- 806 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Kahvaltısı insanın mürşidi olabilir mi?
Kahvaltısı insanın mürşidi olabilir mi? Eğer bir kulağımız herdaim Kur’an’ın ve sünnetin verdiği derste olursa herşeyin Allah’a şahitliği işitilebilir. Zaten Kur’an da bize bu hikmetle gönderilmiştir. Yani, kainat, ancak Kur’an ve sünnet sayesinde ’mürşid’ olur. Kur’an’ın dersini ve Allah Resülü aleyhissalatuvesselamın talimini kalbine almayanın gözünde kainatın yüzü de perdelidir.
Mehrini verirsen o da duvağını açar. Hatta, diğer bütün delilleri bir kenara bıraksak, kainat ve Kur’an arasındaki bu ’okuturluk-okunurluk’ uyumu bile ’onu gönderenin şunu yaratan olduğunu’ isbat etmeye yeter. Anahtar ile kilidin sahibi aynı Fettah olmasa hangi kapı böyle kolaylıkla açılır/açılabilir?
İşte, kahvaltı sofram da bana Kur’an eşliğinde bir mürşidlik etti, nasıl? Tabiî ki Tîn sûresi sayesinde. O mübarek güzel gözümü nasıl açtı peki? Şu kısa mealdeki ayetleriyle: "İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki! Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik."
Kahvaltı sofrasında bunun reçelini ve şunun da bizzat kendisini birlikte görünce ister-istemez düşündüm: Bak Allah’ın şu kemalde işlerine! Yediklerimden birisi zeytindir. (Ki acıdır.) Diğerisi incirdir. (Ki tatlıdır.) Beraberce soframda güzel olurlar. Birisinin yokluğunda soframda eksik kalırım. Berikinin yokluğu ötekini noksan kılar. Halbuki, zâhire bakıldığında, şunlardan birisi diğerinin zıttıdır. Tatları başkadır. İşte, arkadaşım, kendi payıma çıkardığım ders şu oldu: "Hayat da aynen böyledir."
Cenab-ı Hakkın şu kainatta yarattığı birçok zıtlık var. Bunlar aslında zâhiren zıtlık. Aslında onlar birbirlerini tamamlıyorlar. Geceler gündüzle tamam oluyor. Çayın acılığı şekeriyle tamam oluyor. Hayatın gamı neşesiyle tamam oluyor. Ben de sevmediğim yanlarımla/anlarımla tamam oluyorum. İnciler-zeytinler birbirlerini tamamlıyorlar. Hayatın bütünündeki kemali böyle ortaya çıkarıyorlar.
Sina dağı yüksek, Mekke emin, incir tatlı, zeytin acı... Dağların korunaklığı ile ovalar yaşanılır kılınmış. Hem o dağlar, yine Kur’an’ın ifadesiyle, birer hazineli direk kılınmış. Ben de yaşadığım zorluklarda böyle izler bulabiliyorum. Hayatımın en sıkıntılı süreçleri bir açıdan beni en çok yetiştiren zamanlar. Onlarda edindiğim tecrübeleri bugün hâlâ bir hazine gibi dağarcığımda taşıyorum. Neşeyle bir adam oluyorsam kederle beş adam oluyorum. Dağlarım beni ovalarımdan daha fazla güçlendiriyor. Fakat hayat hep dağlardan ibaret olsa ona da dayanamazdım. Rabbimin rahmetiyle düzlüklere inmeye de muhtacım. Eğer, düzlükleri olmasa hayatın, bacaklarım dağların direncine bir ömür takat yetiremez.
Beni en güzel biçimde yaratan Allahım, hakkını veremediğimde, aşağıların en aşağısına indirecek olandır. Dağın-ovanın sahibi, incirin-zeytinin sahibi, elbette, dilimde/ayaklarımda yarattığı böylesi dönüşümleri içimde de yaratır. Tecellileri farklı farklı görüyorum, okuyorum, hissediyorum veya yaşıyorum diye (hâşâ) ilahlarının ayrı olduğuna hükmedecek değilim. Çünkü ’birliktelikteki uyum’un ’sahiplerin birliğine’ işaret ettiğini görüyorum. Celal ve cemal ’kemal karışımı’nın iki öğesi sadece. İki gerekliliği. Kötülük yok. Sadece güzelliğin şiddetini kaldıramadığım yerler var. Güneş çok güzel. Ama güneşe bakamıyorum. Gönül alıcı güzellik (cemal) ile korkutucu güzellik (celal) arasında salınıyorum.
Karanlıklarım bende galip gelmeye başladığında hatırlamalıyım: Gecenin sahibi gündüzün sahibinden başkası değil. Zeytinin sahibi incirin sahibinden başkası değil. Emin beldenin sahibi Sina dağının sahibinden başkası değil. Depresyonumun sahibi neşemin sahibinden başkası değil. ’Aşağıların en aşağısı’nın sahibi ’en güzel biçimimin’ sahibinden başkası değil. Bunu aklımda tutmalıyım. Çünkü ikisini birbiriyle buluşturmayı ihmal edersem körlüğümde boğulabilirim. Hani hep derler: Su insanı boğmaz. Yüzme bilmemekten boğulur insan. İşte, ben de yüzmeyi Tîn sûresinden öğrenmeliyim. Ve o da zaten öğütlüyor: "Fakat iman edip salih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır." Demek burada olay ’kulaç atmak’ değil ’salih amel yapmak.’ Yüzeyde ancak o tutar bizi...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.