- 500 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
MÜNEVVER
...MÜNEVVER...
Günlerden yine hüzündü. Yine boşluktaydı Münevver. Uçaktan paraşütsüz atlamış gibiydi. Amaçsız, umutsuz ve mutsuz. Bir hedefim olmalı, beni hayata bağlayan bir amacım, hayatımı dolduracak bir uğraşım olmalı diyordu her sabah uyandığında. Hepsi nakarat gibi birbirini takip eden, birbirinin aynı monoton günlerdi. Tüm sahip olduğu buydu… Sadece yemek içmek ve uyumakla geçip gidiyordu zamanı... Kendini bir robot veya işe yaramaz bir eşya, bir köşede unutulmuş, atıl bir makine gibi hissediyordu.
Doğduğunda nasıl da sevinmişti anne babası, güzeller güzeli bir kızımız oldu diye… Pembe yanaklı, akıllı, uslu başlamıştı hayata Münevver. Ama bir süre sonra bu mutluluk yerini endişeye, hüzne, acabalara bırakmıştı adım adım. Münevver bebek normal gelişmiyordu. Diğer bebekler gibi ayaklarına basamıyor, elleriyle bir şey tutamıyordu. Zaman onun için pek iyi geçmiyordu, onu besleyip büyütmüyordu yani. Kaslarını kontrol edemiyordu Münevver bebek. Konuşamıyor, yürüyemiyor, ailesinin ilk sevincinin devamını getiremiyordu. Sürekli istem dışı kasılmalarla her geçen gün hayatı daha da zorlaşıyordu. Kendisi henüz anlamıyordu bu gerçekleri ama ailesi çok üzgün ve şaşkındı. Ne yapacaklarını da bilmiyorlardı. Bu hastalık hakkında hiç bilgileri yoktu. Birçok doktor gezdiler , bir sürü test dizdiler önlerine. Hepsi hazandı . Tek tek döküldü umutlarının yaprakları...Herşeye rağmen zaman ilerliyor ve Münevver büyümeye devam ediyordu..... zihinsel gelişmesi yaşıtlarına denkti.
Boyu ve kilosu normal gelişmişti, aklı gibi. Ah bir de şu kaslarına söz dinletebilse! Ah, şu istem dışı hareketlerine bir engel olabilseydi..… Hep bunu başarmak için umutla ve gayretle kendini zorluyordu ama nafile. Her derdin bir çaresi vardır mutlaka diye, kapı kapı derman aramaya deva ediyordu ailesi.. Lakin çaresi, tedavisi yoktu bu derdin. Hastalık ilerledikçe kaslarına hakimiyeti gibi babasını da kaybetti Münevver. Omuzlarında bu yükü taşıyamamış ve kolayı seçip kaçmıştı babası. O güvende hissettiği evinin çatısı da yarı yarıya çökmüştü yani.. Bir yandan da ekonomik sıkıntılar sıkıyordu boğazlarını. Annesi, zaman zaman ilaçlarını alamıyordu Münevver’in. Olacak olan iyilik de olamıyordu böylece. Beyin uzmanları inceledi. Fizik tedavi rehabilitasyon uzmanları elinden geleni yap.. Bir nebze de olsa ilerleme olmuştu Münevverde. Fakat yinede kendi isteği ile kalkıp bir adım daha atamamıştı. Ağrıları azalmış ama hüznün sancısı dinmemişti bir türlü….
Tüm bu kargaşada güzel olan tek şey Münevverdi. Akıllıydı Münevver. Her şeyi anlıyor, düşünebiliyor, soruyor, öğreniyordu. Böylece okumayı öğrendi çabucak. Eliyle kalem tutamıyordu ama, ayak baş parmağıyla Bilgisayarı kullanmayı başardı ve yazmayı öğrendi. Öyküler, şiirler yazdı Münevver. Çokça yazdı. Gidip görmediği, koşup yorulmadığı sokaklara dair. Artık boş değildi dünyası. Şiir kitabım olacak, öykü kitabım olacak diyordu durmadan... Bir hayal edinmişti ve onu pek güzel büyütüyor, onunla birlikte büyüyordu.
Hastalığı yok sayıyordu Münevver. Kendine aynada bambaşka bakıyordu .
