- 1745 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
İSTİKLAL SAVAŞINDAN SONRA O KAHRAMANLARA NE OLDU?
Bu yazıyı aslında iki bölüm olarak yayınlayacaktım ama gönlüm elvermedi. O bakımdan oldukça uzun bir yazı olacak ama bölmek istemedim. Kısacık yazıların bile okunmadığı günümüzde bu yazı okunur mu ondan da emin değilim ama yine de yazmam gerekiyordu bu konuyu.
Bugün 30 Ağustos...Tam 96 Yıl önce bugün kazanılan Büyük bir zaferle Türk’e kefen biçmeye çalışanlar bir kez daha hüsrana uğrarken yepyeni bir Türk Devleti( Türkiye Cumhuriyeti ) doğuyordu.
Bugün işte böylesine bir zaferi kutlarken o zaferi bizlere armağan edenlerle ilgili paylaşımlar yapılıyor sosyal medyada. İşte o yazılardan birini paylaşacağım sizlerle. Sonra da başka şeyler konuşacağız. ( Yazının I. Bölümünde bir arkadaşımın face book sayfasından aldığım bir yazıyı paylaşacağım sizlerle. Daha sonra başka şeyler de konuşacağız
O yazıda şöyle deniyordu:
-----------------------------------------------------------------------------------------
I. BÖLÜM
Bu akşam bir kadeh rakı doldurun kendinize. Ama öyle tek-duble falan değil! Hani şu eski müdavimlerin “domuz sıkısı” dedikleri türden. Sadece rakıyı beyazlatacak kadar su… Yanına beyaz leblebi; fazla değil 3-5 tane…
27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa’ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe)’a;
Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak "Geri çekileni vururum" mesajı vermesi ve birkaç sefer geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla “Deli Halit” lakabını alan Mirliva Halit (Karsıalan)’e;
Kütahya’nın Emet ilçesinden kendisi, Emet halkı ve süvarileri tarafından kaçırılan Yunan ordusunu kovalayarak İzmir’e giren ilk süvari birlikleri komutanı Ferik Fahrettin (Altay)’e;
Demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir’e bir üs kuran ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakleden; ray döşeten; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp kılıç yaptıran miralay Behiç Bey’e;
İstanbul’dan bizzat kendisine gönderilen ve Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen “Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam!” sözünü söyleyerek Mustafa Kemal Paşa’nın emrine giren Birinci Ferik Musa Kâzım (Karabekir)’a;
İzmit ile Adapazarı’nı geri alıp, Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılarak üstün başarılar kazanan Birinci Ferik Kazım Fikri (Özalp)’ye;
Birlikleri ile İzmit ve Adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine Geyve yakınlarında ateş açarak onları durdurup geri püskürten ve Türk Kurtuluş Savaşı’nı fiilen başlatan ilk komutan olan Mirliva Ali Fuat (Cebesoy)’a;
Bahriye Nazırlığı’ndan ayrılan ve Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine katılan albay Hüseyin Rauf (Orbay)’a;
İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve mühimmat kaçıran, İtalyan işgalindeki Antalya depolarında bulunan silah ve mühimmatın Kuva-yı Milliye’ye kazandıran Mirliva İbrahim Refet (Bele)’e;
İstanbul Hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesi kaldırılan, nişanları geri alınan ve idamına karar verilen Müşir Mustafa Fevzi (Çakmak)’ye;
Harbiye’de Askeri Taktik ve Strateji Öğretmenliği yapması nedeniyle başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Kurtuluş Savaşındaki üstü düzey komutanların büyük çoğunluğu tarafından "Hocam" diye hitap edilen, Büyük Taarruz’dan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz eden, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç, harfiyen yerine getiren Orgeneral Yakup Şevki (Subaşı)’ye;
Yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatip olan, Kurtuluş Savaşı’nda cephede Mustafa Kemal’in yanında görev yapan, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılan Onbaşı Halide (Edip Adıvar)’ye;
