- 1143 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Babaannem Hadis
Sonbahar serinliğinin keskin oksijenli havasının henüz genzimize salındığı günlerdendi.Güneş , kara kış öncesi son görevlerini yapmak üzere odanın camından içeriye çoktan süzülmüştü.Sıcacık yatağımdan çıkmamak için yün yorganla iyice bütünleşmişken güneşin yüzümü okşayan ipeksi sıcaklığıyla iyice döşeğe gömüldüm.
Yatağımda en güzel rüyalara davetiye hazırlamak üzereyken dün gece ilmek ilmek ördüğümüz koca bir geçmişi anlatan halının belli ki bir dönemini daha kapatma zamanının geldiğini düşünüyordum.Bir kiloluk kirkiti kavrayan kalın bilekler sabahın erken saatinde kalan satırları yazmış,son rötuşları yapmış ve hatıralar kirkit darbesiyle yerlerine tek tek yerleştiriliyordu.Dün gece attığımız ilmeklere,ortaya çıkan desenlere bakılırsa babaannem, Erzurum’da Güney apartmanında kaldığı günleri anlatıyordu:Gencecik geyikler,aralarında pembe su yoluna rağmen birbirlerine dönük yüzleri ile aşklarını yaşıyordu.O geyikler Güney apartmanının beşinci katında babaannemle kalan altı üniversite öğrencisiydi.Üç tanesi tıp fakültesinde,ikisi eğitim fakültesinde,bir tanesi de veterinerlikte okuyorlardı.Babaannem gibi bir otoritenin yanında öyle toz pembe aşkları özgürce yaşamasalar da gözleriyle, davranışlarıyla kendilerini ele vermişlerdi.
Erzurum’da yaşanan dönemin büyük bir kısmı beyaz,penbe,kırmızı,mor renklerle geçilmişti:Genç geyiklerin okulda oldukları saatlerde Taş mağazalarda vitrinlere,Oltu taşından yapılan takılara ,gümüşlere hayranlıkla bakılmıştı.Köyden gönderilen harçlığı ekonomik harcamalıydı,takı almamalıydı.Saatlerce incelediği yüzükler,bilezikler ve küpelere sahip olamasa da hafızasına kaydettiği desenleri ördüğümüz halıda uygun figürlerin arasına ustaca yerleştirilmişti.İmkanlar elvermese de,parmağını süslemese de o takıların hayali ördüğü halı ve kilimlerde figür olarak yer alması babaannemin senelerce mutlu olmasına yetmişti belli ki.
Kirkitin sesi,vurulma biçimi,vurulma zamanına bakmak bile bu koca ömrün hikayesini anlamaya yeterdi.Erzurum’da genç erkeklerle,kaloriferli dairede soba yakma derdi olmadan,köy cefası çekmeden yaşanan dönemin bir kısmı kapanmıştı.Kirkit vuruşlarıyla bu dönem hatıralardaki en nadide yerine keyifle yerleştirildi.
Sırtında kalın yün örgü hırkasıyla hatıraları yerine yerleştirirken hiç ummadığım anda geriye dönerek bana baktı:
-Kalk geyiğim …öğlen olmak üzere…
Off … sıcacık yatağımda bütün bedenim ve ruhumla hiç görmediğim Doğunun Paris’inde taş mağazalarda gümüşçülerde ,gezinirken uyandırılır mı?
Babaannemle en samimi olduğumuz dönemdi:halısı eşliğinde bana, hayatını ilmek ilmek anlatıyordu.O’nu kıramazdım, kapris yapamazdım.Günlerdir sadece yemeklerde ve uyku saatlerinde mola verdiğimiz biyografik halının hangi dönemine geldiğimizi merak ediyordum.Başımı hafif kaldırıp, sabah namazından sonra hazırlanan ipliklerin renginden bir fikir edinebilirdim: Kocaman siyah bir yumak,yanında orta boy gri; bir orta boy kahverengi…tamam renkliler de var çok şükür.Yoksa günlerdir ilmek ilmek ördüğümüz genç geyiklerin öyküsü biterse parmaklarımda ki yaranın acısına bu sefer dayanamazdım.
