GEÇMİŞİMLE HESAPLAŞ(MA)MA
Hızlı bir gençlik, arkasından boşa geçirildiğini düşündüğüm bir yaşamın tamda ortasındayım. Çok şeyler yaptığıma inandığımda bile hiçbir şey yapmadığımı görmek beni oldukça endişelendirdi. Ne sağlam bir ilişkim vardı nede kurabilecek gücüm, kendi yalnızlığıma hapsolmuş, geçmişimin analizini yapıyor buldum kendimi bir anda. Kendime öyle gülünç mazeretler bulmuştum ki, buna kendimi nasıl inandırabilmişim havsalam bir türlü almadı. İnsan eğer kendini anlamak istiyorsa, öncelikle kendine karşı dürüst olmalıdır. Yalanla, kandırmaca ile başlayan kendini sorgulama çabası apayrı bir mecrada, anlamsız bir tanılama, gerçekten çok uzak sonuçlar ortaya çıkarır. Bu verilerin ışığında çıkılan yolculuk bizi üzen, kıran, yalnızlığımızı berkleştiren bir durum olmaktan öteye gitmez.
Dün doğum günümdü “23 Mart” üç-beş insan arasında, alkolün verdiği geçici rehavetin altında gerçekleştirilmiş, sahte tebessümler, İğrenç kahkahalara bürünmüş birkaç saatten öte hiçbir şeye vesile olmayan bir doğum günü partisi oldu. Şairin ifadesiyle yolun yarısına gelmiştim. Önüm arkam sobe! Yaşamdan çok büyük beklentilerim olmadı. Umutlarım vasat, hayallerim gerçekçiydi. Yaşamdan beklentilerimin benim mi? Yoksa başkalarının olmasını istedikleri şey mi olduğunu sorgulamaya başladığımı düşünmek içimin bir tuhaf olmasına neden oluyordu. Bu analiz yaşadığım hayatın ne kadar benim hayatım olduğunu ortaya koymasından öte neden bu durumda olduğumu da tüm çıplaklığıyla ortaya koyabilirdi. Bir insan kendisiyle barışıksa, neyi neden istediğini biliyorsa yaşadıklarından tat alabiliyor, Yoksa neyi niye yaşadığını bile bilmeksizin uzaktan kumandalı bir robot gibi yaşadığını düşünmeden edemedim. İstediklerimi, salt kendi isteklerimi bir kâğıda dökme gayretlerimde bir sonuç vermedi. Koskocaman kâğıtta bir elimin parmaklarını geçmeyen isteklerime bakakaldım. Bu kadar kısır mıydı? hayal gücüm, yoksa yaşanılanla mı orantılıydı beklentilerim.
Babam TCCC den erken emekli edilmiş bir memurdu. Annem kendi dünyasında kaybolmuş sıradan bir ev hanımı. Ezen, ezilen ve ezilmeye başkaldırıyı suç sayan bir toplum yasası ile tanıştı önce beynim. Literatürüme ilk konuk olan kavram susmaktı ezilsen bile susmak. Sonra söylemekten çok söylenmek durumları geldi. Komşu çocukları elimdeki oyuncakları zorla aldıklarında hep sessiz kaldım. Bunu büyük bir erdem olarak görüyordum. Bunun böyle olduğunu hiç kimse söylemedi bana. Pratikte anemin babama, bakkalın çırağının ustasına vb. gibi örnek alabileceğim o kadar anlar yaşadım ki doğrunun başka türlü olabileceğine akıl erdiremedim. Babam annemi dövdükten sonra bile annemin babamı haklı çıkarabilecek mantığı önüme sunması benim içime kapanmama, insanlara korku ve nefretle bakmama neden oldu. Birilerinden emir almayı bu emirleri sorgusuz sualsiz yerine getirmeyi uslu bir çocuğun görevleri olarak algıladım. Başkalarının suçlarının cezasını çekmekten hiç yüksünmedim. İnsanların beni rahatsız etmemesi için önüme koyulan seçenekleri kayıtsızca kabul ettim.
Babam ve öğretmenim benim durumumdan oldukça rahatsızdılar. Babam ikide bir “bizim ailede hiç sünepe yok, kime çekmiş bu çocuk?” diyerek suçu yine annemde onun genlerinde bulurdu. Babam zaman zaman beni karşısına alır, bu durumumdan kurtulmam için yardımcı olmaya çalışırdı. Babamın anlattıkları ne kadar etkileyici olsa da bu anlattıkları akşam annemin gözyaşı ve inlemeleriyle kül olup gidiyordu. Annem yüzü gözü kan içerisinde dahi bana babamın bizi geçindirebilmek için nasıl zorlu bir mücadele verdiğini anlatmaktan geri kalmıyordu. Böylece babamın her gece eve sarhoş gelip terör havası estirmesi de bana olağan bir durum olarak görünmeye başladı. O bizi koruyup kollayan bizim için gecesini gündüzüne katan bir insandı. Babamın iyi birimi kötü birimi olduğunu daha önce hiç düşünmemiştim. Babam öldüğünde annemin halini hiç aklımdan çıkaramadım. Kendini yerden yere attı. Zaten iki hafta sonra o da hakkın rahmetine kavuştu. Annemi düşündükçe insan celladına aşık olurmuş tezini içim burkularak düşündüm.
Eğer kendimi bulmak, yaşamıma bir yön vermek istiyorsam geçmişimle amansızca bir yüzleşmeye girmem gerekiyordu. Biran tereddüde düştüm. Geçmişimle hesaplaşmanın beni getireceği nokta beni inanılmaz bir korkuya düşürdü. Alıştığım bir hayat tarzı vardı. Onun karşısında bilinmezlere gebe bir gelecek. Bu saatten sonra değişsem ne olacaktı ki. Bende herkes gibi dogruyu seçmek yerine kolay olanı seçmekte karar kıldım…
YORUMLAR
Doğruyu seçmek yerine kolay olanı seçmek...Bunu yapan kişilerin kendi içlerinde kaybolmasının nedenlerinin başında geliyor bu sanırım. Zordur insanın kendisiyle yüzleşmesi ve bunu tamamen objektif olarak yapması. Çünkü bu yapılırken hiç hoş olmayan anlar canlanır hafızada. Bazen bilemez insan bunlarla nasıl baş edeceğini.
Etkili bir yazıydı ve içtenlikle yazılmış.
Umarım daha iyi olur her şey sizin için.
Saygılar