- 1156 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
9 EYLÜL ve EMİR SULTAN DERGAHI HAZİRESİNDE YATAN BİR VATAN HAİNİ
Bugün 9 Eylül. İzmir’in, dolayısıyla da Türkiye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 96. Yıldönümü. Lakin ben bugün sizlere İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunu değil düşman tarafından nasıl işgal edildiğini anlatacağım. Umarım ’ Kurtuluş gününde işgal mi anlatılır? Saçmasapan bir yazı olmuş’ denmez.
-------------------------------------------------------------------------------------
Hazire cami alanlarında yer alan, etrafı çevrili mezar yerlerinin genel adıdır dolayısıyla da genelde bu alanlara başta camiyi ( veya dergahı ) yaptıran şahsın kendisi ve yakınları olan kişiler ve aynı zamanda tarikat şeyhleri, dindar hüviyetiyle tanınan ve sevilen kişiler defnedilir. Lakin görün ki İzmirdeki Emir Sultan Hazretlerinin defnedildiği hazireye tam anlamıyla vatan haini olan biri defnedilmiş.
Şimdi hemen itiraz edecekler olabilir ’ Hocam ! Emir Sultan Hazretlerinin dergahı da türbesi de Bursa’dadır’ Diyerek. Evet doğrudur ama bu Emir Sultan başka bir Emir Sultan. İzmir’in ilk fatihi Umur Bey’in hem hocası, hem komutanı olan Mükremeddin Emir Sultan...O da bir evliya.
Neyse, işte bu kahraman evliya Mükremeddin Emir Sultan’ın dergahının haziresine 1920 yılında bir hain gömülmüş. Hem de Yunanlılar tarafından. Bu hain ise tarihimize Kambur İzzet Paşa adıyla geçmiş olan bir alçaktır.
Peki Kambur İzzet Paşa ne yapmış ki bu adama bu kadar öfke doluyum? Ona hem hain hem alçak diyorum. Kim bu adam?
Yazıyı uzatmamak adına nerede doğdu, hangi okulları okudu fasıllarını atlıyorum.
Kambur İzzet Paşa çeşitli illerde valilik görevinde bulunduktan sonra 11 Mart 1915 de Aydın Vilayeti ve havalisinin valisi oldu. İzmir de Aydın vilayetine ( Eyalet demek daha doğru olur aslında ) bağlı olduğundan 23 Mart’ta İzmir’e gelen Kambur İzzet Paşa bu ilin valililğini de üstüne aldı ve icraata başladı.
’İcraata başladı’ diyorum ama onu oraya getiren aslında İngilizlerdi. Nitekim İngiliz Yüksek Komiser Yardımcısı Richard Webb daha Ocak 1919 da İngiliz Dışişleri Müsteşarlığına yazdığı özel raporunda şöyle diyordu: “ Görünürde ülkeyi işgal etmediğimiz halde, şimdiden valilerini atıyor veya görevlerinden uzaklaştırıyoruz.” Kambur İzzet Paşa da işte bu valilerden birisiydi.
İlk icraatı olarak Milli Mücadele ruhu ile yazılar yazan Anadolu ve Duygu gazetelerini kapattı. Yerel örgüt yöneticilerini makamında toplayarak ’ ”Herkes sizi İttihatçılık ve Bolşeviklikle suçluyor. Devletin bu nazik günlerinde İzmir’de huzuru bozmanıza izin vermem” Sözleriyle gözdağı verdi. İzmir Valisi Nurettin Paşa’yı görevden uzaklaştırarak yerine kendi kafasında biri olan Ali Nadir Paşa’nın 17. Kolordu komutanlığına getirilmesini sağladı.
Gelelim İzmir’in işgaline...
