- 863 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kişisel Gelişim İle İşsizlik De Aşılabilir
KİŞİSEL GELİŞİMLE İŞSİZLİĞİ AŞMAK
Sevgili Kişisel gelişim Yolcusu,
“Ben işsizliğe inanmıyorum” desem, çok insan bana güler. “Nüfusun yüzde 14 veya 15 i işsiz iken sen nasıl işsizliğe inanmıyorum” diye konuşursun diyen insan da çıkabilir.Onlara da hak veririm. Bu mektubumda bu soruya cevap arayacağız beraberce, bakalım bulacak mıyız ?
Sevgili Kişisel Gelişim Yolcusu,
Ailesinin ve çevresinin kendisini sevdiği konusunda şüphesi olan insan özgüven sahibi de olamaz.Bu da tabii ki kendisinin değersiz insan olduğu inancının yaygınlaşmasına sebep olabilir.
Değerli dostum,Sevgili Kişisel Gelişim Yolcusu Kardeşim,
İnsan her şeyden önce kendisini sevmeli. Kendisini sevmeyen ailesini de sevemez. Kendisini sevmek demek , “ Ben kendimi severim” , diyerek ortalarda gezmek, tozmak anlamına gelmez. Kendisini seven insan her şeyden önce eğitimine önem verir. Eğitim sadece okulda olmaz. Yaşanılan her şeyden ders almak ve insanlar ile iletişime geçerek onlardan nasıl başarılı oldukları veya başarısız oldukları konusunda, dersler çıkarmakta bir eğitimdir. Nitekim gazetelerin ekonomi sayfalarına baktığımız zaman, ilkokul mezunu olduğu halde çalışarak, hayattan ders çıkararak ünlü olan insanların hikayelerine fazlası ile rastlarız. Ya da yaygın olan “ Öğretmen olan garantili iş bulur” ön yargısı ile öğretmenliği çevre baskısı , özenme , onun bunun tavsiyesi ile tercih ederek , hakikaten de öğretmen olan ama sonra memur zihniyetinden sıkılarak iş hayatına atılan ve tüm enerjisi ila çalışan dershaneler , üniversiteler kuran insanların hayat hikayesine de rastlamaktayız. Bu insanlar yapmış ise her insan yapabilir .
Değerli dostum, sevgili Kardeşim,
“Üniversitelilerin yüzde 56 sı işsiz” diye bir haber okumuştum. Mış gibi Üniversite okursan sonra işsiz kalmak işten bile olmaz. Nedir Mış gibi Üniversite okumak? Yani okudu desinler diye, okulda onun bunun notu ile sınavlara çalışan , ama sınavdan sonra her şeyi unutan , gelişmiş insanları gördükleri zaman giderek onların başarı sırlarını almak yerine, onları yolda gördükleri zaman selam vermemek için, tanımamazlıktan gelmek için komik hareketler yapan insana sen olsan iş verir misin ?
Can dostum sevgili Kardeşim,Gelişimi hakikaten seven kardeşim,
Buna nazaran girişken, atak, yeni insanlar tanımaktan, onların başarı sırlarını öğrenerek uygulamaktan, kaçınmayan, gelişmiş, güzel konuşan insanlarla diyalog kurarken, onların nasıl etkili olduğunu onlara fark ettirmeden öğrenen, sorunun değil de çözümün bir parçası olan, problemli ve işitme engeli gibi iletişim kurmakta zorlanan insanlarla iletişim kurmaktan kaçınmayan insanlar bir süre sonra onlarla iletişimde sorun olmadığını, aslında sorunun kendinde olduğunu anlayarak hayatın zorluklarını aşacaklarına inanırlar. İşte bu insanlar çoğunlukla işsiz kalmaz deyim yerinde ise “ taştan ekmeğini “ çıkarırlar.