Artık genç kız olmuş ve duyguları da her genç kız gibi değişmişti. Sevmek, sevilmek istiyordu. Derdi değişmişti.. ‘Ben sakat değilim, engelli değilim, bedenim, tüm organlarım, aklım normal... Kaslarıma söz dinletemiyorum sadece, hepsi bu’ diyordu.
Günler birbirini bu ikilemde kovalarken gün geldi ve aşık oldu Münevver. Aşkını da söyledi sevdiği adama, cesareti vücudundan büyüktü. Adam iyi yürekli, sevecen ve merhametliydi. ‘Ben de seviyorum seni, ama arkadaş olarak, dost olarak…’ diyebildi sadece. Tüm cevabı buydu. Münevverin mutluluğuna sebep olsun diye, sık sık onu görmeye geliyordu adam. Vicdanını dizginler gibi ona hediyeler, çiçekler getiriyordu… Ama yetmiyordu bunlar Münevvere. Münevver gerçekten sevilmek istiyordu. Biliyordu çünkü gerçeği ve sevgiyi. Ara sıra düşünülmek değil, önemsenmek değil ,öylece, olduğu gibi, zihninde büyümek istiyordu birinin. Kök salmak istiyordu.
Adam çıkmazlardaydı. Devam edemezdi ama yüzüne karşı onunla evlenmeyeceğini de söyleyemezdi! Fakat onu üzmeden yapabilmeliydi bunu. Aksi halde daha çok kıracağını biliyordu. Cesaretini toplayınca konuyu açtı Münevvere. Bu ayrılık sözleri Münevveri epey sarsmış, incitmiş ve hayal kırıklığına uğratmıştı. Ama güçlüydü Münevver. Yıkılamazdı. Kontrol edemediği kasları gibi kaybedemezdi kontrolünü. Bunu da yeneceğim dedi. Kendine yetmeyi, kendini sevmeyi, kendiyle mutlu olmayı öğrenmeliydi! Her şeye rağmen yaşamak güzeldi çünkü. Nefes alabilmek, bahçesindeki ağaçları, kuşları görebilmek, çiçeklerin kokusunu duyabilmek güzeldi…
Topladı yine o koca cesaretini narin omuzlarına Münevver ve ayağa kalktı yeniden. Acı çoğalınca kelimelere sığmazmış ya, renklere sarıldı bu yüzden. Bir resmi çizebilmek için ellere ihtiyaç var derdi herkes. Hayır! O, hayatının resmini yapabilmek için ayak parmakları ile fırça tutmayı başardı. Resimler çizdi hayata benzeyen, mutluluğa benzeyen. Yetmedi, söndürmedi içindeki yangını. Şarkı söylemeyi denedi. Rahat konuşamıyordu ama şarkı söylerken zorlanmıyordu. Sesinin çok güzel olduğunu fark etti böylece. Şarkı söylerken bedeninin içinden çıkar gibi hissettiğini fark etti. Özgürlüğünü fark etti.
Evine yakın bir Musiki Derneği vardı. Annesini de alıp gitti hayalinin ardından. Sesini dinlediler, koro çalışmasına katılabilirsin dediler... Kabul edildi. İşte şimdi hayalindeki gibi şarkılar söyleyecek ve koro arkadaşları ile birlikte sahneye çıkacaktı. Sahnede dimdik duracak ve alkışlanacaktı. Yüreğinde kelebekler uçuyordu sanki. Çok mutluydu. Zaman içinde, usul, makam da öğrendi. Öylesine içten ve severek söylüyordu ki şarkıları, bir gün koro şefi ona – ‘Münevver, Solo söylemek ister misin? dedi. Deneyelim, çalışalım. “ Ben sana güveniyorum, başarabilirsin “ Ve başardı Münevver… Sahnede Solo söyledi.
Kendini birçok kez tutup kaldırmıştı ellerinden. Artık düşmeyeceğini biliyordu. Çünkü artık kendisiyle mutluydu. İsteyince ve inanınca yapabileceklerini fark etmişti. Mutluluğu kendinde bulmuştu Münevver. Kendi cesaretinde ve gücünde bulmuştu. Artık kimseye ihtiyacı yoktu. Çünkü kendine müzikten, resimden ve şiirlerden yeterince kalabalık bir ordu kurmuştu!..
