NİSAN YAĞMURU... (2)
NİSAN YAĞMURU... (2)
Altay anıt meydanına geleli yarım saat olmuştu. Elinde küçük bir poşet içinde sadece iki kitap vardı. Biri hikaye kitabı, Çağlayanlar, diğeri Elmaz Yıldırım’ın şiir kitabı. Her iki kitapta eki kitaplardı. Çağlayanlar hikaye kitabı 1900 lerin başlarında o günlerin hal ve şartlarının hikayeleştirildiği kitabın yazarı Ahmet Hikmet Müftüoğlu. Türklüğün Osmanlılık adı ile unutturulduğu ve özelliği, gücü kuvveti düşmüş devletimizin içine düştüğü buhranlarının yanı sıra; Türklüğün dirilişi için ele aldığı hikayelerle doldurulmuş bir kitap. Altay kaç kez okumasına rağmen, yine okur, o günlerin şarları ile bugünlerin şartlarını analiz ederdi. Ayla öğretmeninde okumasını istiyordu. O nedenle almıştı yanına. Diğer şiir kitabıda, Rus emperyalizmin kan kusturduğu Türk devletlerindeki zulmün bağrından doğan bir şairin yürek sesinin dile getirildiği şiir kitabı idi. Mukaddes İhtilâl adındaki şiiri bıkmadan usanmadan okur, yarınlara bilenirdi Altay. Bu şiir kitaptaki şiirlerden seçtiklerini gitarın eşliğinde okumayı düşünüyordu.
Oturduğu banktan kalkarak karşı taraftaki bakkaldan ’biraz içecek alayım’ düşüncesi ile bakkala yöneldi. Ayla henüz teşrif etmemişti. Bakkaldan içeri girerken göz ucu ile sağı solu tekrar taradı Ayla için. İçecek reyonlarına vardığında yerli malı meyve içeceklerinden ve Akşehir’in kendine has Akşehir sade gazozlarından aldı. Cikolataların rafından sevdiklerinden bir paket alıp alışveriş sepesine koyarak kasaya gitti. Ödemesini post makinası ile ödeyerek dışarı çıktı. İçeceklerin şişeleri camdan olduğundan birazcık ağırdı. İki ayrı poşete koydurmuştu. İki elinde poşetle anıtın yanına geçerken arkadan bir araba kornası geldi. Çarpılacak sandı. Adımlarını kıvlaklaştırıp kaldırıma adımını atacağı sırada ince ve narin bir kadın sesi geldi. Anlamıştı. Gülümseyerek başını çevirdiğinde Ayla ile göz göze geldiler. İkisinin tatlı gülümseyişleri ne kadar içtendi. Ayla kaldırım kenarına geçerek park etti. Altay’da arabanın yanına gelmişti. Arabadan inen Ayla:
__ Altay hocam, ne bunlar? gereksiz der gibi baktı Altay hocaya.
__ Hocam fazla bişi değil! Bir kaç içecek ve çikolata aldım. Yer içeriz hocam. Birazcık yüzü kızatmıştı bunları söylerken Altay hocanın.
Ayla arabanın bagaj kapısını açarak Altay hoca elindeki poşetleri koydu. Arabaya binerek Hıdırlık istikametine doğru yola düştüler. Çok sakin araba kullanması vardı Ayla’nın. Trafik kurallarına harfiyen uysa da trafik canavarlarına karşı çok dikkaliydi. Altay, aheste araba sürüşüne gülen gözler ifadesiyle bakıyordu Ayla’ya. Kıvırcık siyah saçlarının perçimleri yanaklarından aşağı iniyor, arabanın camının açıklığından içeri güren rüzgarın etkisiyle sağa sola nazlı beşik gibi salınıyordu. Bir ara Ayla’nın dikkatini çekti Altay’ın ona baktığına. Göz ucuyla süzdü onu. Hoşuna gitmişti bakışları. Belli etmeden yoluna devam etti. On dakikalık mesafe almışlardı ki; Ayla sessizliği bozdu:
__ Altay hocam, siz neden araba almıyorsunuz? Hafta sonları yakın şehirlere hafta sonu gider, güzel bir yorgunluk atarsınız diye düşünüyorum.
__ Haklısınız Ayla hocam, der demez Ayla sözünü keserek;
__ Altay hocam, sadece Ayla deseniz? Hocalığımız okulda kalsa ne dersiniz? Altay başını yere eğdi, bir kaç kez yutkundu. Ne diyeceğini anlık unutur gibi olsa da kendini toparlayarak başını kaldırıp Aylan’ın ay ışıltısı endamına çevirdi.
