- 694 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KURBANLIK DANA HİKÂYESİ
Bu memlekette olup bitenleri anlamak ve yerli yerine koymak hayli zordur.
İşi doğru tutmak yetmez. Niyetinizin doğruluğunu da doğru ifade etmeye mecbursunuzdur.
Ameliniz ve niyetiniz doğru olsa bile, yanlış anlaşılabilirsiniz.
Çünkü, ne yaparsanız yapın, “doğru anlamak istemeyenler” çıkacaktır karşınıza.
Bu yüzden akıl, irfan, ahlâk ve izan süzgeciniz olmalıdır bir de...
Yoksa, “kaş yaparken göz çıkarmak” felaketine uğrayabilirsiniz.
***
En az bin yıllık Türk-İslâm inancı ve geleneği ile harmanlanmış Anadolu yerleşiklerinin kültürü pek çok etkiyi bünyesine kattığından, mevcut sentezin içindeki tezatlar ve aykırılıklar da bu yapının harcında yerini almıştır. Nitekim, bunların kolayca çatışmaya, nifak ortamı oluşturmaya, ayrışmaya meyli vardır. Karşı tarafın niyetinden, amelinden kuşkuya düşmenize neden olacak işaretler belirdiğinde, olup bitenin bir tehdit algısına dönüşmesi veya kişilerin “farklı yargılara savrulması” kaçınılmazdır. Eğer bu ülkede yaşıyorsanız, edimi ve sözü olan herkesin bu olasılığı hesaba katması gerecektir.
***
Malumunuz, İslâm inancında “Kurban” ve “Kurban Bayramı” özel ve müstesna ibadetlerden biridir.(1) Esası nereye dayanır, dinler tarihinde açar, okursunuz. Ama, İslâm’a dayandırılan esaslar, “Kuran-ı Kerim” içinde ve hadislerde belirtilmiştir.(2) İşte bu noktada, “Kurban” vecibesine ve “Kurban bayramı” anlayışına inancı ve düşüncesi gereği karşı çıkan bir grup insan, “hayvan hakları” temelli bir itirazı dillendirmektedirler. Bu itiraza, karşı itiraz hakkımızı saklı tutarak, saygı duymak gerekir. Ancak, bazı etkinliklerin ve itirazların kılık değiştirerek, demokratik hak kullanımı adına, sinsi bir “tutum birliğine” dönüşmesine de göz yumulamaz.
***
Hatırlanacaktır, son Kurban bayramı birinci gününde, bir kurbanlık dana Trabzon’da sahiplerinin elinden ipini kırıp kaçtı.(3) Çevre arandı tarandı, ama dana bulunamadı. Sonra iki-üç gün kaldığı sanılan denizde, izine rastlandı. Üzüntü verici ve bir o kadar da insanları hayrete düşüren bu vaka, doğaldır, basın-yayın organlarında haber oldu. Buraya kadar, tuhaflık yok. Hayvandır, ürkmüş ve can havliyle denize düşmüş veya atlamış, tekrar karaya çıkmayı beceremeyerek, denizde can derdine uğramıştır. Keşke bunlar olmasaydı ve “kurbanlık dana” İslâmî vecibeye uygun kesime uğrasaydı! Hayvan strese girmiş, yorulmuş ve bu yüzden de, doğru bir kararla kesimden “bir süreliğine” azat edilmiştir. Şimdi, bu münferit olayı, etinden yararlanılan bütün kasaplık hayvanların kurtuluşu(!) sayamayacağımız aşikârdır. Her gün, dünyanın dört bir tarafında, milyonlarca hayvanın insanların beslenmesi için ( Anımsayın aynı gruptan insanlar; et yiyemediği ve yeterince beslenemediği için ekmek ve tahılla karnını doyuran halkın yoksulluğundan, eğitimsizliğinden bahisle gelmiş geçmiş iktidarlara saldırırdı! Halk et yemeliyse, hayvan haklarıyla kurbana karşı çıkmak nasıl bağdaşır, acaba?) kesildiği bilindiğine göre, “denize düşen dana” niye ve neye karşı “sembolleştirilmiştir” diye sormazsanız, haberin altını doldurmamış olursunuz. Hele bu danaya niçin “Ferdinand” adının verildiğini sorgulamazsanız ( daha önce “özgürleştirilen” dananın adı da “Patrik” oluyorsa...iki kere...) edim-amaç-sonuç ilişkisini bağlamından koparmış olursunuz!
Dedim ya, bu memlekette olup bitenleri anlamak ve yerli yerine koymak hayli zordur.
İşi doğru tutmak yetmez. Niyetinizin doğruluğunu da doğru ifade etmeye mecbursunuzdur.
Ameliniz ve niyetiniz doğru olsa bile, yanlış anlaşılabilirsiniz.
Çünkü, ne yaparsanız yapın, “doğru anlamak istemeyenler” çıkacaktır karşınıza.
Bu yüzden akıl, irfan, ahlâk ve izan süzgeciniz olmalıdır bir de...
Gelin o zaman, “doğru anlamak istemeyenler” tarafında duralım bu kez ve “şeytanın avukatlığını yaparak” soralım:
“Siz, özgürleştirdiğinizi iddia ettiğiniz bu kurtarılmış danaları kimden, hangi zihniyetten veya inanç sisteminden kurtardınız, Allah aşkına?”
