- 1259 Okunma
- 19 Yorum
- 10 Beğeni
FATMA’NIN SAKIZI -2-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
- “Öğretmenim!...”
Ses, hastanenin zemin kat basıncıyla loş boşluğunda büyüdü sanki. Bana dendiğini düşünerek arkama döndüğümde, kollarını açarak koşan yaşlı görünümlü gencecik bir kadın bedeni gördüm. Üzerindeki her şey çok koyu renkti, örtüden sarkan saçları ve yüreğinin yansıdığı yüzü gibi...
Tanımakta çok zorlandım Fatma’yı. O evlendikten birkaç ay sonra zorunlu görev yerimden memleketime dönmüştüm. Birkaç yıl aileyle telefonla görüşmüş, hoşbeş etmiş ama Fatma’dan hiç söz etmemiştik. Konuyu ne zaman ona getirsem, laf kalabalığına getirip ( ben oradan ayrıldığımda on dört çocukları vardı ) bazılarını hiç tanımadığım yirmi bir çocukla ilgili havadan sudan şeyler anlatırlardı. Belli ki yürekleri rahatsızdı, konuşmak istemiyorlardı.
Sımsıkı sarıldı bana Fatma. Ayrılıp ayrılıp bir daha. İki sözcükten sonra bir daha...
O sırada ışık hızıyla o kadar çok şey anlattı ki... Ben şaşkın ama elleri ellerimde onu dinliyordum. Neden sonra aklına geldi. Beni duvarın önündeki bankta oturan iki büklüm, yaşlı adamın yanına götürdü.
Kesik kesik soluyan, gözlerinin feri kaçmış adamı omuzundan dürttü. Adam zar zor başını kaldırdı. Ne olduğunu anlamamış bir ifadeyle şakır gibi konuşan genç kadına bakıyordu.
- Bunun şimdi kulakları da duymaz, dedi Fatma. Eğildi, iki elinin ağzının kenarlarında birleştirip olanca gücüyle bağırdı:
- Tanıdın mı Öğretmenimi?... Hani bizim evde kalıyordu. Seninle evlenmemi istememişti!..
Dondum kaldım, ne diyeceğimi bilemedim. Adam isteksizce kafasını ‘evet’ anlamında salladı, çenesi göğsüne düştü, kendi âlemine döndü.
O zaman zorunlu görev yerime atamam yapılmıştı ama kiralanacak boş ev yoktu. Deprem bölgesi olan bu kasabada yığma usulle yapılan bütün evler son büyük depremde çökmüş, büyük kayıplar yaşanmış, devlet her aileye bir ev yapmıştı. Kasabada iki katlı olan iki bina vardı sadece. Biri askeriyeydi, diğeri de devlet dairelerinin birer oda halinde hizmet verdiği kaymakamlıktı.
Biz de mecburen bir evin odasına bir ev kirası ödeyerek kalmıştık Fatmaların evinde annemle.
O gün Fatma’yı alanlar benim memleketimin bir dağ köyünden gelenlermiş meğer!... En azından yanlış amaçla almak isteyenlerin eline düşmemiş diye o haline şükrettiğimi hatırlıyorum Fatma’nın. Yaşını beklemişler, nikah kıymışlar. Bu arada iki çocuğu olmuştu. Adam yaşlı ve hasta olduğu için çiftçilikle ilgili her şeyi tek başına götürmüştü.
Yüzü, elleri ve bedeni farklı yaşlardaydı sanki Fatma’nın. Bu kabul edilebilir bir tezatlık değildi. Gencecik bir kadının büyütülme bedeli adına pazarlık yapılarak ‘kim daha çok verirse’ onunla evlendirilmesi, geleceğe ait hayalleri ve umutları olabileceğinin hiç düşünülmemesi.... ve daha da acısı... kadının da bunu ‘böyle olması gerekiyormuş’ yaklaşımıyla kabullenmesi... içimi acıtıyordu.
Fatma’yı ve yaşadıklarını düşündükçe doğrularım dik duramıyordu!...