14 Mayıs 1919 da İzmir’in işgal edileceği artık gün gibi aşikar olmuştu. İzmir’in Türk ve Müslüman halkı büyük bir tedirginlik ve öfke içindeyken Kambur İzzet Paşa Islahat Gazetesi muhabirine ’ “Halkı endişeye sevk eden bu tutum, Barış Konferansında zuhur etmeyecektir. Bu söylentileri çıkaranlar,kötü niyetli ve hayali geniş kimselerdir. Endişeye mahal verecek bir durum yoktur” diyordu. Kankası Nurettin Paşa da ’ “Sadrazam Damat Ferit Paşa ile konuşulmuştur. Babıali’de işgal vukuuna dair bir malumatımız yoktur. Amiralin notası, mütareke hükümlerindendir ve doğal olarak kabul edilmesi gerekir” demekteydi.( Burada bahsedilen Nota İngiliz Amirali Galthorp’un Damat Ferit Paşa’ya ( Osmanlı Başvekili ) İşgal değil sadece müttefik güçlerin bazı inzibat birliklerinin emniyet ve asayişi temin amacıyla kıyıya çıkacağını, bunlar arasında Yunan askerinin de olabileceğini bildirmesinden ibaretti. Mütareke yani Mondros Ateşkes Antlaşmasının 7. Maddesi gereği İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikede gördükleri her yeri işgal hakkına sahipti. )
14 Mayıs 1919 da Kambur İzzet Paşa gelen giden heyetler, halkın heyecanı, baskılar derken iyice bunalır ve sonunda açıklamayı patlatır“İşgal haberi doğrudur, lakin işgal hakkında Babıali’den bir emir almadım. Ama müttefik devletlerden bu konuda bir yazı geldi. İşgal sırasında yapılacak aşırılıklar ve taşkınlıklar memlekete zarar verebilir, kan dökülebilir. Bu nedenle sükunetimizi muhafaza edelim.’
14 Mayıs 1919 akşamında Bahri Baba Parkında (Maşatlık=Yahudi mezarlığı) bir protesto gecesi düzenleneceği her türlü imkanla halka duyurulur. Gece on binlerin katılımıyla muhteşem bir protesto mitingi düzenlenir. Ama bu miting yapılırken, kolordu komutanı Ali Nadir Paşa da sorumluluğunda bulunan tüm subayları toplayarak durumu onlara anlatır, direniş gösterilmemesini, istendiğinde silahların teslim edilmesini ve birliklerin karargahlarından dışarı çıkmamalarını ister ve hatta subaylarından bu konuda yazılı taahüt bile alır.
Geldik 15 Mayıs 1919 Sabahına
Gece yapılan mitingle oluşturulan yeni bir heyet, 15 Mayıs sabahı sat 6 sularında yine İzzet Paşa’nın yanına çıkar ve durumu sorarlar. İzzet Paşa, “Ben dün akşam İngiliz amirali ile uzun boylu konuştum: Konuşmalarımdan çıkardığım sonuç ve hissiyatım, İzmir’de kesinlikle bir işgalin gerçekleşmeyeceği yönündedir. Belki müttefikler buraya, aynen İstanbul’da olduğu gibi polis kolları çıkarabilirler, belki de bunların içinde Yunanlılar da olabilir .Bunun sebebi, İttihatçıların azınlıklar hakkında son günlerde yaptıklarıdır. Fakat kesinlikle söyleyebilirim ki,İzmir’e bir tek Yunan askeri çıkmayacaktır”. der. Ancak tam bu konuşmaların olduğu saatlerde Yunan askerleri İzmir’e çıkmaya başlamışlardır bile.
İzmir Metropoliti Hristomos’un karaya çıkan Yunan askerini takdis etmesi, İzmirli Rum kızlarının Yunan bayrakları ile Yunan ordusunu sevinç çığlıkları içinde karşılaması, Hasan Tahsin ve ilk kurşun olayı, ’Zito ( Yaşasın ) Venizelos ’ diye bağırmadığı için kafası dipçik darbeleri ile parçalanarak şehit edilen Albay Süleyman Fethi Bey olayı çok bilinen olaylar olduğu için o kısmı da atlıyorum.
İşgalin başlamasıyla birlikte Yunanlıların yıllardır bekledikleri fırsat ellerine geçmiştir. 28 yüksek rütbeli olmak üzere 100 subay, 540 er ve binlerce sivil yaka paça limandaki Patris gemisinin hayvan ambarlarına tıkılmıştır. İlk gün şehit olanların sayısının 2.000 kişi olduğu pek çok kaynakta mevcuttur.