Bu yaz okunmayı bekleyen kitaplarımı okumak için ilk kez bu kadar sabırsızlanmadım.Gerçek bir öyküyü,yaşayandan kendi eliyle bizzat anlatmasına,anlatılmasına ve kocaman bir kitap yada tablo gibi ortaya çıkmasına tanıklık edecektim.Kitaplarım biraz daha bekleyebilir.Babaannemle birlikte bugüne kadar yaptığımız en eğlenceli halı belkide bu olsa gerek.İki yıl önce öreceği halının tezgahı kurulurken,sepete yığılmış ipliklerin büyük çoğunluğu koyu renklerden hazırlanmıştı.Derslerimi bahane ederek yanına çok uğramamaya çalıştım.Annesini ve iki çocuğunu kaybettiği dönemleri yansıtacaktı eserine.İlmekleri atarken, kirkit vururken bazen de sessizliği bozmak için söylediği yanık türküler herşeyi özetliyordu.Dedim ya ipliklerin renkleri yaşamındaki renklerin de göstergesiydi bir ölçüde.Sevinci,hüznü,başarısı,hayal kırıklığı,hayalleri renklerle simgelenmişti.Yapılması gereken bu enstrümanları bir araya getirip desenlerle,şekillerle biyografisini yazar gibi eserine aktarmak.
Kocaman siyah iplikle, belli ki genç öğrencilerin siyasi çalkantılarla geçen dönemini anlatacaktı.Ortasına su yolu şeklinde dağıtılan gri ve beyazla; hayatla bir şekilde başa çıktıkları,ışığa kavuştukları günler anlatılacaktı.Hani babaannemin, genç geyiklere kitap okuttuğu dönemler…Yaşar Kemal’in İnce Memed’i?Sanırım bu eserde onlarda yazılacaktı.
Yaşantısında en büyük özlemi okuma yazmayı öğrenmek olan babaannem; talebe evinde altı üniversite öğrencisine annelik yaptığı dönemlerde öğrencilerinden adını yazmayı öğrenebilmişti.Resmi dairelere gittiğinde evraklara parmak basarak cahil kaldığını deşifre etmesi belli ki O’nu çok incitmişti.Adını yazmayı öğrendikten sonra O’nun belkide en gurur duyarak yaptığı iki şey vardı:biri resmi evraklara adıyla imza atmak, ikincisi de dokuduğu halıların son bölümüne tıpkı ressamlar gibi, ilmeğiyle fırça atmak:HADİS..
Babaannem,ördüğü halı ve kilimlerin en alt kısmına ismini(Hadis) yazması bize de ayrı bir gurur verirdi.Hadis ismi artık bir marka olmuştu: bahar aylarında mahalleli kadınlar dere kenarlarına yıkamak için halılarını sererlerdi.Birazda maksat kış boyu boş kalmadıklarını ve maharetlerini sergilemekti.Bazen birbirine benzeyenler olunca karışıklık ve kaçınılmaz mahalle kavgaları…Ama bizim kavgayla dövüşle hiç alakamız olmazdı.Eserlerimiz patentli ve markalıydı vesselam…Halının en alt sağ köşesine atılan imzaya bakmak yeterliydi :Hadis
Tahmin ettiğim gibi oldu:12 Eylül sonrası dönemdeydik.Öğle yemeğine kadar iki çay molasıyla çok şükür karabulutlar dağıldı,yaşanan karmaşık dönemi aydınlığa çıkardık.Zaten penbe ya da kırmızı yumaklar hazırlandı mı ,hayatımızda renklenirdi adeta.
Yaz boyunca hayatının bütün renklerini halımıza birlikte dokuduk babaannemle.Hayatına en çok dokunanları siyah renklerle ana hatlarıyla belirledik.Gri ile geçiş yapıp beyazla aydınlığa kavuşturduk.Penbelerle şenlendik,birlikte gençliğini, hayatını yaşadık yeniden.