Sevgili Kişisel gelişim Yolcusu Dostum,
İşsiz kalmak, iş bulamamak insanın özgüven sorunu ve hem kendine, hem de insanlara verdiği değer ile ölçülür. Bazen ilginç olaylara rastlamaktayım. Mesela özgüven kazanacağım diyerek Üniversite 2 de aileme yük olmayayım diye çalışmaya başlayan bir genç aynı zamanda da alt sınıftan çok ders bırakmışsa ve bunların üstesinden gelecek kapasiteye de sahip değilse, önceliğini derslere vermesi gerektiğini söylemek kahinlik olmasa gerekir. Anne ve babası çalışan ve sağ olan gençlerin önceliği okullarında olmalı. Hayat sadece çalışmak , ya da sadece okula gitmekle öğrenilmez. İkisinin de sentezi olmalı. Yani insan bir yandan okula devam ederken bir yandan da öğretmenleri, okula gidip gelirken rastlayacağı insanlar , edineceği arkadaşlar ile iletişim geliştirerek de öğrendiklerini hemen hayata aktarırsa öğrendiklerini de hemen pekiştirmenin sevinci ile başarısı da artar.
Sevgili Kişisel Gelişim Yolcusu kardeşim,
Okulda öğrenilen çok bilginin boş olduğuna inanan bir öğrenci, okuduklarına dikkat etmez. Hayatta gereksiz bilgilerin okulda öğrenildiğine inanan insan tabii ki okuduklarına dikkat etmez. Mesela 2 yıllık Meslek Yüksek Okullarında “Girişimcilik” ve “ iletişim” dersleri vardır. Öğrenciler bunları okurlar ama uygulama yapmadıklarından ve bu bilgileri fazla önemsemedikleri , sadece okunacak, sınıf geçilecek ve sonradan unutulacak şeyler olduklarına inandıkları zaman tabii ki iletişimi güçlü olmayan ve insanlarla diyalog kurmaktan kaçan, sorun çözmekten korkan insan olurlar.
Sevgili Kişisel gelişim Yolcusu Kardeşim,
“ İletişim” dersi alan bir gencin de şöyle yaptığını düşünelim. Dersin ders kitabını alarak gözden geçiren genç, o dersi de okulda hocası anlatırken can kulağı ile dinlemekte. Sonra hocanın anlattıklarını hemen uygulamaya çalışmakta, sorun yaşadığı arkadaşları ile hemen iletişime geçerek onların aslında iyi insanlar olduğuna, kendisinin önyargılı olduğuna inanarak ilişkilerini daha da güçlendirerek, sonra derste anlamadığı yerleri de hocasına sorarak, anlayarak , uygulayarak zaman geçirse o zaman bu arkadaş hem ilişkilerinde güçlenecek hem de hayatın zor olmadığını görecektir.
Sevgili Kişisel Gelişim Yolcusu Kardeşim,
Okumak uygulamakla eş anlamlıdır. Okumak kolay, dinlemek kolay, yazmakta kolay ama bunları analiz ederek uygulamaya geçmek, çalışmak ve üretken olmak önemli. İşte bu uygulama ve çalışmayı yapan insan işsiz kalmaz.
Sevgili Kişisel Gelişim Yolcusu Kardeşim,
Bir de bizim insanımıza has bir şey var. Herkes yaşa başa , bilgiye bakmadan herkesin , her şeyin kendi ayaklarına gelmesini beklemekteler ve. Başkalarının yanına giderek diyalog kurmak isteyen, durmadan iletişim kuran insanlara “ avare” gibi küçümseyici yorumlar yaparak isim takar, insanları bıktırmaya bakarlar. İşte bu olumsuzluklara kulak asmayan ve söylenene değil , kendi düşüncelerine bakan insanlar işsiz kalmaz ve gelişirler. Pısırık, “ ben kimsenin ayağına gitmeyeyim, başkası benim ayağıma gelsin” diyen insanlara “Efendi” der bu toplum. Bilmezler ki , efendilik karın doyurmaz ve girişken olmak rızkı aramak asıl marifettir.Toplumumuz işsiz, çalışmaya kızıyormuş gibi yapar ama içinden içine acır ve ona yardım eder. İşte bu insanlarda nasıl olsa devlet bana işsizlik yardımı yapar, annem babam bakar diyerek çalışmaya çaba harcamazlar. Bu tip insanlara ben çok ama çok kızarım.
Sevgili Kişisel Gelişim Yolcusu ,
İnsanlara acımak , insanlara hazır para vermek , onlara hep yardımda bulunmak onların zararına bir durum aslında. Ama yardım almaya alışan da hep ölene kadar yardım ister. Bunu dikkatle düşünürsen o zaman daha iyi anlarsın. İnsanlara yardım, onlara para vererek, onlara mal vererek değil, onları pısırıklıktan kurtararak girişen insanlar olmaya.Ben hayatta yaşayarak öğrendim ki yakın çevremden, hazıra alışan insan ömür boyu hazır şeyler istemekte. Bu yüzden “ İnsanları seviyorsanız onlara balık vermeyin, balık tutmayı öğretin” Japon atasözüne candan inanırım.
