- 637 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Alunya
A L U N Y A
Yıllar sonra yine Ankara dayım.İnşaatı devam etmekte olan metronun otomatik kapılarını yapmak üzere eşimle birlikte geldim. İki ay kadar kalacağız şehirde. Dolayısıyla iki ayrı mobilyalı ev tuttuk Biri bize biri de işçilerimize Otelde kalmaktan çok daha hesaplı geldi bu çözüm.
Ben bir kere kapıların takılacağı istasyonları gördükten sonra her gün iş yerine gitmiyorum. Para pul işlerini evden idare ediyorum, zira finanstan ben sorumluyum. Dolayısıyla çocukluğumun, gençliğimin geçtiği, evlendiğim ve çocuklarımı dünyaya getirdiğim şehirde bir başınayım. Dolaşıyorum.
Oğlum yeni evlenmiş. Gelinime, oğluma, kızıma minik hediyeler alıyorum. En çok da kızıma. Sokak sergilerinden bolca tiyatro kitabı alıyorum. Kızım oyuncu. İşine meraklı. Tuttuğumuz ev Yenişehir de. Yürürken Selanik caddesine geldim. Birden bir restaurant ın önünde durdum. Şaşırdım.
Burası Alunyaların eviydi, restaurant olmuş. Bizde yandaki apartmanın giriş katında oturuyoruz. İkimizde buluğ çağlarındayız. Alunya Polonyalı; benim en iyi kız arkadaşım. Sapsarı saçları uzun ama hiç açık bırakmaz. Hep iki yanında kalın örgüler. Yüzü çok güzel, masum bir ifadesi var, sanki eski masallardan fırlamış gibi. Annesi ile yaşıyor. Babasını bilmiyorum, hiç görmedim. Anne otoriter bir kadın ama bana karşı iyi. Seviyor beni. Birde Alunya nın Türkçe pratik yapmasından memnun oluyor. Bunu hissediyorum.
Ev küçük küçük pek çok odası olan, klasik eşyalarla döşenmiş, koyu kırmızı ağır perdelerin hep kapalı olduğu bir yer. Evin arkasında kocaman bir bahçe. Ağaçlardan nerdeyse gökyüzü gözükmüyor. Sanki hepsi birer şemsiye görevi görüyor. Ne güzel oyunlar oynardık orda. Alunya yı hep sevdim, hiç unutmadım.
Şimdi genç kızım. Kolej bitmiş İngiliz Sefaretinde çalışıyorum. Fransızların “ com il faut “ dedikleri gibi bir tipim Her zaman çok şık giyiniyorum. Bir terzim var; annemin İtalya’dan aldığı kıyafetleri üstüme göre yaptırıyorum. İşimin bir parçası bu. Çalışırken, partilerde, davetlerde, balolarda hoş ve şık olmak. Şimdi geri dönüp baktığımda o davetlerin süs objeleriymişiz ben ve arkadaşlarım. Tabii bu işin sosyal boyutu, oysa yaşıma bakmadan ben sefarette ticaret müsteşarının sekreterliğini yapıyorum. Benden de işimden de memnunlar. Hatta beş senenin sonunda Kavaklıdere Tenis Kulübünde evlenirken beni eşime o zamanki İngiliz Sefiri teslim etti.
Restaurant ın önünde durmuş kalmışım. Hayatımda dönüm noktası olan günü hatırlıyorum. Koşturduğum, oyunlar oynadığım bahçede bir masada genç bir adamla karşı karşıya oturuyorum. Çok mutsuzum, gözlerimden sicim gibi yaşlar akıyor. Oysa ne ümitlerle gelmiştim bu buluşmaya. Galiba beşik kertmesini atıp bana evlenme teklif edeceğini ummuştum. Bütün yakışıklılığıyla karşımda oturuyor. Yine çok şık giyinmiş, hep sevdiği grinin tonları üstünde. Baktıkça içim gidiyor. Yüreğinin daraldığını gözlerinden görebiliyorum. Biraz ruhum burkuluyor. Söyleyeceklerinden korkuyorum. Oysa beni şok eden haberi yemeğin sonuna saklamış. Ailesine karşı çıkamamış, ben bilmezmişim Kahraman Maraş da bir ağanın oğlu olmayı, töreleri, beşik kertmesi denen ananenin namus sözü olduğunu. Doğru bilmiyordum; ama ben sefareti, büyük şehri bırakıp onun imkânlarıyla yaşamak üzere neresi olursa gitmeye hazırdım. Bir şartla: benimde hayatta verilmiş bir sözüm vardı. Ben nereye, annemle küçük kardeşim oraya.
Hiç tanımadığı, sevmediği beşik kertmesi amcakızıyla meğer evlenmişte gelmiş. O yıllardır Ankara da ODTÜ de, kızda memlekette çeyiz hazırlamaktaymış. Bana verebileceği tek teselli günlerce karısıyla gerdeğe girememiş. Nedir yani sevinmeli miyim buna.
Sonradan duydum çocukları olmuş. Bir tanesi zekâ özürlüymüş. Duyduğumda gerçekten çok üzüldüm ama bunun Allah katında benimle bir ilgisi yoktur değil mi? Geçen sene müşterek bir arkadaşımızdan öldüğünü duydum. İçim cız etti. Kalpten rahmet diledim.
Günseli Bozoğlu Yetkin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.