“Danalara verdiğiniz adlar, İslâm’dan kurtardıklarınızı Hristiyanlaştırma çabasının sembolik karşılığı olabilir mi?”
......................................
(1) Sözlükte yaklaşmak, Allâh’a yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına gelen kurban, dinî bir terim olarak, ibâdet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı, kurban bayramı günlerinde usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Akıllı, hür, mukim ve dini ölçülere göre zengin sayılan mümin, ilâhî rızayı kazanmak gayesiyle kurbanını keser. Böylece hem maddi durumu yetersiz olup kurban kesemeyenlere yardımda bulunmuş, hemde Cenab-ı Hakka yaklaşmış olur. Kurban ibadeti, İslam toplumlarının şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri yerine getirilmektedir. Kurban, bir Müslüman’ın gerektiğinde bütün varlığını Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir. Kurban Hanefi mezhebine göre vacip, diğer mezheplere göre ise sünnet-i müekkededir.
Dini kaynaklarda Peygamber efendimizin kurbanını daima kestiği ifade edilmektedir. (Diyanet İşleri Başkanlığı )
(2) Kurban, Kur’an-ı Kerim, Sünnet ve icmâ ile sabit bir ibadettir. Kurbanın meşru bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de deliller mevcuttur. Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in yerine bir kurbanın, Allah tarafından kendilerine fidye (kurban) olarak verildiği açıkça bildirilmektedir (Sâffât, 37/107).
Kurbanın meşruiyetine işaret eden başka âyetler de vardır: “Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.” (Hac, 22/28),
“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık.” (Hac, 22/34),
“Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac, 22/36-37)
Bu âyetlerde zikredilen hayvan kesiminin, et ihtiyacı temini için olmadığı, bunların ibadet amaçlı birer uygulama oldukları gayet açıktır. Et ve kanların Allah’a ulaşamayacağının, asıl olanın ihlâs ve takva olduğunun bizzat âyetin metninde yer alması bunu açıkça ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de kurban kesmiştir. Hz. Peygamberin (s.a.s.), meşru kılınmasından itibaren vefat edinceye kadar her yıl kurban kestiği bilinmektedir (Tirmizî, Edâhî, 11; bkz. Buhârî, Hac, 117, 119; Müslim, Edâhî, 17).
Sahih hadis kaynaklarında yer alan rivayetlerde, Hz. Peygamber (s.a.s.), kurban bayramında Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağını ve kurban edilen hayvanın boynuzu, tırnağı da dâhil olmak üzere her şeyinin kişinin hayır hanesine yazılacağını ifade edip; bu ibadetin Allah rızası için yapılmasını tavsiye etmiştir (Tirmizî, Edâhî, 1; İbn Mâce, Edâhî, 3).
Ayrıca hicretin ikinci yılından itibaren bugüne kadar müslümanların kurban kesmeleri, bu konuda görüş birliği olduğunu da göstermektedir (İbn Kudâme, el-Muğnî, XIII, 360). Diyanet İşleri.
(3) Trabzon’da, Kurban Bayramı’nda sahiplerinin elinden kaçtıktan sonra denizde bulunan ve sanatçı Haluk Levent’in satın aldığı dana, İzmir’in Kemalpaşa ilçesindeki yeni barınağına getirildi
Vişneli Mahallesi’ndeki bir kurtarılmış çiftlik hayvanları barınağına ulaştırılan dana, kamyonetten biraz güçlükle indirilmesinin ardından geçici kalacağı bölüme alındı. "Ferdinand" ismi verilen daha önce kurtarılmış "Patrik" isimli boğanın yanına konuldu.
Çiftlik yetkilisi Sibel Çakır, 25 yıldır çiftlik hayvanları için hayatını adadığını belirterek, ağırlıklı çiftlik hayvanlarının bakımını üstlendiklerini söyledi.
Ferdinand’ın durumunu haberlerde izlediğini, çok üzüldüğünü ve onu bulmak için girişimlerde bulunduğunu aktaran Çakır, tüm umutlarını yitirdiği sırada Haluk Levent’in devreye girdiğini ve dananın sahibine eş zamanlı ulaştıklarını belirtti.
Çakır, ortaklaşa yapılan hareket sayesinde Ferdinand’ın Kemalpaşa’ya geldiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ferdinand hayatının sonuna kadar bizle artık. Hayatını kendi eceliyle kendi ömrünü tamamladığı vakitte, ne zaman noktalarsa o zaman veda edeceğiz Ferdinand’a. Ferdinand için özel bir saha yapılması gerekiyor, şu an geçici bir yere alındı. Öncelikle bir veteriner hekim muayenesinden geçecek çünkü biraz hırpalandığını düşünüyoruz. Sağlığı noktasında tam bilgimiz yok. Biraz hırçın olduğu bilgisi geldi bize. Bu durum son derece normal, bir de travmalar yaşadı bu çocuk. O yüzden önce sağlığını düzeltip arkasından güven kazanacağız. Buradaki hayvanlara ve bize adaptasyon sağladıktan sonra buradaki diğer hayvanlar gibi serbest gezebilecek." Dananın getirilişi sırasında sanatçı Levent’in kurduğu "AHBAP" adlı iyilik hareketinin bazı üyeleri de hazır bulundu. AA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.