Anadolu kadınlarının büyük çoğunluğu gibi hayatı boyunca yaşadığı olumlu olumsuz bütün yaşanmışlıklar ilmek ilmek,satır satır halıda,kilimde dile geldi her zaman.Öfkelerini,kırgınlıklarını,kızgınlıklarını, sevincini ve acılarını dışa vurma şekli,belkide çözüm bulma yöntemi böyleydi analarımızın.
Hayatına dokunan bütün renkleri; alı,moru,penbeyi en çok da siyahı kullanarak biyografiyi tamamladı babaannem. Gerçek biyografisinde ise, son dönemlerini yüksek tansiyondan dolayı geçirdiği beyin kanaması sonucu yatağa bağımlı olarak geçirmişti.Yaklaşık yirmi gün boyunca komada kaldığı günlerde her gün yanına gidip ellerini sıkıca kavrayarak adeta yalvarıyordum: kalk artık ne olur? Henüz anlatmadığın hikayelerin vardı hani? Bir daha, bir dahaki halı ve kilim de anlatırım dediğin anılar…Bak evde bir sürü iplik kaldı örülecek, boşuna mı hazırladın onları.Hem bahar gelince dere kenarında halılar yıkanırken seninkiler kaybolabilir,desenler çalınabilir…Ben koca mahalleyle başedemem tek başıma.
Babaannem yirmi gün boyunca konuştuklarımı duymuş olacak ki uyandı.Galiba sözünde durup anılarını eserlerine dokumaya devam edecek diye düşündüm.Ama öyle olmadı.Hayatında yazmayı planladığı anıları ile elindeki malzemeler birbiriyle uyumsuzdu.Babamı,yengemi genç yaşlarında kaybetmiştik.Elimizde kalan son iplikler canlı renklerdendi.Hem acıların en ağırını anlatacak desenlerde yoktu elimizde.
Bütün malzemeler,iplikler,kirkitler kaderine boyun bükercesine sessizliğe gömüldüler.
Dört yıl önce Ankara’ya ziyaretine giderken, otobüste yaşadıklarımızı düşündüm tek tek.Sonra O’nu artık kandıramıyacağımı,konuşturamıyacağımı düşününce…
Karşıyaka mezarlığında, bildiğim bütün duaları okuyarak metin olmaya çalışarak Onunla vedalaştım.Son yolculuğuna giderken, defnedildikten sonra baş ucuna konulan tahtaya da,biyografinin son satırına sanki imzayı kendisi atmıştı….HADİS
Gülsen Dede
YORUMLAR
Çok farklı bir öykü okudum; konusu renkler ve halılar olunca ve öznel bir anlatımla nesneleri dillendirmişti sevgili yazar...
Demek her bir halının da bir hikayesi varmış ve halıyı dokuyan bir baş aktör ve akabinde tüm bu olanları bize anlatan sıcak bir kahve kıvamında anıyı bize okutan bir yazar...
renklerin diliyle, aşkları, acıları, kederleri ve zaman zaman sevinçleri de ilmek ilmek dokuyan bir baş aktörün hikayesidir bir bakıma. ben en çok kuş motifli heybeler, kilim ve at motifli halıları severdim ve rüyalarıma kadar girerlerdi. Kuş(uçmak ve at(koşmak) benim için bu iki canlı benim özgürlüğümün sembolleriydi adeta.
Çok sıcak bir anlatı ve bu anlatıyla, Erzurum'u görür oldum ve babaennelerin zor hayat şartlarını duyumsadım ve halıların hikayesini... oysa sıradan bildiğimiz bu halılar meğer bazı insanların hikayeleri olunabiliyormuş.
Çokça etkilendiğim bir anı ve anlatıydı... penbe(pembe) dikkat et :)
velhasıl çok renkli ve çok sıcak bir öykü okudum.... Babaannene Allahtan rahmetler dilerim, mekanı cennet olur inşallah.
En derin sevgilerimle