Kağnıyla cepheye silah taşıyan Fatma Nine’ye;
İnebolu’da bulunan cephaneleri Ankara’ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken, kış şartları nedeniyle cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye saran, bebeğine de sarılıp onun donmaması için uğraş verirken donarak ölen Şerife Bacı’ya;
Onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenleyen ve aralarında bir Yunan subayı dahil toplam 25 esir askerle geri dönen Erzurumlu Kara Fatma (Seher Erden)’ya;
Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olan Gördesli Makbule’ye;
Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek alıp dağa çıkan ve Yörük Ali Efe’ye katılan Emir Ayşe’ye;
Düzenli ordu kurulana kadar yirmi aylık bir sürede düşman kuvvetlerinin Aydın kanadından Anadolu içlerine ilerlemesi engelleyen Yörük Ali Efe’ye;
Bekir Ağa Bölüğü`ne baskın düzenleyerek tutuklu bulunan vatansever ve aydınları kurtarıp Anadolu`ya geçmelerini sağlayan Yahya Kaptan’a;
Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca ona layık görülen istiklal madalyasını geri çevirerek "Ben madalya için değil milletim içim savaştım" diyen İpsiz Recep’e;
Kumardan hileyle kazandığı 45 bin frank ile kendi deyimiyle İzmir’deki vatan görevine başlayan İngiliz Kemal lakabıyla anılan Türk ajan Ahmet Esat (Tomruk)’a;
Ulusal Kurtuluş Savaşının gizli örgütü Karakol’un yöneticisi Naciye Faham’a;
İşkence görmesine rağmen Karakol’un adresini vermeyen Topkapılı ebe Şahende’ye;
Felah Grubu’na saraydan bilgi taşıyan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan’a;
İşgal protestolarında on binlere konuşan Şükufe Nihal’e;
Sebahat’e ;
Zeliha’ya;
Darülfünunlu Saime’ye;
12 yaşında İnönü muharebelerinde savaşan Nezahat’e;
“Muhabere bana düğündür Paşam” diyen Mustafa Kemal’in askeri Sivaslı Fatma Seher’e;
Çerkez kadınları örgütleyen Hayriye Melek’e;
Alaşehir’deki zulmü dünyaya çektikleri telgraf ile duyuran Makbule’ye;
Nebile’ye;
Yunan işgaline elinde silahla karşı koyan Turgutlulu Çavuş Ayşe’ye;
Ödemişli Fatma’ya;
Köpekli Nuri Çetesi’ne katılan Aydınlı -namı diğer Binbaşı- Ayşe’ye;
Yörük Ali Efe’nin 1. bölüğünün 4. mangasında nişancı olarak savaşan Emire Aliye’ye;
Elinde balta ile Menderes Köprüsü’nde düşman bekleyen Arşın Teyze’ye;
Sarayköy’e gelen İngilizci Nasihat Kurulu’nun üzerine silahla yürüyen Adöv Ayşe’ye;
Başındaki yırtık örtüsünü erkeklerin yüzüne atıp, “alın bunları örtünün, verin silahları ben savaşırım” diyen Kezban’a;
Mavzeri hiç susmayan şehit eşi Senem Ayşe’ye;
Düğünde takılan altınları Ankara’ya bağışlayan Kastamonulu 17 yaşındaki Hatice’ye;
Üç kızını Mustafa Kemal’e emanet edip Sakarya Cephesine koşan ve yaralanan Ayşe Çavuş’a;
Düşmanla işbirliği yapan oğlunu vurup dağa çıkan Domaniçli Habibe’ye;
Erkek kılığında savaşan ve sonra kadın olduğu anlaşılan Halime Çavuş’a…..
Soyadını İnönü meydanında çarpışa çarpışa alan Mustafa İsmet’e;
“Geldikleri gibi giderler” deyip, geldiklerinden biraz daha hızlı gitmelerini sağlayan Mustafa Kemal’e…
Zafere, şerefe için;
AFİYET OLSUN.!!!
BU BÖLÜM TAMAMEN ALINTIDIR. KİM TARAFINDAN YAZILMIŞ BU YAZI BİLMİYORUM. BEN BİR ARKADAŞIMIN SAYFASINDAN KOPYALADIM AMA O ARKADAŞA AİT BİR YAZI OLMADIĞINI BİLİYORUM. YAZININ SAHİBİNİN ADINI BİLEN VARSA LÜTFEN BANA DA BİLDİRSİN.
-----------------------------------------------------------------------------------------
II. BÖLÜM
Evet, yazının I. Bölümü böyle... Buradaki isteğe uygun olarak o kahramanların şerefine bir kadeh rakı içmek ya da arkalarından bir fatiha okumak tabii ki değişik tercih sebepleridir. İşin o kısmına karışmıyorum. Benim için önemli olan o kahramanların vatan düşman işgalinden kurtulduktan sonraki durumlarıdır.
