- 2346 Okunma
- 6 Yorum
- 4 Beğeni
Temmuz'da Dört Cumartesi/ Harflerin Sessizce Denizlere Açılır/
-En iyisi değildi belki, ama en kötüsü de değildi
kendi içinde uzama dönüşen ritmin çıkardığı sesleri dinlemek..
Bir tutkuya hayat vermeden yakıcı bir ürpertiyi tanımak
şüphesiz imkansız olandı-
(Ruhumda bütün kentler iç içe geçmiş kuşkulu hüzünler gibi..
Bir mekandan ayrılmak bir insandan ayrılmak kadar
dayanılmaz ve ağır olabiliyor bazen..
’Ne güzeldir yollarda olmak’ şarkısındaki duyguyu
hissede hissede, bir cangıldan, karmaşadan, nispeten
sessiz bir kente, yeşil yeşil çimenlere ulaşmanın
hazzını yaşamak zamanla da olsa, oldukça ızdıraplı..
Uykularımızı geceye satıp, parlak yıldızlardan aydınlık mı ödünç
alıyoruz yoksa)
Bu koca limanda aradığım inciyi nasıl bulabilirdim?
Artk tüm gemicileri anlayabiliyorum..
Beklentilerime ulaşmam bir filmi kurgulamak gibi olmuyor..
Kentten kente kaçışlar özlemden çok örtülü bir yalnızlığa koşmak gibi
oluyor bir süre sonra..
Gün geliyor yarattığı karakterin şöhreti değil de, hüznünü
kendininkinden çok daha tanınır olmasını kıskanan yazarın
ruh hali gibi buluyor insan kendisini..
Sessizlik..Ve çığ gibi büyüyen sessizliğimiz..
Israrcı, korkunç bir imgenin sınırlarında dolaşmak gibi..
Kara kalemle çizilmiş bir resmi yorumsuzca izliyoruz sanki..
Birgün bir şekilde her hangi bir tanesinde varolacağımı
bildiğim bir fotoğraf karesinin içindeydim..
Üstelik Temmuz ve etrafta Cumartesi neşesi vardı..
Herşeye rağmen kalabalığın içinde, bir ada da olduğumuzdan
daha yalnız olduğumuzu hatırlatıyordu..
Karmaşık duygular bütün olasılıklarımı zorluyordu..
Oysa kelimelerimin bütün olasılıklarımı ifade edebileceğine güvenim tamdı..
Bir ferahlık, bir hafiflik dolmuştu yüreğime..
Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı..
Sokağa açılan caddeyi mutlu bir sessizlik kaplamıştı..
Kendime yeni sözcükler ısmarlıyordum..
Kalemine, düşgücüne güvendiğim bir dostum bu durumu
’En güzel şey’ olarak tanımlamıştı..
Böyle bir gecede yeniden düşününce onu daha iyi anlıyorum şu an..
Bu sabah güneşin pencereme doğuşunu izlerken sanki
yanımdan çok eski, çok sevdiğim ve uzun zamandır görmediğim
bir imgenin geçip gidiyormuş gibi geldi..
Sonra bu duygum çabucak gün ışığına karışmıştı..
Bu noktadan sonra ne kaçış vardı ne de gidilecek bir yer..
Sözcükler ısmarladım kendime..
Hayat o an, sayfaları kedere, geçmişe, parlak bir göğe
açılan kitaplar gibi oluyor...
Josef’in ’Düzenim bozulsun’ istenci kadar yakındım hayata..
Birgün elime bir öykü tutuşturmuşlardı..
Bir öykü..Bitmemiş, bitmesini hiç istemediğim bir öykü..
Zaman geçiyor ben büyüyordum..
Bir türlü son’a kavuşamayan öykü hep aynı uzunlukta kalmıştı..
Birgün geniş bir mekanda bir kadın, tarifsiz bir merakla
hikayenin sonunu sordu..Israrla soruyordu..
Tek kelime söyleyemiyordum, derin bir suçluluk duygusu içindeydim..
İkinci sufle verildi..Kadın, birden durup hafifçe saçlarını okşadı..
Kaldırımda bir ileri bir geri aheste aheste yürümeye devam etmeye başlamıştı..
Boğazın ışıkları yıldızsız göğe inat renk şölenine devam ederken,
uzlaşması zor bir havada iliklerimize dek hüzünlüydük..
Son sahneydi; Kadın-son bir kez baktı bana..