Yunanlılar, bir Yunan Subayının da itiraf ettiği gibi : ’ “ Mutaasıp domuz Türklerin kafalarını vücutlarından ayırıyoruz…Vardığımız köylerde batıl Türk inancının simgeleri olan minareleri ve mescitleri dinamitle havaya uçuruyoruz…Memleketimizi, Fatihin sülalesinden gelenlerin derya gibi akan kanlarıyla temizliyoruz “ ruhuyla hareket ederken İngiliz Elçiliğine sığınmış olan İzzet Paşa halen şerefsizliğe devam etmektedir. Nitekim İzmir’de kan gövdeyi götürürken o hâlâ zamanın Köylü Gazetesine ’ “İzmir olayları büyütülüyor…Yunanlılar, itilaf devletlerinin kararını uyguluyorlar. Bazı kötü niyetliler İzmir’in Yunan tarafından işgal edildiği söylentisini çıkardılar…Bu yalandır, tekzib olunur.” Diyebilmektedir. Yunanlılar tarafından tartaklanan oğluna ’ Evladım Seyfi ! Zito diye bağır’ derken hâla nasıl olup da ’Yunan İşgali diye bir şey yok’ diyebilmiştir anlamak mümkün değil.
Nadir Paşa Peki?
Albayı Süleyman Fethi kahramanca şehit olurken elinde beyaz bir bayrakla Yunan askerlerinin karşısına çıkan Nadir Paşa rütbesiz bir Yunan askerinden nadir görülen iki tokat yiyerek yere serilmiş, ardından da kıçına tekme yemişti.
25 Haziran 1915
İzmir’in İşgalinin üzerinden yaklaşık kırk gün geçmiştir ama Kambur İzzet Paşanın şerefsizliğinde bir gram eksilme olmamıştır. O hâla bir bildiri yayınlayarak şöyle demektedir:
“Yunan’ın işgal ettiği yerlerde, şimdiki politikamızı bilmeyen bazı kötü niyetli ve sorumsuz kimselerin rehberliği ve teşebbüsleri ile bir takım saldırgan hareketler düzenlendiği anlaşılmaktadır.( Kuvay-i Milliye Hareketinden bahsediyor ) Bunun zararlı ve acıklı sonuçları açıklanmaya muhtaç değildir. Bu nedenle, başından beri yaptığım öğütleri ve bildirileri doğrulayarak şu noktaların bilinmesini zaruri görmekteyim:
1) Çete veya gönüllü olma yoluyla bu yönde yapılacak her türlü teşebbüs, bizim için maddi ve manevi yönden büyük zararlar vermektedir. Buna kalkışanlar çok büyük bir sorumluluk altına gireceklerdir.
2) Bu kargaşa ve bunalım hali tabii ki daha fazla devam edemeyeceğinden ve Allah’ın acıyıp yardım etmesiyle çok yakında sona ereceğinden bu tür zararlı hareketlerden kesinlikle kaçınılmalı, halk ağır başlılığını ve sükunetini koruyarak günlük işlerini döndürmeye çalışmalıdır”
Allahının acıyıp yardım etmesi?
Düşmanına karşı tek bir kurşun bile atma, koyun misali boynunu uzat kasabının bıçağına, sonra da kurtuluş için reçete olarak ’Allahın acıması ve yardımı ’ de. Atatürk’ün ’Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet’ dediği şeyin tam olarak somut bir örneği...
5 Ocak 1920
Kambur İzzet Paşa bir kalp krizi sonucu geberdi gitti. Cenazesi ise Yunan hükümeti tarafından, korgeneral rütbesine ulaşmış bir asker cenazesine eşdeğer tutuldu ve devrin askeri ve mülki erkanının katıldığı muhteşem bir törenle İzmirdeki Emir Sultan Dergahı Haziresine defnedildi.
Kalp krizi geçirip öldüğü anda göğsünde Yunanlılar tarafından verilmiş olan Anoteron Taksiarhis nişanı bulunmaktaydı.
Sondan bir önceki not:
İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşu 1938 Yılına kadar ’Kurtuluş Bayramı’ olarak ve oldukça görkemli şekilde kutlanmışken sonraları iki üç şiir, üç beş nutukla geçiştirilmiş. Şimdilerde nasıl kutlanıyor bir bilgim yok.
