- 651 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'MİZ'
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’MİZ’
Bozkır yaşantısının hareketli ve güçlü olmayı gerektiren zorlu şartları, Türk Milleti’nin mücadeleci ve savaşçı bir millet haline gelmesinde etkin rol oynamıştır. Haliyle, savunma içgüdüsüyle hareket eden Türklerin en fazla hassasiyet gösterdikleri teşkilatlanma ordu teşkilatlanmasıdır. Türkler, anavatanın Asya olduğu zamanlardan bu zamana kadar askerliği meslek değil yaşam biçimi olarak görmüşlerdir.
Bilinen ilk Türk devleti Asya Hun İmparatorluğu döneminde iki toplum arasında barış antlaşması sağlamak maksadı ile karşılıklı rehinler verilirdi. Babası Çinli bir kadınla evlenen Mete’nin üvey annesinden olma bir üvey kardeşi vardı. Babası Tuman(Teoman) Çinli eşinin telkinleri ile Mete’nin üvey kardeşini tahta geçirmek istiyordu. Bu nedenle Mete’yi Yüeçi’lere rehin olarak vermişti. İki taraf da birbirlerine esir gönderdikleri için olası bir savaş durumu engellenmiş oluyordu. Zira savaş ilan eden tarafın gönderdiği esir öldürülecekti. Mete esir olarak gönderildikten kısa süre sonra Çin eşi Tuman’ı iyice kışkırtmış, Yüeçi toplumuna karşı savaş ilan ettirmişti. Böylelikle Kağanın Çinli eşi planlarına adım adım yaklaşıyordu. Lakin Mete, kendi imkanları ile Yüeçilerden kurtulup ülkesine geri dönünce amaçlarına ulaşamadı. Onun bu cesaretini beğenen babası da kendisini 10.000 kişilik askeri birliğin başına kumandan olarak tayin etmiştir.
Mete taşıdığı kin ve öfke ile hızlı bir şekilde hazırlıklarına başlamıştır. İlk amacı askeri birlik içerisindeki disiplini sağlamak için emir komuta zincirini oluşturarak askerlerin komutanlarına mutlak itaatini sağlamaktır. Bunu amaç uğruna çok çabalamış, büyük fedakarlıklar göstermiştir. Örneğin, hedefe en sevdiği atını koyup, askerlerine ona ok atmaları için emir vermiştir. Çekinen, korkan askerlerini ölümle cezalandırmıştır. Sonrasında oku eşine doğrultup askerlerine aynı emri yine vermiştir. Emre itaat etmeyen askerler derhal öldürülmüştür. Aynı emri eşi ve en sevdiği atı için veren Mete bu uğurda ikisinden de vazgeçmiştir. Ordudaki disiplini sağladığına inandıktan bir zaman sonra babasıyla ava çıkmış ve oku ona doğrultmuştur. Tüm askerleri de aynı şekilde ok atarak Teoman’ı öldürmüşlerdir. Babasını öldürdükten sonra tahta geçmiştir. Çünkü babası Türk Töresini çiğnemişti. Zira Teoman Türk olmayan bir kadınla evlenmiş ve ondan doğan küçük oğlunu tahta varis yapmıştı. Öldüğünde tahta Mete değil Çinli kadından olma küçük oğlu geçecekti. Oysa böyle bir davranış Türk töresine aykırıydı ve bunun da cezası ölümdü.
İşte kara kuvvetleri olarak kurulan ordumuzun kuruluş tarihi olarak Asya Hun imparatoru Mete’nin tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209 yılı kabul edilir. Böylece kişi olarak askerliğe gönül veren Türkler, tüm dünyaya ordu millet olduğunu kanıtlamışlardır.
Silahlı kuvvetlerimize baktığımız zaman kendi içindeki disipliniyle, emsali görülmemiş savaş taktikleri ile, gelenekleri ile, dosta verdiği güven ile, düşmana gösterdiği azap ile ün yapmış 2227 yıllık dev bir çınardır.
Yıllar öncesinden günümüze dek varlığını bozmadan muhafaza etmiş ordumuzun dün olduğu gibi bugün de türlü düşmanları vardır ve var olmaya da devam edecektir. Lakin, tarihin tozlu, sararmış sayfalarına adını altın harflerle ve kanla yazan bu ordu, düşmanlarını postalları altında ezmiştir. Asya’da, kudretiyle Çinlilere kilometrelerce set ördüren ordumuz bu kudretini Anadolu’daki işgalci güçlere de Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde göstermiştir. Kahraman ordumuz Asya’dan Avrupa’ya kadar olan geniş coğrafyada gücünü çeşitli zamanlarda ve yeri geldiğinde gösterdiği gibi bugün de Sur’da, Cizre’de, Gabar’da, Yüksekova’da da göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekasına, toprak bütünlüğüne göz dikenleri nasıl yok ettiğine Türk Milleti gururla tanık olurken birileri de dehşetle izlemektedir.
Elbette ki ordumuz bu günlerine kolay gelmemiş, binlerce kayıp vermiş ve maalesef ki vermeye de devam etmektedir. Milli Mücadele yıllarında 13 yaşındaki çocuklar askere alınırken, istiklal uğruna Türk Milletinin yapamayacağı şeyin olmadığı bir kere daha görülmüştür. Fakat ordumuz, zannedildiği gibi verdiği kayıplarla diz çökmemiş, varlığını muhafaza etmiştir. Verdiği kayıpların intikam ateşi tüm orduyu sararak güçlendirmiştir.
Ordudaki asıl inancı sağlayan etken, ordunun mensubu olduğu millettir. Çünkü ordu, bu millet uğruna can alırken yine bu millet uğruna can verir. Kökleri tarihin derinliklerine adeta bir çivi gibi çakılmış Türk Ordusu da elbette ki en büyük gücünü Türk Milleti’nden almaktadır. Aziz vatan toprağına defnettiği her şehidinin ardından ölüme koşar adım ilerleyen Türk askeri de milletinden aldığı inançla, ilhamla vazifesine koşmaktadır.
Bin bir çaba ile Türk ordusunu yeniden inşa eden, devletimizin kurucusu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin son başkumandanı başbuğ yüce Atatürk Türk ordusunu şu sözü ile ifade etmiştir.
‘’Ordumuz Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.’’
Kahraman Gazi başka bir sözünde de Türk ordusundan şöyle bahseder;
‘’Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir.’’
Ordumuzun en büyük ilham kaynağı olan bizler kendimizi günlük hayatımızın işlerine tamamı ile kaptırmamalı, aklımızı, vicdanımızı bankalardaki mevduat hesaplarımızla birlikte geleceğe saklamamalı, şehitlerimizi, kaybettiğimiz canları unutmamalı, onların intikamını millet olarak nasıl alacağımıza dair planlar yapmalıyız.
Yine bizler Türk Milleti olarak, varlığımız için ölüme seve seve koşan, sonrasında da 45 saniye haberlere konu olan, gazetelerin üçüncü sayfalarında kendilerine yer bulan şehit haberlerini pür dikkat takip etmeli, ordumuzun yanında olmalı, onların geride bıraktıkları kederli ailelerine destek olmalıyız. Nasıl ki onlar Türk Milleti’ni, Türkiye Cumhuriyeti’ni korumakla yükümlü iseler, bizler de Türk Milleti olarak onların yanlarında olmakla yükümlüyüz.
Tanrı Türk askerinin kılıcını keskin eylesin…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.