Yukarıdaki listede adları yazılı kahramanların hepsi ile ilgili bilgi toplayamamakla beraber bazılarının durumlarını hatta acı sonlarını yazıyorum sizlere.
Deli Halit Paşa: ( Halit Karsıalan [ Karsıalan soyisim değil lakaptır. ] ) 9 Şubat 1925 de TBMM de tabanca ile vuruldu. Hastaneye kaldırılması gerektiği halde tedavisi(!) Mecliste bir odada yapıldı. 14 Şubat 1925 de mecliste vefat etti. Ölüm raporunda aldığı yara ve daha önce kaptığı zatüree nedeniyle öldüğü yazıldı. Katili -tüm parmaklar İstiklal mahkemesinin ünlü yargıçı Kel Ali’yi ( Ali Çetinkaya ) göstermekle birlikte- asla bulunamadı.
Mesela bu listede yer almasalar da bu ülkenin istiklali için Mustafa Kemal Atatürk’le birlikte Samsun’a çıkanlar arasında bulunan ve Kurtuluş savaşının her evresinde kahramanca cephede savaşlara katılan Yarbay Mehmet Arif Bey ( Ayıcı Arif ) 1926 da Atatürk’e suikast davasında suçlu bulundu ve idam edildi.
Yine bu listede olmayan Erzurumlu Dadaş Rüştü Paşa da ( Erzurum’u Ermenilerden temizleyen ordunun komutanlarından birisiydi. ) 1926 yılında Ayıcı Arif ile birlikte aynı suçtan idam edilmişti.
Kazım Karabekir...Atatürk’e suikast davasından 1926 da yargılandı. İdamı orduda isyan çıkarabileceği endişesiyle beraat ettirildi. Yargılanma sürecinde tahtakurularıyla dolu bir odada kuru tahtalar üzerinde yattı. Delil yetersizliğinden serbest bırakılsa da evi devamlı gözetim altındaydı.
Ali Fuat Cebesoy... Atatürk’e suikast davasından 1926 da yargılandı. İdamı orduda isyan çıkarabileceği endişesiyle beraat ettirildi.
Rafet Bele...Atatürk’e suikast davasından 1926 da yargılandı. İdamı orduda isyan çıkarabileceği endişesiyle beraat ettirildi.
Cafer Tayyar ( Eğilmez )...Listede adı olmamakla beraber o da Kurtuluş Savaşının çok büyük kumandanlarından biriydi. Atatürk’e suikast davasından 1926 da yargılandı. İdamı orduda isyan çıkarabileceği endişesiyle beraat ettirildi.
Rauf Orbay...İzmir Suikastı davasından suçlu bulunarak on yıl kalebentlik cezası verildi ve tüm mallarına el konuldu, medeni haklardan mahrum edildi. Ancak kendisi o sırada yurt dışındaydı. 1933 yılında çıkarılan af ile affedildiği kendisine bildirilince : "Benim asla ve hiçbir suretle en ufak bir cürümle dahi suçlu olmadığım için, ilan edilen aftan katiller ve şakiler gibi faydalanmayı düşünmem mümkün değildir" Diye cevap verdi.
Halide Edip Adıvar...Kendisi değil ama kocası Adnan Adıvar da Atatürk’e suikast davasından yargılananlar arasındaydı.
Erzurumlu Kara Fatma 1955 Yılında İstanbul’da bir çöp evde yalnız başına yoksulluk içerisinde hayatını kaybetti. Öldüğü günler sonra farkedilmişti.
Yahya Kaptan: 1922 yılında öldürüldü. Katili kimdi asla bilinemedi ama İttihatçılar tarafından öldürüldüğü iddia edildi. Büyük ihtimalle öldürdüğü Mustafa Suphi’nin intikamını almak isteyen komünistler tarafından öldürüldü.
Esat Tomruk ( İngiliz Kemal ) Kurtuluş Savaşı yıllarında Milli mücadele lehine oldukça büyük hizmetleri olan Esat Tomruk, 1948 Yılında yine ajandır ama bu sefer Türk Hükumeti onu İsrail lehine Araplara karşı mücadele etmekle görevlendirmişti. Öyle ki İngiliz Kemal ( Esat Tomruk ) İsrail istihbarat elemanlarıyla beraber Kahire ve İskenderiye’de istihbarat toplar ve Filistin’de Araplara karşı sabotaj eylemlerine katılır. 14 Şubat 1966 da beyin kanamasından 74 yaşında öldü.
