- 1299 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Doğanın Doğallaşması
Çin’de bir köy, seneler önce terkedildikten sonra, eski ahali merak edip evlerini ziyarete geldiklerinde neredeyse yaşadıkları yeri tanımakta zorlanırlar. Bu fotoğraf işte o köyden… Her tarafı yeşillikle sarmalanmış bölge; yıllarca insan yüzü görmeyince, yoluna taşına toprağına el ayak değmeyince kendini tamamen doğaya teslim ediyor. Evler, taşlar bile yemyeşil otlara bürünüp bambaşka bir çehreyle biraz da hüzünle kalıp duruyor. Fotoğrafı ilk gördüğümde çok etkilenmiştim. Sonra insan oğlunun doğaya, canlılara ve yaşam alanlarına verdiği zararları düşününce varsın böyle yeşile bürünsün, varsın koskoca köy yalnız kalsın dedim kendimce. Yeter ki hoyratça zarar görüp yok edilmesin.
Çocuk felci aşısını bulan Jonas Salk’ ın çok anlamlı bir tespiti var. Diyor ki,
Eğer bütün böcekler dünyadan yok olacak olsaydı, 50 yıl içerisinde dünyada hayat sona ererdi. Eğer insanoğlu dünyadan yok olsaydı, 50 yıl içerisinde bütün yaşam kendini yeniler ve gelişirdi."
Düşünün, küçücük canlı varlıklar kadar dünyanın yaşanılır olmasına katkımız yok. Yokluğumuzda doğal yaşamın, ekolojik dengenin düzelmesi mümkünken, insan varlığı, gücü ne büyük zararlara yol açabiliyor. Hele Türkiye’de doğaya verdiğimiz zararları saymaya kalkışsak ne akıl dışı olaylar gelir akıllara:
Seneler önce İstanbul’da Ümraniye’de çöplerin döküldüğü Hekimbaşı mevkiinde patlama yaşanmıştı. Bildiğiniz çöp yığını, metan gazı sıkışması sonucu patladı ve o bölgede bulunan; Anadolu’nun kırsalından gelip gecekondu da yaşamlarını sürdüren insanlarımızın evleri çöp yığınlarının altında kaldı. Bu inanılmaz faciada 39 tane canla beraber 11 gecekondu çöp yığınları tarafından yutuldu maalesef. Oysa dünyada böyle bir akıl dışı facia yaşanmasının örneği zaten yokken; Avrupa da çöpler elektrik üretiminde kullanılıyor. Yani evde poşetlere yığdığınız evsel atıkları sabah belediye görevlilerine teslim edip çıkıyorsunuz. Akşam eve dönünce çamaşır makinesi , buzdolabı, bulaşık makinesi ve aydınlatma bu çöplerin elektriği ile çalışıyor . Hatta bir ara gazetelerde okumuştum İsveç’ de çöp sıkıntısı yaşanıp elektrik üretilemeyince, komşu ülkelerden çöp ithal edilmişti ☺Yani söylemesi bile komik geliyor. Bizde ’’komşu komşunun külüne muhtaçtır’’ deriz atasözümüzde; Avrupa’da komşular birbirinin çöpüne muhtaç kalıyor. (Neyse ki; ülkemizde de; önce Ankara’da, sonra İstanbul’da atıkların enerjiye dönüşmesi yönünde adımlar atılmış durumda.)
Yaz dönemlerinde özellikle piknik alanlarında işimiz bitince o güzelim yemyeşil yerler, ağaçlar plastik -cam atıklarla berbat bir halde bırakılıp terkediliyor. Sonra havalar dengesizleşince isyan ediyoruz. Oysa bir plastik atık 1000 yıl toprakta kalabiliyor; bu süre içinde plastik atığın içindeki kimyasal toprağı kirletip verimsiz hale getiriyor. Oysa toprağa akan bu zararlı kimyasallar zaten yediğimiz bitkiler ve soluduğumuz hava yoluyla bizim vücudumuza geri dönüyor.Yani yeşil alanlara rastgele attığımız her çöp bize hastalık olarak cezamızı veriyor. Ahh bir kavrayabilsek keşke.
Ormanlara, denizlere, nehirlere ve doğal alanlarda yaşayan tüm canlılara verilen bu akıl dışı zararları gördükçe çocukluk dönemlerimizdeki o tertemiz yaşam koşullarını özlüyorum. Evimizin önünde akan gümüş yüzlü deremiz aklıma gelir sık sık…Mahalledeki tüm çocuklar orada toplanır gün boyu suda oynar elimizle balık tutardık, hatta yüzerdik.
Şimdilerde o gümüş yüzlü berrak sular, içinde taşıdığı zararlı atıklarla öylesine akıp gitmekte. Dere kenarlarından geçerken, dışarıya yansıyan, kendi hatalarımızın dayanılmaz kokusuna burnumuzu tutarak bakıp geçiyoruz. Suyun yüzüne baktığımızda kendi görüntümüzü kirli bir aynadan görme utancıyla yaşıyoruz. Büyük Önderimiz Atatürk’ün, ‘’İstikbal Göklerdedir’’ sözünü sanırım çok yanlış algıladık. Vatan toprağını korumanın, sadece bedenleri siper etmekten ibaret olduğunu sanıp, istikbalimizi doğal alanlar üzerine inşa edilen gökdelen/yürek delen beton yığınlarında aradık.
Son yıllarda herkesin bir yerlere kaçma hayali bu yüzdendir. Çocukluğumuza bir günlüğüne de olsa dönme isteği ya da hayali, yaşam alanlarının daralmasından kaynaklanmaktadır. Yarınlar için, çocuklarımızın insanca yaşayabileceği, doğayla tüm canlılarla iç içe; sevgiyle coşkuyla mutlulukla çoğalacakları günler için doğal alanlarımıza artık sevgiyle sahip çıkalım lütfen. Çünkü ‘’ Çevre; miras değil gelecek nesillere devredilecek emanettir.’’ O emanete sermaye, kazanç , rant, zengin olma aracı olarak bakılmamalıdır. Çok beğendiğim bir Kızılderili atasözünde denilir ki, ‘’ Son ırmak kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, son balık tutulduğunda, beyaz adam paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak.’’
Son nefesimize kadar, huzurla keyifle doğayla iç içe yaşayacağımız günlere dostlar…
Gülsen Dede- Temmuz -2018
Doğanın Doğallaşması Yazısına Yorum Yap
"Doğanın Doğallaşması" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Harika bir köy olmuş ve her zaman derim insanlar doğasız yaşayamaz ama doğa, insan olmadan da yaşayabilir derim.
Doğaüstü gücü olan doğa, kendini yenileyebiliyor fakat insanlar bin yıllardır kendi kafasındaki zihniyetini değiştiremiyor!
yayılmacı kültürün insan üzerinde yarattığı tahribatlardan, insanların da doğa üzerinde yarattığı tahribatlar çok acımasızlıktır.
Güzel ve duyarlı yüreğe kocaman teşekkürlerimle
sevgiyle, doğallıkla kalın efendim
Gülsen Dede
@gulsendede
Karıncalar kadar gücümüz yoksa elbette doğayı yalnız yalın haliyle daha çok özleyeceğiz. Değer katan yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sonsuz saygı ve sevgimle...