2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1186
Okunma
Bünyeyi alışkanlığa alıştırmaya gör;
hem sağır olur, hem kör.
Toplum olarak her şeye çok kolay alışan, uyum sağlayan bir yapımız var.
Kibarca sunulana da alışırız, zorla dayatılana da. En kötü duruma bile çok kolay alışırız.
Gözümüzün önünde cereyan eden olumsuzluklara çoğumuzun sesi çıkmaz. Bu tepkisizliğimiz zamanla alışkanlık haline gelir. Haklarımızın çalınmasına alışırız, bizi biz yapan değerlerimizin harcanmasına, üst üste gelen zamlara, her yaz çıkan orman yangınlarına, siyasilerin ülkeyi soymalarına, iş kazalarına, kadın cinayetlerine, çocuk gelinlere, çocuk annelere, çocuk tecavüzlerine, çıkar için kurban edilen gencecik bedenlere ve daha nice cinayetlere alışırız.
Nelere alışmıyor ki insan.
Ne sevgiden, ne de ihtiyaçtandır, kişisel zayıflıktandır alışkanlık. Tuttuğun bir partiye, bir içeceğe, bir şehre, bir işe, bir eve, giysiye, müziğe alışırsın. Bir insana alışırsın, sana neler kattığının, senden neleri aldığının hesabını yapmak gelmez aklına, her haline alışırsın. Ondan daha iyisi, daha güzeli olduğunu aklına dahi getirmezsin.
Zihnin artık kısır bir döngüden ibarettir, gitgide fakirleşir, tembelleşir, ölü bir ruh haline gelir. Çünkü, sen alıştığını değil; alıştığın seni esir almıştır. Bundan sonra layık olduğun hayatı değil; layık görüldüğün hayatı yaşamaya başlarsın.
Alışkanlıklar bırakılmadıklarında zamanla ihtiyaç haline gelirler, onlarsız yapamayacağını düşünen ne çok insan var, alıştıkları/alışkanlıkları tarafından sömürüldüğünün farkına varamayan ne çok insan. “Neden vazgeçmiyorsun, yıprandığının farkında değil misin” diye sorulduğunda, hep aynı cevabı alırsın “alışmışım işte”.
Zihni tembelleştirren, bedeni otomatikleştiren alışkanlık, bilinçli bir davranış değildir. Bilinçli insan baskıyı, zulmü sever mi, hür doğmuş, esir ölmek ister mi hiç. Nelere alışırsan, hayatın onlardan oluşur artık. Yanıldığının dahi farkına varamazsın, çünkü olayların da, insanların da hep güzel taraflarını gösterir sana.
Bu kadarla da kalmaz. Zamanla alışkanlık bağımlılığı, bağımlılık inanmayı, inanmak peşi sıra fedakarlığı getirir. Bu hatanın senden neler götürdüğünün hesabını yapamaz, iliğine kemiğine kadar sömürüldüğünü anlayamazsın.
“İnsanlardaki şartlanmış davranışların tamamı olumludur” diyebilir miyiz, tabii ki hayır. Körü körüne alışmak öyle bir hastalıktır ki; kalıplaştığını, bir çerçeve içinde sıkışıp kaldığını, kandırıldığını, kullanıldığını, daha kötüsü özünden uzaklaştırıldığını anlayana kadar; onu ayakta tutan tüm değerlerini kaybeden insanlar var.
Bir ömrü var mıdır alışkanlığın, elbette vardır. Gün gelir her şeyin farkına varırsın, anlarsın nasıl itibarsızlaştığını. Ne sevgin kalır kendine, ne saygın. İşte o an, sabrın bittiği andır. Ya direnir kurtulursun, ya da pes eder boğulursun. Çünkü alışmak acemicedir, kurtulmak uzmanlık ister.
Alışmak; mevcut olanı kabullenmektir.
Kabullenmek, (etki altına girmek) kendine ait her şeyden el çekmektir.
Alıştıklarının esiri olmak istemiyorsa, değişmek ve gelişmek (kendi olmak) istiyorsa insan; daha fazla kaybolmadan alışkanlıklarıyla şavaşmalı ve bir nokta koymalı zamana.
"Vazgeçmek sonun değil;
varoluşun başlangıcıdır".
Müsadenizle