Kuvay-i Milliyecilere çok önemli istihbarat bilgileri ulaştıran padişah V. Murat’ın Kızı Fehime Sultan : 3 Mart 1924 de halifelik kaldırılıp Osmanlı hanedanı yurt dışına sürülünce o da yurt dışına sürüldü. Gittiği Fransa’nın Nice şehrinde 15 Eylül 1929’da verem hastalığından vefat etti. Öldüğünde 54 yaşındaydı. Milli Mücadeleye katkıları hiç bir zaman Tarih ders kitaplarında yer almadı.
Şukufe Nihal: 24 Eylül 1973 de Bakırköy’de bir huzur evinde hayata gözlerini yumdu.
Bu listede adı olmayan çok önemli bir kahraman daha vardı: Topal Osman.
Balkan Savaşlarında ayağından vurulduğu için bir bacağı topal kalmıştı. I. Dünya Savaşında Kafkas cephesinde savaştı. Kurtuluş Savaşında bir taraftan Ermenilere kök söktürdü, öte taraftan Koçgiri ayaklanmasını bastırdı. Sakarya ve Büyük Taarruzda ön saflardaydı. TBMM ve Mustafa Kemal’in korumalığını yaptı uzun süre... Atatürk’ün en önemli muhaliflerinden Ali Şükrü Bey’i öldürdüğü iddia edildi. Hakkında yakalama emri çıkınca TBMM yi bastı. 1 Nisan 1923 De TBMM nin yeni Muhafız alayı komutanı İsmail Hakkı Tekçe’nin idaresindeki kuvvetlerle çarpıştı ve yaralandı. 2 Nisan 1923 de kafası kurşunla tamamen darmadağın edildi. Boynundan asmak bu haliyle mümkün olmadığı için meclis kapısı önünde ayaklarından asıldı.
Evet, şimdi domuz sıkısı bir rakı doldurup o kahramanların şerefine mideye mi gönderelim, yoksa ruhlarına birer fatiha mı okuyalım orası tamamen tercihimize kalmış...
Allah her birisine gani gani rahmet eylesin. Ruhları şâd, makamları cennet olsun.
30 Ağustos Zafer bayramımızın 96. Yıldönümü tüm Milletimize Kutlu olsun.
YORUMLAR
Değerli Üstad
Kim ne derse desin.Bilgiyi, ama gerçek,ama yarı gerçek sunduğunuz için teşekkürler.
Okuyanlar araştırmak zahmetinde bulunsunlar.Kafalarına takılan bir şey varsa araştırsınlar.
Allah insanlara akıl vermiş.
Bilmediğim bazı hususları sayenizde öğrendim.İçeriğini araştırmakta bana düşer.
Teşekkür ederim.
Niye bóyle kutlanmazmis 30 Agustos, gerçegi bilerek kutlansin demissiniz Sami beg.
Simdi ilk görünüste "Dogrucu Davut"luga bürünmús dürüstlük abidesi gibi izlenim verdiginizi zannedebilirsiniz, fakat ben meseleye baska bir bakis açisi getireyim.
Simdi konu olan 30 Agustos 1922 yilinin 30 Agustos'u, ve sizdönem itibari ile kendinizce Atatürk'e giydirmis oluyorsunuz dürüst kisiyi oynama rolü ile.
Halbuki 1922'den 30 sene geriye gidilince, 50 sene geriye gidilince, 100 sene geriye gidilince, 300 sene geriye gidilince, 500 sene geriye gidilince, görüyoruz ki, o dönemde de basarili olmus olan komutanlar, askerler, devlet adamlari hep hakli veya haksiz alasagi edilmisler, ve 1922'den sonraki döneme bakalim ve hatta bugúne bakalim, yine aynisini görmekteyiz, sanki AKP'nin kurucu isimlerinden, Tayyip'in sag kolu, sol kolu olmus olan kaç isim halen yaninda, veyahutta kaç tanesi hakli veya haksiz silindi/atildi/satildi vesaire vesaire...
Velhasili kelam, objektif yaklastim, dogrucu davut'um dürüstüm adi altinda, yaptiginiz sey hos degil, nedir o yaptigim sey derseniz, bence siz biliyorsunuz Sami beg.
