FATAL ERROR
- Sevgilim çok romantiksin gerçekten. Bu tepeden manzara olağan üstü, romantik bir müzik gibi yayılıyor gözlerimizden ruhumuza. Beni buraya getirdiğin için teşekkür ederim.
- Bitanem benim, ben seni mutlu etmek için her şeyi yaparım. İstersen omuzuma yaslan, başını dinlendirirsin.
- Peki… Canım burayı sen nereden buldun böyle? Çok sakin bir yer, yaprakların hareketini bile duyabilirsin.
- Tesadüf oldu öyle…
- Burayı tesadüfen nasıl bulmuş olabilirsin ki?
- Ha! Değil mi, tabi…
- Anlamadım…
- Şöyle şey edeyim sevgilim; bir gün insanlardan çok bunalmıştım. Bir soru gibi yaşıyordum boşlukta, sorulmayı bekleyen. Bir an için kırk yılın geçtiğini sandım, beş yüz senedir bu anı bekliyormuşum gibi kırıldı içim. Beklediğim gibi olmamıştı bu düşüş… Ruhum soyunup edepsiz bir cümle kurdu kendime. İçimin yüzü kızardı… Böyle çıplak ve ahlaksız bir ruh ile insanın kendi içine çıkılmaz dedim ve yol aldım insanlığımdan. İşte kendimi burada buldum.
‘’iyi ki ezberlemişim lan bu sözleri. Şimdi hatun eriyip bitmiştir bana’’
- Hım..! Felsefik bir iç sorgusu ile savaşırken kendini burada buldun yani? Aslında bir insanın kendisine kalabilmesi için öyle ıssız bir yere ihtiyacı yoktur bence. Ben bazen kalabalık bir parkta iken öyle yoğunlaşıyorum ki benliğime, tüm diğer şeyler silinip içimin boşluğunda kayboluyor biliyor musun? Beni anlayabilecek birini daha hiç görmedim şimdiye dek. Sıradan ve sığ olan fikirlerimi, duygularımı bile anlamıyor kimse. Artık ‘’ sanırım ben normal biri değilim’’ cümlesine kendimi inandırıp sadece beni dost edindim. Yani sevgilim, sen karşıma çıkana dek bu böyle idi.
- Evet, sığ insanlar, çoğu aptal… Hiç kitap okumuyorlar ki.
- Kitap demişken… Şu aralar ne okuyorsun bakalım tatlım. Üzerinde tartışalım.
- ‘’ Şimdi sıçtın olum Mehmet… Bu kızı öyle kolay kandıramazsın. Düşün, düşün…’’
Şey! Aşkım, bu aralar ruhumla konuşuyorum hep. :Öğrendiklerimin bende nasıl dizayn
edildiğini sorguluyorum. Kendi yolculuğuma çıktım diyebiliriz.
- Sana saygı duyuyorum canım.
- Neyse, baksana bu gün hava da çok güzel şansımıza.. Keşke mayo getirseydik yanımızda. Aslında girilirmiş denize… Az ileride bir koy var, çok sote…
- Sote derken?
- Yani… O değil de aslında bu bir fırsat canım. Kendi sınırlarımızı görebiliriz.
- Nasıl yani?
- Zaten etrafta kimse yok. Neden o koya gidip Adem ve Havva gibi kendimizi doğanın ve suyun kollarına bırakıp arınmıyoruz. Bir tür yoga seansı gibi düşün.
- Türkçesi; çıplak denize girelim diyorsun. Yok, canım ben almayayım. Sınırlarımı yazarak ve düşünerek zorlamayı tercih ederim.
Bir süre sessizlik…
- Sevgilim ellerin çok güzel ve tenin çok yumuşak… Sana dokunmak bulutları sevmek gibi.
- Çok tatlısın Mehmet.
- Öpmek ister misin? Belki de o kadar tatlı değilimdir, dene bakalım.
- Hahahah… Şımarık şey… Dikkat et bak, mavinin üç tonunu görebiliyoruz şu anda.
- Küçük pembe çiçekleri de var. Görmedim sanma. Her şeyin farkındayım ama utanma diye söylememiştim.
- Ne? Sen benim sutyenime mi bakıyorsun oradan.
- Ha! Sen neden bahsetmiştin ki?
- Denizden, manzaradan…
- E! Tamam herkesin manzarası kendine güzel demek ki
- Hem pişkin, hem öküz… !
10 dakika sonra;
- Çok kalbimi kırdın ama…
- Bak yarım saattir özür diliyorum sevgilim. Sadece şaka yapmıştım.
- Sadece on dakikadır özür diliyorsun. Üstüne bir de yalancı mısın sen?
- Sen insanı delirtirsin de işte ben sana çok aşığım.
- Hıh!
- Niye’’ hıh’’ şimdi.
- Ben çekilmez biriyim demek.