Uzun ve sessizce bakışıyorduk..Sonra, güneş ülkesine doğru yürüdü..
Gözden kayboluncaya dek öylece izledim onu..
Yavaş yavaş çekilmeye başlıyorduk..
Kadın, başını omzuma yasladı..’Keşke bu bir oyun olmasaydı’ dedi..
Oysa bir filmle düzelemeyecek kadar hüzünlüdür insanın öyküsü..
Ne yaşamın kendisi bir oyundu ne de gerekçelerimizin..
Bazen kentlerin içinde ama kentlerden yıldızlar kadar
uzaktadır düşlerimiz..
.....
Uzlaşması zor bir mevsimde kendimden böldüklerim, kimselere yetmiyor..
Gitmek gerekiyor..Sadece gitmek için gitmek gerekiyor..
Evet, başka hiçbir sebebe gerek yok; sadece gitmek..
Bak, herkesler değişmek istiyor; bir tek değişimdir
değişmeyen diyorlar..Nasıl da hepimizi kandırıyorlar..
İnsanın en çok korktuğu şeydir değişmek..
Bir gün, bir bakarsın çevrendeki her şey bir başka
oluvermiş..Ne yapacaksın, mecburen değişirsin sen de..
Yaşamak için değişirsin..’Değişme o zaman dedi’ dış ses..
Yok, o kadar kolay değil dedim..Değişmenin de
istisnai durumları vardır..Sadece değişmek için
değişiyorsan değişebilirsin örneğin..
Canın, gitmek istediğinde; hem de gitmek için bir dolu
sebep varken; sadece gitmek için de gidebilirsin..
^Peki, git o zaman’ dedi..
Bir sabah uyandım gitmişim..Meğer ne çok değişmişim..
.....
Bir geleceği olanın bir geçmişi olana verebileceği şey,
ateşli bir sabrın o muhteşem gök gürültüsünden başka ne olabilir..
-Yazık ki bütün kargaşada insan ruhunu yaşlandırdı,
masumiyetle birlikte çocuksu olan herşeyi öldürdü..
İçten gelmeyince her söz, dudaklarda her an geri
alınacak elden düşme kıymetsiz bir emanet gibi duruyor..
Kimse kimseye inanmıyor..Herkes herkese yabancı..
Serin bir Temmuz gecesi, gözlerimi kapasam
belki herşey geçecek-
Yüksek bir beklenti en kötüsü ve ya en iyisi idi..
Fakat bir tutkuya da hayat veremeyebilir, zira
o tutkuyu diri tutan kuvvetsizlikte değildi..
Renkler, sesler ve kelimeler arasında sürüp giden
belleğimizin bir süre sonra çıkardığı ses ne kadar kırılgan..
Kentlerin getirdiği her duygu inciticiydi belki fakat taşınabilirdi..
Temmuz..18..Cumartesi..
YORUMLAR
yakında dalacağız soğuk karanlıklara
hoşça kal gür ışığı kısa yazlarımızın
duyarım düşüşünü ölümcül vuruşlarla
avluların taşında çatırdayan dalların' der sonbahar şarkısında Baudelaire.
tüm avlular gitmeye karşı kapılarını açarlar.
Doğan Güneş
gündüz
rüzgar
sonra çatladı nar ağacı
kendi evine düştü
sarı bir ateş. ta şuramda
ben ansızın sıçradım
o anda gömün beni''
''Argaliya Ağıtları''..
Şiir sevdiren ağıtlara denk geldinmi diyordu güzel insan Akova..
Geldiysen, şüphesiz mektuplar yetmez olur cümlelerine diyordu..
Argaliya ağıdını okudum diyeceğim ilk fırsatta ona, okudum ve
bir çekmece dolusu mektup yazdım..
"Sessizlik..Ve çığ gibi büyüyen sessizliğimiz..
Israrcı, korkunç bir imgenin sınırlarında dolaşmak gibi.."
ne güzel bir cümle kurgusu ki beni de içine alan lutfen daha sık uğra buraya ve daha fazla söyle şarkını
cumartesi ve ona dair şeyler duymak istiyoruz çünkü
zaman kısıtlı olsa dahi bünye buna hazır
birileri gelirken birileri gider oldu hayatımızda olsun varsın
Biz ne kadar içindeyiz ki hayatın !?
kısacık bir cümle
kaçamak bir an
haldur huldur gülüşmeler ve batık bir cumartesi
"Kendime yeni sözcükler ısmarlıyordum..