Yaptigim yoruma verdiginiz cevaba cevap vermemis olmamiz, cevap veremiyorluktan ziyade,
hani bundan bir sonraki o emzirme tablosunun oldugu yeni yazinizda "malumun ilami" yerine "malumun ilani" yazan, o kelimeyi bilecek kadar bile donanimli Türkçesi olmayan Yekta Attila gibilerin yorumlari size yetiyor, 2 tane saksakçi destek yorum ile bence mutlu oluyorsunuz.
Siparis üzerine yazmiyorum demissiniz, aynen benim siparisim üzerine yazmiyorsunuz, belki baskasinin da siparisi üzerine yazmiyorsunuz fakat, bir zihniyetin temsilcisi gibi bir otomatik kendi kendini sartlamis bir siparis durumu var hissini veriyorsunuz zaman zaman.
Siz çok zekisiniz, buna asla itiraz yok, tek sorun bizi aptal zannetmeniz galiba :)
selamlar Sami beg,
Hayatımda hiç içki içmedim ama yazıyı okuyup bitirince içesim geldi hatta içmiş kadar oldum.
Bu yazının ana fikri bir okur gözüyle;
Milli mücadeleye katılanların bir kısmı Atatürk yüzünden yargılandı
Bir kısmı hiç umursanmadı sefaletle öldü.
Ben okuduklarımdan bunu anladım.
Birkaç tane örnek vermek istiyorum.
Fetöden. şu an hapiste yatanlar arasında terörle mücadele esnasında yaralanmış hatta ciddi operasyonlar geçirmiş ve hatta yüzü parçalanmış yeniden yüz yapılmış insanlar var sağlıklarını kazanınca tekrar görevlerinin başına döndüler ta ki darbeye kadar. Ne yani şimdi bu insanlar bir vakitler terörle mücadelede bulundu diye affedilsinler mi. Ezbere konuşmuyorum aralarında tanıdıklarım var. Ve hatta birlikte aynı şubede çalıştığım subaylar var.
Ve bir örnek daha:
Kardeşi şehit oldu bunun acısıyla açılım sürecini eleştirdi diye darbe khk.sıyla atılanların arasına sokuşturulan ve ihraç edilen yarbay isim vermeme gerek yok gayet iyi biliniyor. belki de bilinmiyor atıldığı. Şehit abisi ölüm acısıyla bir eleştiride bulundu diye atıldı ne güzel ödül anneye bir evlat toprağa diğeri işsiz hak mıydı..
Sonuç olarak
Hain haindir mazlum da mazlumdur bu her devirde böyledir er ya da geç tarih bunu yazar ama dileğim o dur ki doğru kalemler ve hakkaniyetli kalemler yazsın değilse mazlumu hain diye haini de mazlum diye yazanlarda çıkar
30 Ağustos Zaferimiz Kutlu olsun. Ve inadına Sonsuz ATATÜRK sevgisiyle...
sami biberoğulları
Her zaman olduğu gibi hakkaniyetli bir yorum yazmışsın. Öncelikle bunun için çok çok teşekkür ediyorum.
Yorumuna oldukça uzun bir cevap yazabilirdim ama onun yerine başka bir şey yapacağım.
Hani yorumunda bir yarbaydan bahsetmişsin ya, işte pek çok kişinin linç etmeye çalıştığı ve sonrasında senin de yorumunda belirttiğin gibi ordudan ihraç edildiğini yazdığın o yarbay ile ilgili yazdığım yazıyı da okumuşsundur mutlaka.
Okumadıysan sana yazının linkini göndereyim bir göz at.
http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=144744
Herkesin suspus olduğu, sitemizde pek çok kalemşörün g.t korkusundan tek kelime yazamadığı o günlerde o yarbayı savunan tek kişi bendim. Hem de ''Fetöcü '' diye suçlanmayı göze alarak.
Evet. Yorumuna cevabım bu kadar.
Benden de inadına ATATÜRK.
Selam ve sevgilerimle.
