- 1273 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Evvelden Ahire Mektuplar I
Sevgili Kardelen,
uzun zaman oldu, hasbıhal etmeyeli senle. Seni unuttuğum anlamına gelmiyor bu. Sensizliğin bıraktığı koasta yok olduğum anlamını çıkarabilirsin belki...
Hala sol yanıma dönüp iki kolumla sarmaladığımda küs yastığımı gözlerimi yumduğum tek rüya sensin. Ettiğim en güzel duaya karşılık, en içten aminsin titreten dudaklarımı.
Aramıza çekilen perdelerin bizi içimize düşürdüğünü en iyi sen biliyorsun.
Ah sen, gülen yanım, yanrımım. Gidişinin ardından her mevsim, büyüyen hasretin meyvelerini yığıyor aramıza, büyüyor, büyüyor mesafeler. Bir mucize oluyor ve biz hep beşinci mevsimde kalıyoruz.
Belki de bilmiyorsun, kalbimde yaşanan izdihamı. Hiç bir şey seni bu kadar acımasız yapmalalı diye defalarca söylemiştim.
Seninle ilk yüzyüze geldiğimizde senin dikkatinden kaçmayan benim ise olağan saydığım şeylere hayretle bakışını bugünmüş gibi anımsıyorum.
Hep taze kaldın ben de ah, ah!
“ Yüzün kızardı, bu kaybolmuş bir duygu günümüzde. Hala taşıyan birilerinin olması ne güzel.” Hayranlıkla şaşkınlık arası uzun bir bakış atmıştın yüzüme. Başımı eğip uzunca bir süre yüzüne bakamamıştım. Sana alışmam zaman almıştı işte... Sonrasında, senle sonlanacağımı nereden bilebilirdim.
Sana geldiğimde içimde duyduğum heyacanı sana yansıtmamış olmamın seni kırdığını çok sonra fark ettim. Duygularımın üzerinde kurduğum hakimiyet seni şaşırtmaktan öte seni sevmediğim düşüncesine sebeb olmuştu. Sana doğru yürüdüğümde aramızdaki metrelerce mesafeye rağmen heyecanını karşı tarafa hissettirebiliyordun. Belki de buydu beni korkutan. Tam karşında durduğumda elini uzatıp, yanaklarımdan öptüğünde tirtir titrediğini hissedip, garipsemiştim. Ya da “ en çok ben seviyorum” atışmasını sen kazanmıştın. İkimiz de çekingendik, yine de sen benden biraz daha cesurdun.
“ Gözlerini benden kaçırma, bu anları bir daha hiç yaşayamıyacağız.” Dediğindeki, o an hiç silinmedi zihnimden. Bense çekingenliği üzerimden atamamış saçma sapan sohbetler açmıştım.
Başımı omzuna yaslayıp denize karşı durduğumuz o kısa an İstanbul ayaklarımızın altından kaymıştı. Senin aşık olduğun şehri, benim için de özel kılmıştın.
İstanbul´dan önce seviyordun beni, sonrasında biz kez daha sevdin. Yani, sen iki kere aşık olmuş adamsın, bana. Ben, seni bir kere sevdim ve son kere...
Gün döner karanlığa, karanlık aydınlığa, sen de bana... Benim bulunduğum heryerde sen de varsın.
Hiçbirşey değişmedi hayatımda. Hala yastığıma ismini sayıklayarak sarılıyorum. Hiç dokunmadığın, uyumadığın, defalarca yıkansa, değişse de sen kokuyor olması nevresimlerimin, ne garip...
Elini ilk tuttuğumda, nasırlasmış avuçiçlerindeki yumuşaklık hala yüreğime batıyor.
Anladım ki; ne sen bitecek yolsun ne de ben yorulacak yolcu. Huzur yoldaşın olsun yolarkadaşım sıradaşım, sırdaşım. Hep İstanbul kal içimde. Vuslatın kora dönüştüğü o kızıl ufukta, aşkla kal!
Senin de hep söylediğin gibi, “en emin olana, en nadide emanetimsin!”
sude nur haylazca