- Sen benim gülüm, nazlı çiçeğimsin. Hiç öyle şey olur mu sevgilim. Hadi bak tadımız kaçmasın, gel koy başını omuzuma yine. Bir de hafif bir müzik açayım ben sana, huzurla dolalım.
- Bir daha böyle şeyler yapma ama.
- Yok, gülüm yapmam söz.
Yarım saat sonra;
- Çok güzel kokuyorsun. Hangi parfüm bu?
- Bu benim sırrım, söylemem.
- Şu boynundan biraz koklasam.
- Ama!
- Hımm,oh! .. Mis gibiymiş…
- Sen sadece koklamıyorsun ama.
- Ufacık öptüm ya ne var bunda.
- Öyle kendine doğru çekme beni, vites kolu karnımı acıtıyor sevgilim.
- Ha! Beni öyle heyecanlandırıyorsun ki ne yaptığımı bilmiyorum. Ne yaptın kızım bana sen ya?
- Ne yapmışım ki?
- Kaldır bak bi başını bana
- Evet?
- Çok güzel gözlerin var, yüzün ve…
- Ve …?
- Muckkkk….
- Aşkım …dur ama..
- Ufacık bir öpücük lütfen…
- Sevgilim… Şey…
- Çok tatlı dudakların..
- Bi hava alacağım.
- Ya ben arabanın camlarını açarım. İnmene gerek yok ki…
- Kolumu bırakır mısın lütfen canım. İnmek istiyorum.
- Ya, neden ama?
- Hava almak istiyorum dedim ya!
- Bak, bende çok heyecanlandım. Ama senin gibi kaçmıyorum. Bu anı yaşamamız gerekiyorsa yaşayacağız. Hayatla savaşmak böyle bir şeydir.
- Aşkım, kolumu acıtıyorsun. Çok saçmalıyorsun şu anda ve ben inmek istiyorum arabadan.
İki dakika sonra..
- Kokuyu sen de aldın mı gülüm?
- Ne kokusu? Ben koku falan duymuyorum.
- Nasıl ya? Çok iğrenç bir koku bu. Şehirden de çok uzaktayız. Kanalizasyon falan ne arar buralarda.
- Araban kokuyor demek ki!
- İki saattir kokmuyordu da şimdi mi koktu bu meret?
- Öküzsün sen ya.
- Kızım ben ne dedim şimdi yine ya?
- Kes sesini Mehmet!
- Elif, buralarda kokarca falan var mıdır ki? Sonuçta ormanlık arazi, arabaya bir hayvan girmiş olmasın.
- Sensin hayvan.
- Ne?
- Beni evime bırak geri zekalı!
Deniz...
YORUMLAR
Karartılmış bir sahnede huzme ışıkta sergilenen bir tiyatro eseri izleri gibi okudum... İç ses bölümleri ustaca ayrılmış ama konuşma metinlerinde doğallık adına olduğunu düşündüğüm galiz sözcük kullanımları da var...
Üstelik başlık 'Ölümcül Hata' olsaydı, kendi dilimize verdiğimiz önem adına daha doğru olmaz mıydı diye de düşünüyorum...
Hayatı sorgulama ve onu yansıtma biçiminizi çok beğeniyorum... İçtenlikle kutlarım Sevgili Deni(z)...
Den(iz)
Henüz yeni yeni tanışıyoruz. Benim yazdıklarım da başlıkların yazıyla hiç alakası olmadığı yazılar veya şiirler bile görebilirsin. Belki böyle yapmak doğru değil ama ben zaten normal bakış açısına sahip biri sayılmam. Kendi yazdığım şeyi düzeltmeler için yeniden okuduğumda aklıma ilk ne geliyorsa başlık odur. İleride bu durum değişir mi bilmiyorum :)))
Argonun hayatın içinden olduğunu herkes biliyor. Mesela bir esrar kaçakçısını konuştururken '' Hadi çocuklar, eli birliği ile bu esrarı halka ulaştıralım. Sizlerle gurur duyuyorum benim sevgili evlatlarım. Çok rica ediyorum güvenlik güçlerine yakalanıp işimizi sekteye uğratmayın'' demez. Ama '' Eğer bu esrarı dağıtırken çalan,çırpan,polise yakalanan olursa önce miker sonra gebertirim anam avradım olsun. Sizi boşuna mı besliyorum lan ** herifler'' der mi ? Der :)))
Kelimelerle aramda sorun olmaz. Halk nasıl konuşuyorsa Deniz öyle konuşturur. Halktan ayrı bir edebiyat salon gazeteciliğine benzer bence.
Aslında yorumlara böyle uzun cevaplar vermem ama sizinle diyalog halinde olmak hoşuma gidiyor.
Değer verip okuduğunuz için teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Anladım!...
Nazik dönüşünüz ve açıklamalı aktarımlarınız için çok teşekkür ederim... Duygular karşılıklı demek ki!... :)))
Her şey gönlünüzce olsun...
Sevgilerimle Deni(z)...