Siz de iyi bilirsiniz ki bu konu Cumhuriyet döneminin, daha doğrusu çok partili dönemin en çok ayrıştıran, su götürür konuları arasındadır Sami hocam. Ne yazık ki toplum olarak, objektif olmayı beceremiyoruz hâlâ. Bulunduğumuz taraftan nasıl görünüyorsa, daha doğrusu, taraf hissettiklerimiz konuya nasıl bakıyorsa, bizde o minvalde taraf oluyor, değerlendirmeler yapıyoruz konulara/olaylara. Ve ne yazık ki tarihçilerimiz bile tarihi incelemiyor, bu tarafgirlik üzre yorumlar yapmayı, tarihçilik sanıyırlar.
“Kişilerin inancı değil, insan olma yetileri önemlidir benim için.” deriz demesine de, slogandan öte bir anlam ifade etmeyen, özümsenerek söylenmiş bir söz değildir genellikle. (Ki ‘Sen bana saygı duy ama aynı saygıyı benden bekleme!’ gibi bir realiteyi de içermektedir çoğunlukla)
Vatan ve bağımsızlık uğruna can vermiş tüm şehitlerimiz ile gazilerimizden vefat etmiş olanlara Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Vatanın kurtuluşu ve devletin kuruluşu sürecinde vatan/millet aşkı ile katkıda bulunmuş herkese saygı, sevgi, sonsuz teşekkürler.
Önemli olan, o onu dediydi, bu bunu yapmıştı; şu haklıydı, öteki haksızdı gibi sebeplerle birbirimize hakaretler edip ayrışmak değil, o ecdada lâyık olabilmek adına safları sıklaştıra bilmek, yaptığımız her işte bu bilinci işimize yansıtabilmek tir.
Emeğinize sağlık bu arada Sami hocam, Zafer Bayramımız Kutlu Olsun.
Saygılarımla...
sami biberoğulları
Sağ olun var olun.
Selam ve saygılar.
Art niyetli bir yazı olduğu düşüncesini oluşturdu bende. Bir satırla olaylari ozetleyip faili işaret etmenizde bunun göstergesi.
Tarih objektif değildir çünkü onu kaleme alan zihniyetlerin izini taşır. Bu yüzden ben tarihte sebebe değil sonuca bakarım. Bu dönemde sonuç TÜRKÜN zaferidir.
Ne gariptir ki; Sakarya'dan kaçanların torunları da Başbuğ ATATÜRK'e dil uzatmayı onun sayesinde kavusmuslardir.
Kalın sağlıcakla...
sami biberoğulları
Amenna...
Bunun dışında yorumunuza bir cevap yazmayacağım. Zira art niyetli bir yazı olduğu kanaati uyanmış sizde. İnsanların kanaatlerini değiştirmek de oldukça zordur.
Siz de sağlıcakla kalın.
Tarih bir bilim ve bu biliminde hakkını vermek lazım Sami Hocam gibi... Sadece öyküsel olaylara bakmak bizi yanıltabilir. Gerçeklerin üstü de bir zaman örtülse bile yine de sonrasında aydınlanıyor bir şekilde... Bu titiz çalışmasından dolayı da kutluyorum yürekten Sami Hocamı...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
yazılarınızı hep okuyorum Hocam:) domuz sıkısı uzun bir konu biraz mütevazilik sek içmeyip bir parmak kalana kadar konur gazi olan dedem içerdi çok geç bıraktı içmeyi:)Abdullah dedem gaziydi çok dindar değildi dindar ne demekse onu da anlamış değilim ya öldüğünde sadece yardım ettiği garibanlar emin olun binlerce kişi gözyaşlarıyla dualarla uğurladılar çoğunu evlendirdi yetimini gelin etti öksüzünü okuttu bana da saksı kadar tarla bıraktı:)ama dibine kadar adamdı babaydı bu vesileyle anayım Osman dedem hacıydı onlarca kez hacca gitti senenin yarısı oruç tutar küçüktüm hatırlıyorum sabaha kadar namaz kılardı çok zengindi kirasını geciktireni de yaz kış çoluk çocuk gariban demez kapının önüne koyardı bana da hatırı sayılır bir miras bıraktı Allah ondan razı olsun:)hangisi cennetlik oldu sizce hani size demiyorum da şu tebliğciliğe soyunan cennetci cehennemci bilet kesen namaz takipçisi oruç tutalım hadi cennetlik olalım cehennemin ateşinde yanacaksınız haaa amanın cennete gidelim cennet vaat edilmezse secde bile etmezdik ama ödül var hadi koşalım çoşalım içeni taşlayalım daha da cennetlik olalım diyen tipler var ya ondan dedim:) kul hakkı yemek orucu bozuyor namazını kılıp böyle ortaya serenin de oruç namaz bildirimi yapıp show yapanın da namazı kabul olmuyor bunu ben demiyorum kuran diyor iyi kötü ayırımı yapar kuran kötü adam ölene dek namaz kılsa oruç tutsa ne olur aslolan iyilik sonrası ibadettir ve bu yazdıklarınızı zaten biliyoruz tarihin acı bir yarası da 30 ağustosda tamda hatırlatmanızın yaramızı kanatmanın gereği neydi:)sevgiler saygılar Hocam:)
smyrna35.5
sami biberoğulları
Öncelikle yazılarımı hep okuduğun için teşekkürlerimi arzederim.
