- 754 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kara Böcüğümün İnsanlık Dersi
Mahalle pazarlarımız vardır bilirsiniz. Her hafta sabahın erken saatlerinde kurulur. Her esnafın yeri belirlidir. Gün ağarmaya başlayınca, herkes kendi yerine kurulma telaşıyla sebzesini meyvesini ya da satacağı eşyasını özenle yerleştirir. Bahar aylarında pazarların o rengarenk görüntüsüne bayılıyorum. Hele o meyve ve sebzelerin kokusu yok mu? Daha ilk girişte ruhunuza derinden bir dokunuşu var ki, şu gürültülü hali olmasa orada gün boyu kalasım geliyor. Taze naneler, maydanoz, limon, erik hele...Adına can erik demeleri boşuna değil...Her ne kadar komşu bahçelerden yürütülen kadarıyla olmasa da ☺tuza banıp sohbet eşliğinde yenilmesi, tadı bambaşka...Alışveriş ustası kadınlarımız bilirler, akşam üzeri yapılan alışveriş daha uygundur. Çünkü pazara getirilen onlarca sebze meyve ikinci güne kalırsa bozulacaktır. Birde geri götürme yükleme sıkıntısı varken, sabah satılan fiyatın yarısına inilir. Esnaf tezgâhı boşaltma derdinde; müşteri ucuza alma telaşıyla akşam gitmeyi tercih eder. Bu durumu komşu teyzelerimden öğrendiğimde onlarla beraber akşam pazarına yol alır oldum. Ancak zamanla arada kenarda yere dökülen çürük meyve sebzeleri toplama telaşındaki kadın ve çocukları görmeye başlayınca pazar gezmeleri hüzün vermeye başladı. O genzimin derinliğine çektiğim limon kokuları bile sıradan koku haline geldi. Annesiyle beraber yerdeki biber domates ve patlıcanları toplamaya çalışan kapkara gözlü çocuğa bakıyorum. Afacan çevik hareketlerle yerlerde tezgâh altlarındaki sebzeleri çevik hareketlerle toplayıp annesinin elindeki naylon, kir pas içindeki çuvala keyifle, başarı kazanmış tavırla dolduruyor. İçim burkuluyor onları her görüşümde. Kara gözlü böcüğümle her karşılaşmamızda muhabbetle bakışıyoruz. (İçimden diyorum ki, izin verseler incinmeyeceklerini bilsem de bir defa olsun pazar çantalarını ben doldurabilsem. Şöyle en tazesinden meyve ve sebzelerle…)Bir akşamüzeri yine pazardayım ve yine kara gözlü böcüğüme rastlama umuduyla alışveriş yapıyorum. İlerde bir tezgâhta yüksek sesle bağrışma tartışma olduğunu gördüm. Önseziyle o tarafa hızlanıp gittim. Sebze satan esnaflardan biri kara böcüğüme ve annesine bağırıp, öfkeli tavırlarla tartışıyor. Orada bulunan insanlar engel olmasa anneyi de çocuğu da hırpalayacak. Neymiş patlıcanın bir tanesini tezgahtan yürütmüş. Yetmedi tezgahı bırakıp çocuğun yanına kadar gelip elinden patlıcanı aldı azarlayarak. Bir yandan anne de çocuğu azarlıyor ‘’her gün söylüyorum sana, sadece yerde kalanları al diye niye söz dinlemiyorsun? ‘’
Bir patlıcan yüzünden giderek büyüyen tartışmaya ister istemez bizde dahil olduk : ‘’çocuk bu canım ne var bu kadar abartılacak…tamam her pazar aynı şeylerle uğraşıyorsunuz anladık özür diledi annesi…ya olmadı biz ödeyelim parasını...’’ derken annesinin yanında mahcup ağlamaklı o simsiyah kara gözlü küçüğüme yanaştım : ‘’Kuzum benim bir daha yapma olur mu? Bak annende üzüldü…Şimdi ne diyeceğim: "her hafta seninle burada buluşalım bana yardım edersen sana en taze meyve sebzeyi ben alayım olmaz mı…?’’ kuzucuk, korunmanın verdiği güvenle hıçkıra hıçkıra ağlamaya ve konuşmaya başladı.. Ne dedi biliyor musunuz o iç çekerek ağlama arasında: ben o patlıcanı pamuk nine için almıştım…çürük meyve sebze sevmiyor, sonra üzülüyor…
Meğer anne ve çocuğun her hafta gün boyu, çantalarını sebze artıklarıyla doldurma telaşı sadece kendileri için değilmiş. Yaşadıkları mahallede yaşlıca bir nineye de bu yüce gönüllü insanlar bakıyormuş. Topladıkları meyve sebzenin bir kısmını özenle ayırıp (ne kadar taze olursa artık ) pamuk ninem dediği teyzeye veriyormuş kara böcüğüm.
Pazar ahalisi olarak; bir patlıcanın masum duygularla alınmasının ardından, kendi eksikliklerimizi, farkında olamadıklarımızı, bir küçük kalbin kocaman merhametiyle öğrenmiş olduk. Her birimiz çantamızdaki poşetlerden çıkarıp birer ikişer annenin çantasına yükledik. Her hafta gönlümüzden ne koparsa bu kocaman yürekli insanlara destek olmaya karar verdik.
Hayatımızda, pamuk nineler, yaşamı pamuk ipliğine bağlı olarak sürdüren insanlarımız oldukça fazla değerli dostlar. Mutfakta bugün ne pişirsem tasasının ötesinde bugün nereden ne bulsam tenceremi kaynatsam derdiyle yaşayan insanlarımız var aramızda. Onları görmek, onlara bir şekilde dokunarak hayatlarını kolaylaştırmak, nefes almalarını sağlamak elimizde…
Ramazan ayları bu anlamda pek çoğumuz için fırsat ayı gibi görünse de bir yılda 11 ay daha olduğunu, unutmayalım . Ve yarınları meçhul biçare yoksunluklara emanet hayatları görelim daima . Bugün ne pişirsem yerine, bugün kimi sevindirsem telaşı yaşarsak her birimiz pazarda orada burada yaşanan bunca eşitsizlikleri daha az yaşayıp daha çok yaşama değer katmayı sağlayabiliriz.
Hacı Bektaşi Veli Ne Demişti:
Vardığın yeri pak et,
yediğin lokmayı hak et."
Gülsen Dede- Mayıs 2018
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.