Evdeki pazarlık sırasında babayı ‘fiyat’ konusunda zor ikna etmişlerdi. Akrabalardan bazıları erkek tarafı olmuş, iki grup sanki kapışmıştı. O sırada babanın ‘yok olmaz!...’ itirazlarına kızının yaşının küçüklüğünü sebep göstereceğini beklerken... baba:
- Yok vallah olmaz, çok ucuz !.. kurtarmıyor!... demişti.
Baba, adamın ablasının şaşkın bakışlarını görünce açıklama gereği duymuştu:
- Benim kızım eğitimlidir. Beşi bitirdi, okuma yazma biliyor. O kadar masraf ettim ben ona... Kurtarmaz!..
Değer, buna göre bir daha hesaplanmış ve Fatma verilmişti!..
Oysa gideceği evde genç bir bedenin iş gücü ve adama bir kadın gerekiyordu. Fatma’nın diploması (!) kimseyi ilgilendirmiyordu.
Hastaneye neden geldiklerini sordum... Adam hastaydı, hem de çok!... Gözleri neredeyse hiç görmüyordu, kulakları da işlevini yitirmişti. Hastalıkları olduğu için çevreden evlendirilemeyince Türkiye’nin öbür ucundan medet ummuşlardı.
İçerden adları okundu. Adam yerinden kımıldadı, kalkamadı. Fatma eğilip sırtladı adamı, içeri girdiler. Bekledim çaresizce çıkmalarını...
Biraz sonra iki ayakta iki beden çıktılar dışarı, banka yaklaşan Fatma büyük bir özenle sırtından indirdi adamı, oturttu. Saç baş dağılmış, örtüsü kaymış, mantosu çıkmak için bir omuzunu zorluyordu. Üstünü başını düzeltti ve bana dönüp omuzunu silkerek:
- Çok yaşamaz dedi doktor. Napayım, köye dönecez herhal... dedi...
Öpüştük, ağlaştık, vedalaştık...
....................................
Yaklaşık on yıl kadar sonra buradaki tanıdıklarına memleketten gelenler olduğunu duydum, ziyaretlerine gittim... Çok sevindiler, birbirlerini çağırdılar, tanımayanlar beni anlattılar.. Ama ‘muzip bir gülümseme’ hepsinin dudağının kenarında duruyordu. Sevinçle mahcubiyet arası biraz da ‘sürpriiiz!’ efektli bu gülüşü onlarda zaman zaman gördüğüm için çok da didiklemedim aklımda.
Sohbet arasında arkamdaki kapı açıldı, herkesin gözü aynı anda oraya kaydı ve sustular. Belli belirsiz bir fısıltı sesi duyuyordum sadece...
Birden her yer simsiyah oldu ve burnuma tanıdık, ağır bir yağ kokusu doldu. Yüzümde saçları hissettim bir an ve gülerken cilveleşen bir kadının beden ağırlığı indi omuzlarıma... Arkadan eğilip yanaklarımdan öpmeye başladı. Gözlerim kapalıydı ama gülüşünün tınısından tanıdım Fatma’yı...
Sarıldık uzun uzun... Bu sefer daha genç, daha hayat dolu, daha mutlu, daha ‘kadın’ buldum onu... Sıradan bir şey anlatır gibi anlattı bana:
- Hani seninle karşılamıştık ya!.. Köye döndükten birkaç ay sonra öldü bizimki... Ben iki çocukla kaldım... Bilirsin bizim oralarda baba ocağına dönmek yok!... hele çocuklarla... Ben evlendiğimde ilkokula giden bir erkek kardeşi vardı. Hamamda ben yıkardım onu, annelik ettim, büyüttüm ellerimle...
Sonra birden gözleri ışıldamaya ve anlatırken kıkırdamaya başladı Fatma... Odadakiler hikayeyi bildikleri için bir taraftan onaylayan ifadelerle başlarını sallıyorlar, arada bir de ‘seni gidi seniii’... der gibi muzipçe gülüyorlardı.