Şimdi sen dedelerinden bahsetmişsin, ben daha yakından bahsedeceğim.
Benim rahmetli babam aşağı yukarı her akşam rakı içen bir insandı. Öyle az buz da değil ha, bir oturuşta bir yetmişlik Kulüp rakısını mideye indirmeden '' İçtim '' Demezdi. Allaha şükür ki bize hiç bir miras bırakmadı. Oysa çok güzel para kazanırdı. Bize mal mülk bırakmadı miras olarak ve ben buna şükrediyorum zira bıraksaydı sekiz kardeş birbirimizin gözünü oyardık herhalde o miras sebebiyle. Lakin bize çok güzel bir şey bıraktı: vatan sevgisi... O bakımdan ben vatanseverlik konusunun ne dindar insanların ne de rakıcıların tekelinde olan bir mevzu olduğuna inanmam. Vatanı sevmek bambaşka bir şeydir. Sen ( sen derken sizi kastemiyorum ) rakı içerek seversin, ben fatiha okuyarak.
Ha, şimdi aklına gelebilir ''Her gün bir yetmişlik içen bir babanın oğlu olarak sen neden rakı içerek değil de fatiha okuyarak seviyorsun''diye. Rahmetli annem de bir imam kızıydı. ( Babam gibi biriyle evlenmiş olmak da aşk denilen illetin kötü bir tezahürü olsa gerek ) Sanırım anneme çekmişim o hususta.
Gelelim '' Bu yazdıklarınızı zaten biliyoruz '' Hususuna.
Yok değerli arkadaşım. Belki siz biliyorsunuz lakin bileyen o kadar çok insan var ki. Mesela kara fatma'nın hazin sonunu, Mesela Fehime Sultan'ın İstiklal harbine katkılarını bilmeyen milyonlarca insanımız var.
Yaramızı kanatmanın ne gereği vardı?
Değerli arkadaşım.
''Taş yerinde ağırdır'' derler. Bence tam da bugün yazılmalıydı bu yazı. O kahramanlar unutulmasın diye tam olarak bugün yazılmalıydı. Akılda kalıcı olması için tam olarak böyle bir günde yazılmalıydı.
Selam ve saygılar benden de.
Bu yazıyı paylaşma nedeniniz nedir Sami hocam.
"Üzüm yemek mi ,bağcıyı dövmek mi"...
Çok masumane gibi görünen bu yazıyı böylesine önemli bir günde paylaşmanın maksadını aşan bir yazı olduğunu düşünüyorum...
İnceden inceye,rakıya dokundurup,fatihayla devam etmiş, milli mücadelede çarpışan kahramanların daha sonra Atatürk'e suikast davasından yargılandığını yazmışsınız..
Bu yazıyı böyle bir günde paylaşmak " Bakın o kahramanlar sizler için çarpıştılar fakat sonrasında hiçten ve uydurma sebeplerle öldürüldüler" Şimdi ister rakı için, ister fatiha okuyun diyerek insanlara inceden inceye " diğerleri rakı içer, müminler fatiha okusun" mesajı vermeye çalışıyorsunuz.
Tarih öğretmeni olabilirsiniz lakin sizin asla objektif olduğunuza inanmıyorum..
Yersiz ve saçma bir paylaşım.
sami biberoğulları
Size yazı beğendiremiyorum son zamanlarda.
8 Temmuz 2018 de yayınladığım Çanakkale'deki Anzak anıtı ile ilgili yazıma ''.......Ayrıca mart ayında yazsaydınız bu yazınızı bir nebze düşünebilir ve daha farklı bir yorum yazabilirdim. Ne yazık ki zamanlama ve konu itibarıyla amacını çözemedim.'' Diye yorum yapmışsınız.
