- 890 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BAKIN HELE ŞU MORUĞA !
Resmin hikayesini bilmiyorsanız mutlaka ’ Yuuuh yani. Sami hoca işi şimdi de müstehcenliğe hatta pornoya döktü. Bu nasıl bir resim lan?’ Demiş olabilirsiniz.
İçinizden bazıları ’ Vay namussuz moruk vay. Amma yapışmış genç kızın memesine ’ de diyebilirsiniz.
Resimdeki kızı suçlayıp ’ Ulan memeni emzirecek genç bir erkek bulamadın mı salak ?’ da diyebilirsiniz.
Hatta ve hatta direkt bana ’ Böyle bir ahlaksızlığı, edepsizliği niçin paylaşıyorsun ulan moruk?’ da diyebilirsiniz.
Dedim ya eğer resmin hikayesini bilmiyorsanız...
Hatta resmin hikayesini bilenler içinde bile ’ Ya tamam ama edebiyat edep gerektirir. Böyle edepsiz bir resmi paylaşmaman gerekirdi ’ Diyenler olabilir.
Veyahut da sanat ile ( özellikle de resim ) ilgiliyseniz ’ Hımmm nefis bir resim’ de diyebilirsiniz.
Neyse... Kısaca anlatayım resmin hikayesini.
Bu resim Paul Rubens adlı Flaman bir ressam tarafından ölümünden beş sene önce 1635 yılında yapılmış.
Rubens, Barok üslubunun en önemli ressamlarından biri...Bu resmi ise Rusya’da yaşanan bir olaydan esinlenerek, daha doğrusu o olayı resmetmek adına yapmış.
Olay şu:
Rus Çarı I. Mihail döneminde ( 1613-1645 ) Petersburg şehrinde Cimon adlı yaşlı bir tüccar yaşarmış. Bu tüccar bazı anlatılara göre ortağı tarafından yalan beyanlarla hapse attırılır. Bazı anlatılarda ise bir şeyleri itiraf etmesi için işkenceye maruz bırakılır. İşkence olarak Cimon’a yiyecek içecek verilmez.
Cimon her geçen gün ölüme iyice yaklaşır. Artık neredeyse ölmek üzereyken Cimon’un kızı Pero bir yolunu bulup babasını ziyaret etmek için izin koparır.
Bir gün babasının ziyaretine geldiğinde kucağındaki bebeği ağlamaya başlar. Pero bebeğini emzirmeye başladığı anda beyninde bir şimşek çakar adeta. Eğer babasını da emzirirse adamcağız açlık ve sususluktan ölmeyecektir.
Sonuçta gardiyanlara çaktırmadan babasını emzirmeye başlar.
Aradan günler geçer. Normal şartlarda Cimon’un ölmesi gerekirken aksine adamın yüzüne kan, vücuduna can gelir adeta.
Çar durumdan işkillenir ve adamlarına kızı sıkı takip etmelerini söyler. Adamları Pero’nun, babasını bir bebek gibi emzirdiğini görünce durumu çara anlatırlar.Çar ise Pero’nun bu fedakarlığı karşısında duygulanır ve Cimon’u affeder.
1635 de Rubens’in fırçasından çıkan bu resmin işte böyle bir hikayesi vardır. Bu tablo halen St Petersburg şehrinin Hermitage Müzesinde sergilenmekteymiş.
Bu hikayeyi niçin mi yazdım?
Bizlere bu hikayeyi anlatan Nesrin Arıkan adlı hanımefendinin yorumuna hiç bir şey katmadan aynen kopyalayayım:
Nasıl bakarsanız o’sunuz..
Ne okursanız o’sunuz..
Ne anlarsanız o’sunuz..
Bakış açımız bizi anlatır, baktığımız şey değil.
Yine de anlamayan olursa son bir ekleme yapayım.
Koskoca sayfalar dolusu bir yazıda ’ Domuz sıkısı rakı’ya takılıp orada çamura yatmış araba gibi patinaj yapanlar var ya..İşte onlar, müneccimliğe soyunup kendilerince niyet okuyanlar belki ( uzak da olsa bir ihtimal ) bu sefer bir şeyler anlar diye paylaştım bu resmi ve bu yazıyı.
YORUMLAR
Değerli hocam, bu yazınız, önceki yazınıza gösterildiğini düşündüğünüz kimi tepkisel yazıların bir yorumu ise, kendinizi boşuna üzüyorsunuz...
O tepkisel yazıların söz dizimi, üslubu, tutarlılığı, kapsayıcılığı, hatta imlası, noktalaması bile buna değmeyeceğini yine göstermiş, malumun ilanını isabetle tekrar afişe etmiş zaten...
Siz önceki yazınızda bilinen, tarihin karanlıklarında kalmayan, kalmaması gereken bir durumu toplumsal hafızaya, toplumsal vicdana tekrar göstermişsiniz ki, amacınızın bir dönemi ve simgesini dolaylı yoldan da olsa yargılamak değil, bir milleti millet yapan 'Hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz için!' şiarının birleştirici niteliğini somutlamak olduğu da görülebilir ve bu da idraki zor bir durum değil...
Her şeyden muz tadı alma fanatizmine sahip kişilerin 'bağcı dövmek' saplantıları değil mi zaten nifakın eksik edilmeyen can suyu!...
Onlara göre hiç 'Çanakkale boğazı...' denmeyecek!...
İşte onların algı biçimidir ki meselelerin içi böyle patolojik unsurlarla domine ediliyor...
Değerli hocam, sizin burada yazdığınız onca yazı başta ulu önderAtatürk olmak üzere, Türk milletinin değerlerini yücelten bir kitap olabilir pekala...
Selam ve saygılarımla.
Değerli hocam;
Bazı kalemler manipülasyon konusunda çok yetenekli olurlar. Onlar nasıl düşünmemizi isterse yazıyı okuyunca öyle düşünürüz. Bu durumda nasıl baktığımızın falan bir önemi kalmaz. Ancak bazıları, sadece bir kaçı resmin arkasını görürler... Bu onların suçu değildir. Elbette ki herkesi maniple edebiliriz ama bazıları için biraz fazla mesai harcamamız gerekir.
Yani tüm Dünyanın hatta devlet başkanlarının bizzat uyguladıkları bu teknik neredeyse bilim olarak kabul edilmişken bakmanın ve görmenin karanlık bir sis durumunda olduğumuzdan oldukça zorlaştığı bir dönem de aykırı seslerin doğruyu söyleyebilecekleri ihtimalini hep göz önünde tutarım...
Sevgilerimle...
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
Den(iz)
Arthur Rimbaud'ın o korkunç olay karşısında ağlayacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz...O ne Mevlana'yı tanır ne de Aziz Nesin'i ... Ama bunların dışında bir şeyi iyi bilir.O da ne hissettiğinizi.Ona baktığınızda gözlerinizin içini dolduran duygunuzu, o duyguyu salıverdiğinizde gideceği yeri, mutlaka tahmin eder. Ama siz !
Neyi bir araya getirebilirsin? Ne kadarını getirsen de boş.Bir canlıya ait,bir insana ait hiçbir duyguyu istediğin kişiye veremezsin. Çok yazarsın, çok okursun, sadece çok olursun onlar için.O halde derim kii ''Çok iyi silahlanmış bir resim, bir şiir dahi bilmeyen o insanı,asla hedef almaz. ''
saygılar
sami biberoğulları
Benden de selam ve saygılar.