- Sonra abisi ölünce askere gitmeden onunla evlendirdiler beni!... Bir zaman yaşlı baktım, sonra bir zaman da çocuk koca büyüttüm!.. Askerden geldiğinde oğlumuz doğmuştu... Bir süre çok mutlu yaşadık ama onun da köyde bir sevdiği vardı, aklı onda kaldı... Kıyamadım, nikahımı verdim!.. Şimdi iki ev arasında gidip geliyor!..
‘Boşveeer!..’ der gibi elini havada birkaç kez salladı, sonra kolları yanına düştü...
Birden hastanedeki Fatma kadar yaşlandı. Yüzüne ağır bir hüzün çöktü. Artık annesi gibi o da kumalıydı... Ama ‘büyük kuma’ payesinden de pek memnundu!.. Bu mertebeyi yakalamış olmanın gizli bir gururu sızıyordu gözlerinden.
Birden bir çıtırtı işittim kesif bir çilek kokusuyla beraber. Fatma dişlerinin arasında pembiş pembiş görünen sakızını usta manevralarla ağzında çeviriyor, yanağını içerden çiğnermiş gibi dişlerinin arasında gezdirirken patlattığı baloncuklarıyla oyun oynuyordu sanki... Bu dünyadan kopmuş başka bir aleme geçmiş gibi yüzü ifadesizdi, aklı sakızındaydı...
Birkaç dakikaya kaç Fatma girmişti, sayamadım. Hangisi ’kendisiydi’... onu da bilemedim!...
Bu sakızda bir keramet vardı!..
28.07. 2018 serap IRKÖRÜCÜ
Anı/Öykümü ’Günün Yazısı’ olarak değerlendiren ve onurlandıran Seçici Kurul Üyelerine çok teşekkür ederim...
Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
yanlış da olsa geleneklerin kabullenilişi. Anadolu insanlarının yaşadığı acı gerçekler... tebrik ederim.
Serap IRKÖRÜCÜ
Değerlendirmeniz için teşekkür ederim İbrahim Bey... Saygılarımla...
Yazılanları karşı tarafa hissettirip yaşattırabiliyorsa bir kalem , o kalem profesyoneldir benim gözümde.. tıpkı sizin kaleminiz gibi Serap hocam..
Günün seçkisini kutluyorum
Selam ve Sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Değerlendirmeniz için içtenlikle teşekkür ederim...
Sevgilerimle...
Ne güzel bir paylaşım..
Yürekten tebrikler, çok mutlu oldumkaleminizl tanıma fırsatı bulduğum için
Saygı ve sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Ben de sizin için aynı düşünceleri taşıyorum... Daha nice paylaşımlarda buluşmak dileğimle...
Sevgilerimle... Saygılarımla...
Analitik okuduğumda kara yargılarımın saldırganlığla coştu içim, bu yüzden bir kez de yazınızı sentezleyerek okudum... Yaşamın bizim üzerimize kurguladığı planları ve bize dayattıklarıyla insan ne kadar hür iradesini bulabilirki. İnsan, insan olmaya ne kadar fırsat bulabilirki günahlarını görmeye. Çevremiz ufkumuzu görmemizi engellemişse ne kadar suçluyuz bilemiyorum. Bunu kadere mi yüklemeli onuda bilemiyorum. Biz büyük ezmelerden sıyrılmaya çalışabilir miyiz irademiz de elimizden alınmışken. İç içe kötülük matruşkaları yaşatıyorlar sanki çaresizliklerimizle.
Selam ve saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Çünkü kökeni çok eskilere giden ve girift bir konu... sadece sonucun ne kadar iç acıtıcı olduğunu sergilemekti amaç...
Yine de yazımı hem analitik hem de sentezleme yöntemiyle okumanızdan ve bunların eşliğinde yorumlamanızdan mutluluk duydum...
Emeğinize sağlık... Saygılarımla...