__ Valla ne desem ki? Peki, dediğiniz gibi olsun ama inan ben biraz zorlanacağım size Ayla derken! Şakağından boncuk boncuk terler akıyordu Altay’ın.
__ Çekinmeden birbirimize isimlerimiz ile hitap edelim ne olur! Hatta siz, biz de demesek? Anlaştık mı Altay? Ayla’nın gülümsemesi Altay’ın yüreğinde bahar esintilerine kucak açıyordu.
__ Tamam , anlaştık Ayla. Sormuştun biraz önce cevap vereyim araba hususunda. Aslında ben araba kullanmaı pek sevmiyorum. Ehliyetimi üniversite üçüncü sınıfta almıştım ve okul bitiminde de küçük bir araba almıştım. Şehir trafiğinde illallah getirttiler İstanbul’da. Bende arabamı bir yıl sonra sattım ve daha da almadım. Orada görev yaptığım okulda eve yakın olunca ihtiyaç hissetmedim. Biliyorsun metro gideceğim yerelere kadar da gidiyordu. O nedenle lüzum hissetmedim. Akşehir’de küçük bir yer. İşte bu yüzden. Gülerek devam etti sözüne. Bak senin araban var, lazım olduğunda ödünç verirsin değil mi?
__ Aşk olsun Altay. Benim arabam, senin araban. İstediğin zaman alabilirsin. Sözü bile olmaz.
__ Çok teşekkür ederim sevgili Ayla. Var olasın, dedi ve derin bir nefes alarak etrafına bakınmaya başladı.
Her ikiside çok mutlu görünüyorlardı. Hıdırlık yolu üzerinde karşılıklı dikili ıhlamur ağaçlarının kokuları ve dalarındaki serçelerin cıvıltıları arasında yürek atışlarının hoşluğunda yol alıyorlardı. Çok az kalmıştı hıdırlığa. Akşehir’i kucaklayan Sultan Dağlarının eteklerinin yeşilliğine postu sermiş Hıdır a.s’ın mekanının etrafına dinlence alanlarına hıdırlık dağ oteli, çay ocakları, lokantalar kondurulmuştu. Çam ve ardıçların serinliğinde keyifli zaman geçirenler ciğerlerine tertemiz oksijeni çekmek, mutlu anlar geçirmek için geliyorlardı.Ayla ve Altay ilk kez geliyorlardı birlikte. Ayla, kız öğrencileri ve anneleri ile bazen gelirdi piknik alanında mangal, çay partisi için. Şimdi bambaşka bir ruh ile geliyordu. Gönlüne misafir ettiği ve hayalini süsleyen yarınların temelini atmak isityordu onunla. Fakat, Altay hakkında, Altayda kendisi hakkında yeterli bilgi sahibi değillerdi. Zamanla sular ısındıkça, kalplerde sevda ateşi yandıkça birbirleri hakkında bilinmeyenler bilinecekti...
Rampadan yukarı çıkarak düz alan oluşturulan parka girdi Ayla. Arabadan inerken Ayla:
__ Altay çay ocaklarının yerlerine gitmeyelim. Ben çay demlemek için her şeyi getirdim. Bak şu çamlar arasına kilimi serelim. Piknik havasında oturur, çayımızı demler, yer içeriz. Ne dersin?
__ Bana uyar Ayla, dedi Altay. Birlikte arabadan inerek bagaja koydukları eşyaları bölüşerek otuz metre kadar ilerideki piknik alan olarak halka açılan alana gittiler.
Ayla önce kilimi serdi boylu boyunca. Tüpü, çaydanlığı bir kaç metre mesafeye koydu. Yiyecek ve içecekleri kilimin yanına koydu. Yanında getirdiği kaynak suyu ile çaydanlığı doldurup, ocağı yaktı.
__ Biz sohbet ederken, çayımızın suyu da yavaş yavaş kaynar, demleriz. Kurabiyelerde getirdim, yeriz. Ayla, yüreğine gelip konan Anka kuşu gibiydi. Sevginin doruğuna iliştirilmiş heyecan ile gençliğinin en anına şahitlik ediyordu gönlü.
Altay’da ona yardım ediyor, içindeki hüzünlerin sökülüp atılacağı bir günün müjdesi gibi çarpıyordu kalbi...
Devam edecek...
Zafer Direniş
…
16 Ağustos 2018 Perşembe 23:15 KARABULUT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.