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Darwin Yaşıyor Olsaydı?
İki hafta önce sanatçı Yıldız Tilbe attığı tweetlerle pagan dini olan evrimi cesaretle reddederek ve çekinmeden Allah’ın yaratmasını heyecanla anlatarak toplumda çok güzel bir örnek oldu. Ancak diğer yandan evrim yanlıları tarafından adeta linçe uğradı.
Yıldız Tilbe’nin, C. Darwin hakkında yaptığı paylaşım şöyleydi: "Darwin yaşasaydı evrimi reddederdi, onun zamanında bilim bu kadar ilerde değildi, ne bilsin zavallı. DNA bile şunun şurasında yeni keşfedildi, insan vücudunda bilinmeyen sonsuz şeyler var daha haberimiz yok kendimizden.”
Sözleri çok doğruydu. Çünkü Darwin döneminde canlılardaki yaratılış harikalarını gözler önüne seren elektron mikroskobu henüz icat edilmemişti. Elektron mikroskobu bir yana, insanlık henüz buzdolabı, telefon, daktilo ve hatta tükenmez kalemle bile tanışmamıştı. Dönemin araştırmacıları, pergel, pusula, termometre ve diğer basit araçları kullanarak doğayı çözmeye çalışıyorlardı. Bunlar evrim teorisinin iddialarının ortaya atıldığı dönemdeki cehaletin boyutlarını görmek açısından çok önemlidir.
19. yüzyılın ilkel bilim anlayışıyla bir varsayım olarak öne sürülen evrim, o yıllardan bu yana hiçbir bilimsel bulgu veya deney tarafından doğrulanamadı. Tam aksine, iddialarını doğrulamak için başvurulan tüm çalışmalar teorinin geçersizliğini kanıtladı. Biyoloji, paleontoloji, genetik, biyokimya, mikrobiyoloji, canlılığın rastlantılar sonucunda meydana gelemeyeceğini kanıtladı.
Tek bir aminoasit bile rastlantı sonucu oluşamadığı halde, yüzlerce farklı aminoasitin belli sayıda, belli koşullarda ve belirli bir sıra içinde birbirlerine eklenerek oluşturdukları proteinlerin, doğal koşullarda kendiliğinden oluştuklarını öne sürmenin saçmalığı ortadadır. Ve bu, aminoasitlerin rastlantılarla meydana geldiğini öne sürmekten çok daha akıl ve mantık dışı bir iddiadır.
Canlılığın oluşturan proteinlerin tek bir tanesinin oluşması için DNA gereklidir. Protein olmadan DNA, DNA olmadan protein oluşmaz. Dolayısıyla ilk proteinin oluşması için zaten proteinin, dahası tüm organelleriyle hücrenin var olması gereklidir. Muhtemelen bu sebepledir ki, ünlü Darwinist R. Dawkins de ilk proteinin uzaydan geldiği iddiası gibi bir hezeyana sığınmıştır.
Darwin ve diğer evrim teorisyenleri, canlı hücresinin yapısının çok basit olduğunu ve bu basit yapının tesadüflerle kendiliğinden oluşabileceğini zannediyorlardı. Hatta Darwinizm’in Almanya’daki en büyük destekçisi olan ve sahte embriyo çizimleri ile tanınan Earnst Haeckel, o dönemin mikroskoplarıyla incelediği hücrenin, "içi jöle dolu basit bir baloncuk" olduğunu söylüyordu. Oysa ilerleyen bilim gösterdi ki; hücre, olağanüstü bir kompleksliğe sahipti.
Birbirinden farklı sayısız görevi üstlenen proteinler canlılığın yapıtaşlarıdırlar. Cansız atomların birleşmesiyle oluşan ve şuur, bilgi ve akıl sahibi olmayan protein molekülleri nasıl olup da hayret verici organizasyon yeteneği ve sorumluluk üstlenerek canlı bedenindeki faaliyetleri gerçekleştirebilmektedirler? Henüz bu soru için bir yanıt bulamamış iken, tüm evrenin ve canlı- cansız tüm varlıkların rastlantılar sonucu oluştuğunu iddia etmesi, evrim teorisinin, geçmişin en büyük hurafesi, bugünün ise en büyük espri malzemesi olduğunu ortaya koymaktadır.