İki bölümü birden okudum. Tebrik ederim, hem iyi kurgulanmış hem de güzel bir dil ile anlatım yapılmış. Değindiğiniz konu içinse bir kadın olarak teşekkür ederim. Kadınların uğratıldığı haksız yaşama mecburiyetlerinden birine bile değinilmesi çok güzeldi. Ancak anlatılan öğretmenin olaylara sadece seyirci kalması gerçekçi bir yaklaşım olsa da öğretici olmamış. bir öykü içinde aslında nasıl davranması gerektiği işlense sanki daha anlamlı olacaktı.
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Karşıdan nasıl göründüğümüzü söylerlerse biliriz ki... bu da çok dürüstçe ve dostça bir yaklaım olduğu için bize her zaman çok şey katar...
Hayatta hiçbir şey 'ben yaptım, oldu' değildir... Sağolun...
Bu yazıda ( ki anlatılanların kendileri ve yakınları da okuyorlar bu yazıyı ) rencide edici olmamak adına atlanan çok detay var... Değindikleriniz de onlardan biri...
Babayla çok ciddi tartışmalar yaşadım, engel olmaya çalıştım, gelen aileyi ikna etmeye çalıştım... hiçbiri olmadı...
Orada, içlerinde yaşayınca görüyorsunuz ki kahrolası 'töre'nin yaptırımı çok güçlü... Koskoca bir aşiret var karşınızda... ve hepsi aynı fikirde!...
Bütün bunları yazsaydım, yazı çok uzayacak, belki de bıktırıcı olacak diye düşündüm...
Ama örnek teşkil etmesi açısından belki de yazılmalıydı... haklısınız...
Yön veren değerlendirmeleriniz ve yorumunuz için içtenlikle teşekkür ederim Sevgili Deni(z)...
Nice paylaşımlarda buluşmak dileğimle... Sevgilerimle...
Den(iz)
Uzun cümlelere gerek yok sanırım....
Serap hocam, şiirlerinizden hep o deneme, öykü, roman tadını almışımdır. Detaylı, karakterli, duyarlı bir anlatıma sahip dilinizle oldukça yetkin bir kalemsiniz..Bunları yazarken haddim değil demeyi de uygun görüyorum tabikii..Baharca izlenimler olarak görün siz.
Fatma'nın sakızı ise tema olarak ağır ve de etkileyici. Farkı yaratan ise sizin o usta kaleminiz. Çok mu çok beğendim. Her okuyana eminim ki çok iyi geçmiştir hissiyatı ve anlamı..
Nicelerine diyorum..
sevgimle..
Serap IRKÖRÜCÜ
Ben şiirlerimi duygu boşalımı adına yazıyorum ve hiç iddialı değilim, yerimi biliyorum... :)))
Ama düz yazılarımda hem duygu hem düşünce harmanlanıyor gibi geliyor bana... Olabildiğince!... :)))
Samimi değerlendirmenize beğenilerinize içtenlikle teşekkür ederim Bahar Hanım...
Sevgilerimle...
Paylaşımınız sayfada yerini almış Serap Hocam.
Tebrik ederim çokça..
Saygı ve sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Sevgilerimle...
Değerli Serap Hocam, okumak ne kelime bizzat yaşadık tüm olanları yine mahir kaleminizden bize sunumunuzla farklı duygular yaşattığınız.
Tüm yüreğimle kutluyorum gün seçkisini ve saygıyla selamlıyorum kaleminizi.
Sevgilerimle sevgili Serap Hanım.
Serap IRKÖRÜCÜ
Sevgilerimle...
Ve eveeett hak ettiği yerde can şairem, yine-yeni-yeniden kutluyorum bende....
Serap IRKÖRÜCÜ
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Örneklemede olduğu gibi... Bilmediğini isteyememek!...
Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim Ahmet Bey...
Saygılarımla....
Yazınızı okuyunca aklıma Türkan ŞORAY'ın Sultan gelin filmi aklıma geldi. Yine güzel ve düşündüren yazılarınızdan birini okudum.
Kalemimiz daim olsun hocam
Serap IRKÖRÜCÜ
Beğeniniz ve temenniniz için çok teşekkür ederim Serkan Bey...
Saygılarımla...
Of ki off diyorum sadece.... Diyecek bişeyim yok başka...
Yüreğine sağlık can şairem, paylaştığın için teşekkürler.
