- 479 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kap
İlk sokaktan sağa dönmeden önce kararını vermişti. “Yapacak daha iyi ne işim var ki?” diye düşündü. Saat 5’e geliyordu ve karanlık; gökyüzüne doğru uçan bir balon gibi ağır ağır yükseliyordu. Yola çıkmak için harika bir zamandı. Kararsızlığının getirdiği geç kalmışlığı büyük adımlarla yenmeye çalışarak hızlandı. “ Böyle olacağını bilmiyordun sanki” diyerek iç geçirdi. “Aptalsın sen, koskoca bir aptal” Hiçbir şeyi yapmamanın konforu; yerini artık yetişilmesi gereken ve uzunca süre bekleyen bir kadının varlığına bırakmıştı.
Beyoğlu’nun arka sokaklarında yankılanıyordu telaşı. İnsanları yara yara yoluna devam ediyordu. Japon turistler, bir masanın etrafına toplanmış olan arkadaşlar, sevgilisinin düşürdüğü atkıyı yerden alan yeni yetme centilmen bir oğlan, bir şeyler satmak için önünü kesen satıcılar bir fotoğraf karesinin donukluğundaydı. Hiçbir hareket yoktu, çevresindeki tüm görüntü bir andan yansıyan ışık gibiydi. Sanki buzdan süs heykellerin bulunduğu bir müzede zorunlu olarak hızlı tura çıkmıştı.
İşlerin nereye gideceği hakkında birkaç tahminde bulundu. Kadın onu ya bekliyordu yada çoktan gitmişti. Iki türlüsü de iyi değildi, bir şeyin iki türlü olmasından tiksindi. Babası ile oynadığı bir kâğıt oyununu anımsadı. Maça papazını bulanın galip geleceği bu oyunda; kâğıtlar bir ona, bir babasına açılırken; tedirginliği ve heyecanı aynı anda yaşardı. Bu oyunu hiç sevmezdi, hiçbir oyunu sevmezdi. Etrafını saran, onu kaplayan, çevresinde bir arı gibi dolaşan her şey onun için bir sınırı temsil ediyordu. Sınırları bilmekten nefret ederdi. Kalıpların dışında kalmak isterdi. Sadece bir boşluktu düşündeki ama vardı, buradaydı ve hiçbir boşluk yoktu.
İstasyona geldiğinde saat 5’i geçmişti. Trenin kalkacağı saatle ilgili bir bilgi vermediğini hatırlıyordu. Sadece saat 4’te bekliyor olacağım demişti. Ne kadar bekleyeceğini de söylememişti. Öyleyse hala buralarda bir yerlerde olabilir” diye düşünüyordu. Etrafına baktı, küçük bir sırt çantasını yastık olarak kullanan kadını gördü. Yanına gitmek istedi, yanına gitmek istemedi. Öylece duruyordu. Tutsaklık ve özgürlük bir dengede sabitlenmiş gibiydi. “Kim verdi ki bana tercih hakkını? diye düşündü. Tercih yapabileceği durumun kendisinden bahsetmiyordu. Herhangi bir tercihi yapmak zorunda olmadığı durumlardan, hangi yolu seçerse seçsin kaybetmiş hissiyatının olamayacağı durumlardan bahsediyordu. Herhangi bir şeyi tercih etme zorunluğunu yaşayacağı ya da yaşamayacağının tercihi ona sorulmamıştı.
“ Böyle olacağını bilmiyordun sanki” diyerek iç geçirdi yeniden. “Aptalsın sen, koskoca bir aptal” Bir kadına katılmanın heyecanı; yerini artık arafa bırakmıştı.
Yapacak hiçbir şeyi yoktu. Kadın zamansız bekledi. Ne ağırdı, ne hafif, ne düştü, ne gerçek, ne vardı, ne de yok. Adam öylece duruyordu. Yalnızca zamanın içinden geçiyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.