- 514 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜŞÜNCENİN GÜCÜ
Hayatımızı şekillendiren eylemlerimiz, eylemlerimizi şekillendiren de niyetimizdir. İnsan iyiye ya da kötüye, doğruya ya da yanlışa her zaman zihni yönlendirir. Her insan ahlaki açıdan eşit doğar. Farklılıkların sebebi her insanın zihnini davranış, erdem ve ustalık açısından farklı şekillendirmesidir. Kimileri erdemli ve onurlu yaşamayı seçer, kendini ahlak yolunda koşulsuz şartsız yürümeye adar, kimileri ise kötü düşünür, kötü davranır ve insanca yaşamayı bilmez. Dünyada birçok kötülük olduğunu görüp çizgisinden sapmayan, doğrudan şaşmayan insan iyi insandır. Başkasını düşünmeyip egoist, gaddar ve günahkar yaşamayı seçen insan kötü insandır. Hayattaki seçimlerimiz ve yaşam biçimimiz belli bir süre sonra kişiliğimiz hakkında insanlara bilgi verir. Biz nasıl ahlaka sahipsek insanlar da bizi öyle tanır. John Christian’ın da dediği gibi hayat, silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır. İyi bir ressam; boya, fırça ve tuvalini keskin becerisiyle birleştirip nasıl göze hitap eden, estetik haz uyandıran bir resim yaparsa insan da davranışlarını kendisi kontrol eder. Dünyada her gün yaşanan olayların merkezinde tamamen insanlar vardır. Savaşlar, anlaşmazlıklar, kötülükler, eşitsizlikler tamamen insanların içinde taşıdığı hayat felsefesi ve ona göre davranmasından dolayıdır. Mesela 1.Dünya Savaşı’nın temel sebebi devletler arasındaki çıkar çatışması, ekonomik doymamışlıklar ve bloklaşmalar idi. İnsanlar ekonomik, siyasal kısacası dünyevi çıkarları uğruna barış, huzur ve sevgi içinde yaşamayı unutup savaşı seçmiştir ve bu milyonlarca kişinin ölümüne sebebiyet vermiştir. 1905 yılında ise dünyaca ünlü fizikçi Einstein, "Annalen der Physik" adlı dergisinde bilime yön veren bir teoriyi açıklamıştı: İzafiyet teorisi. Bu teori, düzgün hareketlerin birbirlerine göre izafi(değişken) olduğunu anlatır. Peki Einstein nasıl bu teoriyi bulmuştu? Bu teoriyi bulmanın ilk aşaması düşünmekti. Beyin fırtınası yapmak, sorgulamak, determinist yaklaşmak ve sonuca varmak. Bu iki olay bize yukarıdaki sözü açıklar nitelikte. Zihnimizi dünyayı geliştirmek için kullanıp pragmatist ve determinist bir düşünceyle yola çıkmak hem kişiliğimizi hem de dünya tarihini olumlu etkilerken çıkar uğruna savaşmak büyük felaketlere yol açmıştır. Düşüncelerimiz hareketlerimizin ve kişiliğimizin yanında duygularımızı da belirler. Sonuçta mutlu olmayı da biz istiyoruz mutsuzluğu da. Hayatın karşımıza çıkardığı yollar ve taşımamız gereken sorumluluklar hep vardır. Bize düşen işimizin getirdiği sorumlulukları yerine getirmektir. Bu yolda her şey istediğimiz gibi gitmeyebilir, aksilikler olabilir,bulunduğumuz yer bizi tatmin etmeyebilir fakat buna rağmen umudu ve neşeyi kaybetmeyip her zaman hedefe varmak için çalışmamız gerekir. Mutlu olmak da, mutsuz olmak da bize bağlı. ABD’li şarkıcı Rufus Wainwright bu konuda şunu söyler;"Mutlu olmak için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa iş, ara ya da aşkla ulaşılmaz. Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir meseledir." Bu söz mutluluğu özetlemektedir. Mutluluk nereye saklanırsa saklansın, aslında insanın kendi içindedir. Hayatta tuğlaları alıp o tuğlalardan bir ev yapmak da bizim elimizde, o tuğlaları kırıp dökerek işlevsiz bir yığın oluşturmak da bizim elimizde. İyiliğe yönelmek, herkes için en iyiyi istemek, eğilip bükülmemek, zorlulara direnip ruhumuzu sevgiyle beslemek bize bağlı. Bu yüzden zihnimizi, ruhumuzu her zaman doğru ve faydalı olana yönlendirmeliyiz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.