Evrimin ilahı tesadüf, DNA gibi her hücremizi işleyen ve 3 milyar harften oluşan bu muhteşem programı yapabilir mi?
Her biri bir metropol gibi kompleks, girift ve muazzam yapılar olan 100 trilyon hücremizden bir tanesini yapabilir mi?
Tek bir canlı hücresi, muhteşem kompleks bir yapı iken, 100 trilyon hücreden oluşan insanın rastlantılar sonucu oluştuğunu ileri sürmek; buna bilim denebilir mi? Bilim, evrimi desteklemez, tam tersine çürütür. Tarafsız olarak bilimi savunan bir insanın evrimi savunması da aslında mümkün değildir. Evrimin gündemde tutulma nedeni, bilimsel bir teori olması değil, materyalizmin dayanak noktası olmasıdır. Kısacası, evrim propagandası bilimsel nedenlerle değil, ideolojik kaygılarla yapılır.
Bazı bilim adamları, modern bilimin ışığında ortaya çıkan gerçekler karşısında Darwinizm’in psikolojisini dile getirirler. Örneğin Pierre P. Grassé: "Herhangi bir canlı organizma, inanılmaz derecede büyük bir "akıl" içerir. Bu, insanların en büyük mimari eserleri olan katedralleri inşa etmek için kullandıklarından çok daha büyük bir akıldır. Bugün bu akla "bilgi" (enformasyon) diyoruz, ama anlam hala aynıdır. Bu bilgi bir bilgisayarda programlanmamıştır, ama bilgisayardakinden çok daha dar bir yere, DNA’daki kromozomlara ya da her hücredeki farklı organellere sıkıştırılmıştır. Bu "akıl", hayatın "olmazsa olmaz" şartıdır. Peki ama bunun kaynağı nedir?... Bu hem biyologları hem de filozofları ilgilendiren bir sorudur ve bilim bunu asla çözemeyecek gibi durmaktadır." [The Evolution of Living Organisms, 1977. s. 168]
Prof. Dr. Michael Behe: "Hayatın üstün bir akıl tarafından tasarlanmış olduğu anlayışı, hayatı basit doğa kanunlarının bir sonucu olarak algılamaya alışkın bizlerde bir şok etkisi yaratmış durumda. Ama diğer yüzyıllar da benzer şokları yaşamışlardı ve şoklardan kaçmak için bir neden de yok." [Darwin’s Black Box, New York, The Free Press, 1996, s. 252-53]
19. yüzyılın ilkel bilimsel imkânlarıyla Darwin, "Eğer birbirini takip eden çok sayıda küçük değişiklikle kompleks bir organın oluşmasının imkansız olduğu gösterilse, teorim kesinlikle yıkılmış olacaktır" demiştir... Evet, Darwin’in korktuğu başına gelmiştir. Darwin’in, evrime en önemli delil olması gereken fosiller konusunda söylediklerine bakalım;
“Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu, benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır." [Charles Darwin, The Origin of Species, s.172-280]
Evrim teorisi yalnızca yaratılışa alternatif olması amacıyla ve bilim değil materyalizm adına savunulan bir hurafedir. Evet, M. Behe’nin söz ettiği gibi, herkesi kapsayan şoklardan kaçmamak gerekir... İnsanlık, dünyanın öküzün boynuzunda bulunduğu ya da düz olduğu, yüksek dağlar sayesinde gökyüzünün düşmediği, dünyanın evrenin merkezinde yer aldığı gibi dogmalardan kurtuldu. Bugün de hayatın tasarlanmadan, kendi kendine oluştuğu şeklindeki Darwinist hurafeden kurtuluyor.
Döneminin basit mikroskobu ile çalışarak, "Gözün kompleks yapısını inceledikten sonra kendi teorimden soğudum" diyen Darwin, canlılardaki kompleks yapıları bugün elektron mikroskobu ile incelediğinde teorisinde ısrarcı olur muydu dersiniz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.