Serap IRKÖRÜCÜ
Haklısın. bazen sözün bittiği yer olur... Yapacak bir şey olmadığı için!...
İçten değerlendirmen için ben teşekkür ederim... Sevgilerimle...
Sakızda keramet olması mümkün...
Ama asıl keramet, "hikaye eden" sizde Öğretmenim....
Yazmak marifettir.. Okutmak iki kere marifet...
Sanırım "deneme" türünde eseriniz olacak,olmalı bence..
"Fatma'nın Sakızı" da yerini almalı orada...
Zaman darlığı nedeniyle bu kadar Öğretmenim..
Kutluyorum...
Serap IRKÖRÜCÜ
Umarım Değerli Öğretmenim... Zaman gösterecek...
Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim...
Saygılarımla...
ZEYBEK HOCA
"Günün Yazısı" seçilmesi ve bu köşeye konması okurları da sevindirdi, sanırım..
Bir kez daha kutlarım Öğretmenim...
Nice başarılara..
Yazık yitip giden Fatma'ya ve onlarca Fatma'lara
Emeklerinize sağlık. Çok uzun yorum yazılabilecek bir yazı diğeri gibi ama bu konuda yazdıkça kalbim ağrıyor. Yaşanamamış o kadar çok hayal ve hayat var ki.
Koyu bir hüzün.
Sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Gerçekten yitip giden hayatlar bunlar... En yakınlarının kararlarıyla hem de...
Değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim...
Sevgilerimle...
Şahit olduğumuz acı olaylardan biriydi okuduğumuz hikaye. Çocuk yaşlarda evlendirilmiş, berdel edilmiş o kadar çok kız çocuklarımız var ki, hiç birine fikri dahi sorulmaz. Feodalite kendi kanunlarını uygular bazı bölgelerde, kah töre kah köy kanunu diye. Olan da evlatlarımıza oluyor, millet olarak geleceğimizi kaybediyoruz maalesef.
Kutlarım, düşündüren bir yazıydı...
Serap IRKÖRÜCÜ
Sosyal değerlendirmeniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim...
Saygılarımla...
Çok kıymetli öğretmenim
Fatmanın sakızı yazınızı okurken inanın gözlerim doldu
eğitimin ve öğretimin insan hayatında ne kadar önemli bir Rönesans olduğunu bizlere bir kez daha
hatırlatmış oldunuz
İLİM ÇİNDE DAHİ OLSA ALINIZ
BANA BİR HARF ÖĞRETENİN KIRK YIL KÖLESİ OLURUM
HZ. ALİ
BOŞUNA SÖYLENMEMİŞ ÇOK ÇOK YERİNDE SÖZLER
AYDINLIK YARINLAR OLSUN TÜM TÜRKİYE'MİZE DER SAYGI VE ŞÜKRANLARIMI SUNARIM
Serap IRKÖRÜCÜ
Orada tüm yaşam kadın emeği üzerinden dönüyor, belki bu iş gücünü kaybetmemek için kadının bilinçlenmesini istemiyorlar...
Yorumunuz ve güzel temennileriniz için teşekkür ederim Müslüm Bey...
Saygılarımla...
Hikayenin devamını görünce gözlerim parladı..
Çünkü bekliyordum devamını...
Gerçek hayattan kesitler sanırım daha bir sarıyor okuyucu.. Ve yormuyor ne kadar uzun olsa da..
Fatma'nın Sakızı da öyle bir hikaye.
Fatma garibim neler yaşamış, ne acılar çekmiş ömrünce.Ne kadar içimiz burkularak okusak da hikayeyi, ben bu anın sayfaya kaleminizle resmedilişini sevdim..
Yüreğinize sağlık Serap Hocam..Nice paylaşımlara..
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Muhtemelen öyle!... Yaşanmışlıklar her zaman bizi içine çeker çünkü...
Duygusal ağırlık yaratmamak için atlanmış bölümler var... ve o yörelerde böyle çok hayatlar var ne yazık ki!...
Değerlendirmeniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim...
Sevgilerimle....