- 607 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MARMARİS'DEN DATÇA'YA
MARMARİS’den DATÇA’ya
Bir Pazar günü değişiklik olsun diye üç kişi atladık arabaya şöyle bir sahil turu yapalım dedik. Bizim buralarda “yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat hele…” derler bu nedenle yazımızı yemek resimleri ile süslemiyoruz.
Kim mi bu üç kişi, ben, keyfim ve kahyası değil tabi ki, ben, kızım ve annesi Çine’den Yatağan, Muğla, Sakar Tepesi Geçidini aşıp, önce Gökova körfezindeki Akyaka’ya sonra Marmaris’e doğru yol alırken Çine’nin o sarı sıcak, sıkkın, nemli havasından kurtulup, çam kokulu, serin, deniz kokulu Marmaris’e ulaştık. Kısa bir moladan sonra, Marmaris İçmeleri arkamızda bırakıp Turunç’a doğru sağlı sollu çam ağaçları ile çevrili virajlı yollardan önce dağın zirvesine, sonra daha keskin virajlarla Turunç’a ulaştık, baldızın evindeki kısa moladan sonra bacanağı, baldızı ve kızlarını da yanımıza alıp aynı virajlı yoldan Turunç’un deniz seviyesinden önce zirveye, sonra içmeler deniz seviyesine inince kulaklardaki baskıyı siz tahmin edin.
Neyse, İçmeler yol ayrımından yine virajlı, dik rampalı, sağı solu çam ağaçları ile çevrili yeşilin her tonunda bir renk cümbüşünün içinden geçip Datça yoluna girdik.
Gidiş geliş iki şeritli yolun düzlüklerinin etrafında, denize sıfır noktasında hala tarımla uğraşıp havancılık yaptıkları tarlaların içinde henüz yeni paketlenmiş samanlardan belli olan insanların yaşadığını görmek güzeldi. Çünkü gezdiğimiz birçok belde betonlaşma ile bozulmuş, deniz kenarları uyanıklar tarafından yerel yönetimlerinde göz yumması ile parsellenmiş olduğundan buraların binlerce yıldır böyle doğal olduğunu görmek güzeldi. Dilerim getirim düşkünlerinin eline geçmez buralar. Datça yarımadasına doğru dik rampalarda ilerlerken dağların şekli ve oluşumu dikkatimi çekti.
Deniz seviyesinden iki yüz elli üç yüz metre yüksekliğe gökyüzüne bir yumruk gibi savrulmuş dağlar, kurumuş kırmızı toprak ve irili ufaklı ortalama avuç içi büyüklüğünde yıllarca suda kaldığından yumurta şeklini almış taşlardan oluşuyordu. Kilometrelerce sağlı sollu yolun kenarındaki dağlar denizden bir yumruk gibi gökyüzüne fırlamıştı sanki. Bu yolu geçenlerin dikkatini çekti mi bilmiyorum. Ama bir gün giderseniz mutlaka dağları oluşturan yığınlara bakın derim.
Ve işte; Can babanın (şair Can Yücel’in) sonsuzluğa uyuduğu topraklarda DATÇA’dayız. Güzel yer Datça, Ağustos sıcaklarına rağmen oldukça serin. Sahili sığ ve suyu temiz. Gezip görmenizi tavsiye ederim. Malum gezi günü birlik olunca gün akşama dönmeden; dönüş yolundaydık. Bu kez Kızkumu yolu üzerinden yine dik virajlı yolları aşıp önce Turunç’a, sonra evin yolunu tutuk.
06.08.2017
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.