Sevgili Kişisel Gelişim yolcusu Kardeşim,
Ne yazık ki bizler işte gençlere toplum olarak, anne ve babalar olarak ve okullarda balık tutmasını bilmeyen ama her gün bizden balık isteyen insanların sayısını artırmakta ve bunlara da “işsiz” demekteyiz. İşin tersi de bu balık tutmayı öğreten, gençlerin gelişmesini isteyen insanları sevmiyoruz ve onların atak girişken tutumunu da kıskanarak daha güzel görevlere gelmelerini ve daha da güzel etkili olmalarını istemiyoruz. Belki lafta istemekteyiz ama hayatta uygulamada istememekteyiz ve gelişimi engellemekte ısrar etmekteyiz.
Değerli Kişisel Gelişim Yolcusu Kardeşim,
Bende senin balık tutmasını bilen ve okuduğunu uygulayan , gelişen insanlarla dost olan ve onların bilgi ve sevgisini almaya çalışan bir insan olmanı candan istemekteyim.
Muhabbetle kucaklamaktayım seni.
YORUMLAR
Bilimsel tespitler olup çok değerli bir çalışmaydı. Bu yazılanlar keşke siyasetçiler de okuyup hayata geçirebilselerdi. Çünkü bizde üretim alışkanlığından çok tüketim alışkanlığı devasa bir boyuta gelinmiştir.
ilgiyle okudum ve pozitif aldım. Zaten en büyük eksiğimiz " kişisel gelişim" kaynaklarını okumuyor ve bu tür çalışmalara ilgi duymamazlıktır.
Teşekkürler hocam, en derin saygılarımla
Turan Yalçın
yazıma olan ilginize çok teşekkür ederim
Teşekkür ederim. Motive oldum desem inanır mısınız?
Toplumun gelişebilmesi için öncelikle bireyin gelişmesi gerektiği kanısındayım. Çocukluk döneminde bireye gayri ihtiyari enjekte edilmiş negatif alışkanlıkların, bireyin geleceğini şekillendirdiğini belirtmek, sanırım yerinde bir tespit olur. Aynı şekilde düşünen, aynı şekilde inanan, aynı şeyleri konuşan, aynı şeyleri hisseden ve aynı şekilde davranan insan sayısı arttıkça toplumun genel inanç çerçevesi de oluşmaya başlıyor.
Bunların her biri aslında birer alışkanlık. Düşünmek de, inanmak da, konuşmak da, hissetmek de, davranmak da... Bir kısır döngü halinde sürekli, sırası ile veya rastgele birbirlerini körükleme halinde, bireyi yönetiyorlar.
Burada mühim olan bu alışkanlık türlerini, özellikle düşünce alışkanlıklarından başlayarak, pozitif bir zemin üzerine oturtabilmek. Geçmişin korku ve pişmanlıklarından, geleceğin kaygılarından mümkün mertebe kurtularak anı yaşabilecek kıvama gelebilmek, insanı huzura sevk edebilecek en mühim mesele. Kolay iş değil tabi.
Biz büyük ölçüde anne babalarımızın alışkanlıklarına göre şekillendik. Fakat acı tarafı onların olumlu alışkanlıklarını aldığımız kadar, çocukluk dönemimizde olumsuz alışkanlıklarını da bilinçaltımızda depoladık ve hayata vereceğimiz tepkileri bu bilinçaltı verilere göre belirlemekteyiz. Tabi bu süreçte anne babanın yanında, içinde yaşadığımız toplumun da etkileri yok değil.
Başarıya giden yolda, olumsuz dış etken ve uyaranlardan mümkün olduğunca sıyrılanlar, etkilenmeyenler, mazeretlere sığınmayanlar mesafe kat edebilirler. Pozitif düşünerek; söylem, duygulanım ve davranışlarını bu pozitif düşüncelere göre kalıplaştıranlar ve kendi kendilerini her şeye rağmen motive edebilenler, bu yolda ayakta kalarak hedeflerine ilerleyebilirler.
Katkıda bulunmak istedim. Saygılarımla.