Şimdi de tam olarak 30 Ağustosta, 30 Ağustosu bize zafer olarak armağan eden insanların daha sonraki durumlarını yazıyorum yazımı niçin böyle bir günde yazdığımı soruyorsunuz bana.
Yazımı yersiz bulmanız elbette sizin takdirinizdir. Ama nesi saçma, neresinde bilgi yanlışlığı var bana bildirirseniz çok çok memnun olacağım.
'' Mümin fatiha okur, diğerleri rakı içer'' gibi bir düşünceye asla girmedim. Bu tamamen sizin niyet okumanız.
Öte taraftan hiç kimse ''Sami hoca bizden fatiha okumamızı istiyor'' diye fatiha okumayacağı gibi ''Sami hoca rakı içmemize bozuluyor. İçmeyelemim'' diyerek rakı içmekten vazgeçmez. O konuda müsterih olabilirsiniz.
Selam ve saygılar.
Sami beg, birdahaki yazinizda da müslüman görüntülü hainleri isim isim konu ederseniz seviniriz, zira bu yazinizda bence tarafsizliginizi yitirmissiniz.
Hani müftü rolünde milli mücadeleyi baltalayan, evet namazli niyazli görúntüsü ve hoca kimligi ile mihraklara hizmet etmis olan, müderrisleri, hoca, imam, müftü namazli hainleri anlatin ki, bizde size Raki içen vatana öz aile namusundan daha fazla bir namusla bagli olanlari anlatalim.
Böyle 30 Agustos kutlanmaz bence.
sami biberoğulları
''Sami beg, birdahaki yazinizda da müslüman görüntülü hainleri isim isim konu ederseniz seviniriz, zira bu yazinizda bence tarafsizliginizi yitirmissiniz.'' Demişsin.
1- ben istek üzerine, siparişle yazı yazmıyorum.
2- Müslüman görüntülü hainleri benden daha fazla yazan birisi varsa bu sitede getir, elini ayağını öpeceğim. Sen okumamışsan buna da benim yapacağım bir şey yok.
3- En az benim kadar Tarihe vakıfsın. Neden her şeyi benden bekliyorsun da oturup kendin yazmıyorsun? Benden istediğini buyur, sen yaz biz de zevkle okuyalım rakı içen, vatana öz aile namusundan daha hazla namusla bağlı olanları... Eleştiri yapmış olmak için eleştirmek oturup araştırma yaparak yazmaktan daha daha kolay oluyor değil mi?
30 Ağustos niçin böyle kutlanmazmış? Gerçekleri bilerek kutlamak daha bilinçli bir kutlama olmaz mı ?
Değerli hocam, minnet duygusu, bırakın 'domuz sıkısı'nı şerefe(?) kaldırmayı, bir lokmayı bile boğazınız düğümlenmeden çiğnemenizi imkansız kılar...
İşte 'yol ayrımı' burada başlıyor...
En azından kendi hesabıma...
Çünkü söz konusu olan basit bir bilek güreşi değildir...
Çünkü savaşanlar "Allah! Allah!" inancıyla şehit olmuşlardır...
Gazi olmuşlardır...
Neylersiniz ki 'anma' deyince 'domuz sıkısı'ndan başka bir şey düşünemeyen bir damarı da var bu toprağın...
Daha beteri 'domuz sıkısı' ile kalamayışı...
Kafir hâlâ bu damara güvenerek yapıyor yapacağını...
Üstelik bir de kendilerini pek bir algıları sonuna kadar açık görmezler mi!...
Kimbilir, belki de, bir kovboyun birkaç kişiyi vurduktan sonra, kapısında 'Saloon' yazan bara girip "Viski!" diye seslenmesi gibi kurmaca bir hikaye olarak algılıyorlar durumu...
Selam ve saygılarımla
sami biberoğulları
Bakın Atatürk Çanakkale Savaşlarından sonra bir anısını nasıl anlatıyor:
"Size Bombasırtı olayını anlatayım... Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 m. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperlerin hiç biri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor. İkincidekiler onların üzerine gidiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir korku göstermiyor. Sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrik edilecek bir örnektir.
Emin olmalısınız ki, işte bize Çanakkale Muharebeleri'ni kazandıran bu yüksek ruhtur."
Başka söze gerek var mı?
Selam ve sevgiler.