Kalemine, düşgücüne güvendiğim bir dostum bu durumu
’En güzel şey’ olarak tanımlamıştı..
Böyle bir gecede yeniden düşününce onu daha iyi anlıyorum şu an.."
gerçekten de en güzel şey insanın güçlü kelimelerle parlayıp yüzünü, o kuvvetle okuyabilme kabiliyeti dünyayı
hep söylerim
dünya ve içindekileri kadarıyla...
"Bu sabah güneşin pencereme doğuşunu izlerken sanki
yanımdan çok eski, çok sevdiğim ve uzun zamandır görmediğim
bir imgenin geçip gidiyormuş gibi geldi..
Sonra bu duygum çabucak gün ışığına karışmıştı..
Bu noktadan sonra ne kaçış vardı ne de gidilecek bir yer..
Sözcükler ısmarladım kendime.."
tam olarak ben de böyle hissediyorum bazen ne güzel rastlantı
Sevgili doğan güneş yazın o kadar güzel
O kadar samimi
O kadar içten ki
Duygularım allak bullak oldu bazen bu iyidir
Yazının her pasajı benim için çok kıymetli...
En son değişmek ve gitmek demiştin ya da ben okudum ne kadar haklısın sadece gitmek icin gitmek var bir de
yapmıyoruz işte bunu
Yapamıyoruz malesef
Josef düzenim bozulsun demiş ya
iyi ki demiş
evet insan bazen rahatini bozup yolculuga çıkmalı bir otobüs koltuğunda
Bu gerekli
En uzun en güzel hikaye bizim hikayemiz aslında
Sevgiler ve selamlar her nerdeysen bizi unutma doğan güneş
Doğan Güneş
sevgili Mahvash..
Öyle ki, bana bir diyaloğumu anımsattın..
Yine böyle yollar, yolculuklar, kelimeler ısmarlıyordum kendime..
Odanın içinde mumların titreyen dansında üç afişlw bir birimize
öyle mahzunca bakışıyorduk bir birimize..
'Yarım', 'Seni Beklerken' ve 'İncir Reçeli'..
Fonda uzak kentlerden kopup gelen şarkılar peş peşe
çalıyordu.. Berrin Taş'ın giderken çantama bıraktığı 'İnsan kokusunu
toplamaya geleceğim'i masanın üzerine bırakıyordum yavaşça..
Pencereden caddeyi izlemeye koyuldum bir süre..
Hiç bir şey yapmak geçmedi içimden..
Yorgun hissediyordum kendimi, sendeleye sendeleye yatağa ilerledim..
Gün ışımasına henüz iki saat vardı ve karlakarışık yağmurun pencereye
vuran takırtıları sevdiğim şarkının melodisi gibi geliyordu kulaklarıma..
Verne'nin uçan balonunda kalabalık bir caddenin kaldırımına
inmiştik düşümde.. Güneş, tüm sıcaklığıyla üzerimizdeydi..
Elimdeki kitabı gölge yapsın diye başımın üstüne tutup etrafı seyrediyorum..
Yağmurlu bir mevsimden gelmiştim ve üstüm başım sırılsıklamdı..
Güneşte kuruyana kadar öylece bekledim..
Düşlerimde teatral bir yalnızlığın intiharı gibi her şey..
Sürekli özeleştiri yapıp yine aynı tutarsızlığı tekrarlayan
bir düşteydim;
Gözlerimi kapıyorum çat kapı bitiveriyor yanımda..
Gözlerimin önünde..Ellerimi tutmuş, gözlerimin içinden bedenime
girmek için öyle mahzun bakıyor..
Durmadan sorular soruyordu..Cevap veremiyordum..
Özgüveni, ukalalığı, direnci karşısında dehşet bir ürperti
kaplıyordu her yanımı.. Seni yüreğimden, seni dehşet coşkularla seviyorum diyememiştim..
'Gitmek', biraz da düşü gerçeğe çeviren akışın yansıması değil midir?..
Kelimelerle bir alıp veremediğin olmuyor fakat bazen sana hasmınmış
gibi bakıyorlar..
Öyle uzak, öyle cansız.. Kelimelerin koynunda betimsizleşiyoruz..
Seni uçuran da yakıp yıkan da yine aynı kelimelerin oluyor..
Harfler birbirine karışır ama sen karışmazsın bir türlü özsuyuna..