1938 e kadarki kutlamalarda gazeteler genelde şu başlıkları atmışlar ve şu yorumları yapmışlar İzmir’in Kurtuluş Bayramı ile ilgili olarak:
“Cihanın bir milletine nasip olmayan, cihanın hiçbir milletinin yaratamayacağı bu zafer bayramı…”,
”Vatandaş! 9 Eylül senin en mesut günündür. Sana bugünü gösterenleri unutma!”, “9 Eylül 1338’de ( 1922 )kahraman Türk süvarileri mızraklarının ucunda yalınız İzmir’in değil, tekmil Türkiye’nin zafer ve halas beratlarını getirmişlerdi.”
“Dokuz Eylül İzmir’in düşman işgalinden kurtulduğu gündür diyorlar, hayır dokuz eylülde kurtulan İzmir değildi, bütün Türkiye idi.”
“9 Eylül’de yalnız İzmir kurtulmadı, bütün bir husumet dünyasının ölü zannettiği Türk milleti 9 Eylül günü var olduğunu ispat etti”
“Büyük Bayram”, “9 Eylül Bütün Yurdu Kurtaran, Dünya Tarihini Değiştiren Bir Hadisedir.”
Ancak bu anlamlı mesajların yanında bana göre şöyle saçmasapan mesajlar da olabiliyordu:
“Türk-Yunan Dostluğu Her Sahada Kendisini Gösteriyor. 9 Eylül Türk-Yunan milletlerinin ortak bayramıdır. ’ ( Yeni Asır gazetesi 12 Eylül 1934 )
Son not:
Kambur İzzet Paşa’nın yakın zamana kadar Sakarya Valisi olan Hüseyin Avni Coş’un dedesi olduğu iddiları vardır. ( Adana valisi iken vatandaşa ’ Kavat’ dediği iddia edildi. Sakarya Valisi iken de 15 Temmuz darbesine -elinde makineli tüfekle sokağa çıkarak- direndiği iddia edildi. )
Ve son söz:
VATANIN HER KARIŞ TOPRAĞI VATANDAŞ KANIYLA SULANMADIKÇA DÜŞMANA TESLİM EDİLEMEZ
Mustafa Kemal ATATÜRK
Kanları, canları ve alın terleriyle bu vatanı bizlere armağan eden tüm şehit ve gazilerimizin aziz hatıraları önünde saygı ve minnetle eğilirken her birisinin ruhu şad, makamları cennet olsun. Allah bu millete bir Kurtuluş Savaşı daha yaşatmasın.
RESİMLER
Üst sıradakileri tanıyor ve biliyorsunuz o bakımdan numaralandırmadım. Alt sıradakiler de aslında malum ama kısaca hatırlatalım yine de.
1- Yunan palikaryaları 15 Mayıs 1919 da İzmir’e girerken
2- İzmir’in işgali sırasında İzmirli Rum kızları Yunan bayrakları ile Yunan askerini böyle karşıladı.
3- Kambur İzzet Paşa...Yunan Kızılhaçı ve Yunan subayları ile birlikte Yunan bayrağı altında bir Paskalya Bayramı kutlamasında.
4- İzmir’in Emir Sultanının Tekkesi ve vatan haini Kambur İzzet Paşanın mezarının da bulunduğu haziresi.
YORUMLAR
İngiliz ve Yunanlılar fena kambura yatmış hocam
Ama bedelini de ağır ödedi Yunan
Ne Kambur İzzet paşalar gördü bu ülke
Günümüzün Kambur İzzet paşa tipli simalarına da Allah fırsat vermesin
Güzel İzmir ile birlikte tüm yurdumuzun istiklalini kazandığı bu kutlu günü tebrik ederken; bu uğurda yaşamını ortaya koymuş gazi, şehit ve kumandanlarımızı saygı, şükran ve rahmetle anıyorum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Bilgilendirirken düşündüren güne özel güzel bir yazıydı... Bu bilgileri ilk kez okudum, çok etkilendim...
Paylaşım için teşekkür ederim... Saygılarımla...
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.