Bir süre sonra kitapları yayınlanmaya başladı Münevverin. Şiir kitabı, öykü kitabı... Resimleri sergilere kabul edildi. Şarkısını duyanlar onu tekrar dinlemek için ismini sordular. Tanıdılar onu, fark ettiler. Daha ne olsun demedi, istediğim her şeyi yaptım başardım amacıma ulaştım demedi. Her başarının ardından, kendini daha özgür, daha güçlü, daha mutlu hissediyordu. Kabuğunu kırdıkça daha da büyüyor gibiydi içindeki şey. Her başarıdan sonra yetmez diyordu. Diğer sağlıklı insanlar için yeterli olabilir ama benim için değil!
Fakülteye giren öğrencinin hedefi okulu bitirip Diploma almak ve işe girmekti. Bir annenin hedefi, çocuklarını büyütüp, okutup evlendirip torun sahibi olmak. Ama Münevverin bunların ötesinde bir hedefi vardı. Var olmak! Bütünüyle, bütününde herkesin içinde var olmak! Var oldukça ve kanıtladıkça kendini kendine, söz dinlemeyen kaslarını da dize getiririm sanıyordu.
Onun gücünü görünce herkes, kendi gücü de kaslarına dağılır sanıyordu. Yola devam etti bu yüzden. Asla durmadı. Kaslarıyla dost olup onların elini tutabilmeyi diledi. Yolun sonunu görmese de, başarıp başaramayacağı bilmese de her köprüden cesaretle yürüdü Münevver. Yüreğinde daima aynı umut, beyninde daima aynı inanç vardı. Bu inanç ve umutla hep üretmeye, başarılarına yeni başarılar eklemeye devam etti.
Bütün bu çabalar , emekler ve tedaviler devam ederken, sevdalar, sevgiler,, şiirler ve öyküler 36 yıl boyunca sırtlardı Münevver’i . 36 senenin tepesinde ise attı sırtından.. Dante gibi ortasından geçmişti ömrünün. Dantel gibi işlemişti emeğiyle. Fakat bu hastalık için yolun yarısından fazlasıydı geçen zaman.. uzun bir zamana şans tanımıyordu bu çaresiz hastalık. Ve birgün, son resminin yarım kalışını, son şiirinin öksüz kalışını, annesinin umutsuz son bakışını ardında bırakarak ayrıldı aramızdan Münevver.
Ama arkasında çok önemli şeyler bıraktı… Kendinin dimdik duran gölgesini önce! Daima takdirle hatırlanacak başarılar bıraktı. Azmin, sabrın ve inancın başarıdaki tek kural olduğunu ispatladı ve güzel anılar bıraktı ardında…
Mutluydu giderken, gülümsüyordu. Hep iyi ve güzel anılacaktı, unutulmayacaktı Münevver. Birçoklarına da örnek olacaktı belki. Belki onların hayatlarını da şekillendirip mutlu olmalarını sağlayacaktı bıraktığı anılarla… İşte şimdi tamamen kırmıştı kabuğunu Münevver. Söz geçiremediği bedeninin de içinden çıkıp koca bir hikaye olmuştu. İnanca, umuda ve tam anlamıyla var olmaya benzeyen…
Sevil AĞTAŞ.
YORUMLAR
İnanmak ve umut etmek...Var olmak ve başarmanın anahtarları. Ne kadar insanı içine alan bir yazıydı. Okudukça hem hüzünlendim, hem tebessüm ettim. Bir kaç farklı duyguyu beraber yaşattı bana yazınız. Ne güzel şeyler başarmış rahatsızlığına rağmen Münevver.
En önemlisi de kendine yetebilmek, kendini sevebilmek ve kendinle mutlu olmak sanırım. Çünkü böyle insanlar inanır kendisine ve arkalarında onları daima hatırlatacak bir şeyler bırakabilirler. İçlerindeki o güzel enerjiyi çevresine de, yaptıkları eserlere de yansıtabilirler.
Engel ya da hastalıklara meydan okuyacak kadar cesaretli olmak
Çok etkileyici bir yazıydı, emeğinize sağlık
Selam ve saygıyla