Sanki yarım kalmış bir romanın altları kalemle çizilmiş sözcükleriyle konuşma zorunluluğu olmadan, yarım yamalak deneyimlerin,
yetersiz algılamaların, bir adım ötesindeyiz..Herşey bir yana,
içinde yaşama direnen kırçiçekleri dirilir umut umut..
Josef'in düzen bozan muhteşem sözcüklerini sende
sevimli bulduğun için söylüyorum;
'Hayal etmek herşey, hayalsiz olmak hiçbirşey ise' hayal edelim..
Eski hayalllerle yeni hayalleri birleştirelim..
'Gitmek' literatürde sıradan bir kavrama dönüşsün, kendi halinde..
Özgür aşklar gibi özgür düşlerinde kendine has kokusu vardır çünkü..
Ve bu koku kirden, pastan arınmıştır bir anlamda..
Şem ile Pervane'de ne güzel anlatılıyordu
'Aramak onun varoluşundaki gayeydi'..
Kim olduğumuzu ise neyi aradığımız belirliyordu..
'En uzun ve en güzel hikayelerde' ve en güzel 'gitmek'lerde
buluşmak üzere sevgili Mahvash..
Çoğumuzun aklında "gitmek" fikri. Bir yandan kalmak için sebepler arayıp bulmak nasıl da alışkın olduğumuz bir durum değil mi?
Bilinen , bilinmeyene göre hep iyi bir sığınaktır çünkü. Oysa bilinmeyenin cazibesi, bedenimizi değilse de; ruhumuzu çoktan alıp götürmüştür, kaldığımızı sanırken.
Bir yandan direnmektir "kalmak" nadir durumlarda.
Batan gemiyi en son kaptan mı terk ederdi?
Eğer dümende değilsek,
"Her şeye rağmen..."
" kaldım çünkü ..." ile başlayan cümlelerin sahteliği, belki hepimizin bilip de, dilsiz bir anlaşmayla, işbirliği içinde olduğumuz ender bir paydadır.
Selamlar dostum...
Doğan Güneş
Haklısın, çoğumuzun aklında, fakat pek azımız anlamsızca
batmakta olan gemiyi hemen terketmeyi tercih eder..
Bazen insan istem dışı kendi dışında gelişen olaylara
karışır (Hissizleşme anı da denebilir buna) bazen de görmezden gelir
(Gizli bir kabullenme) her halukarda tamda senin söylediğin gibi,
''Oysa bilinmeyenin cazibesi, bedenimizi değilse de;
ruhumuzu çoktan alıp götürmüştür, kaldığımızı sanırken''.
İnsan en güzel hayalleri ile işbirliği yapar Deniz şair..
Çıkarsız, hesapsız ve berraktır çünkü..Ölürde ele vermez seni..
Çoktan terkedilmiş bir çağdayız..Yol yolcusuna kıyamaz artık..
Hiç değilse ruhumuzu özgür bırakalım, ki dışarıya karışsın
mütavazi heyecan..
Çokça sevgiler Deniz dostum..
Kara kalemle çizilmiş bir resmi hep yorumluyoruz aslında,
insanı,doğayı ve belki de hayatı hissetmek için...
yoksa insanın yüzünü doğru bir şekilde kim görebilir ki diyor Picasso...
Tıpkı hayat gibi, değil mi?
zıt kavramlar her ne kadar birbirine uzak dursa da her zaman birbirinden bağımsız olamazlar aslında..''gitmek'' isteği belki de en çok ''kalmak'' ile bütünleşmez mi?
(Gülmek ve ağlamak gibi.)
..
''gideceğim, Ulysses’in gemicilerinden daha uzağa
insan belleğinin eremediği
..
Herkes ya da hiç kimse olacağım.
Öteki olacağım,
o bilmediğim, şu öbür düşe bakan,
benim uyanık halim. ''
Şairleri dinleyelim yine de:)
sevgiyle Doğan,daima...
Doğan Güneş
dursada elbette senin ele alışın gibi pekala bir birleri ile
bütünleşen bir anlamaın parçasıda olabiliyor Hena..
Bu kadar felsefi yaklaşacağını bilseydim yazıda ayrıca bir
dipnot düşerdim açıkçası:)..
Ulysses’in gemicilerini anımsatman çok hoş ayrıca..
Bende Verne'nin umut dolu balonuna öykünsem tamda
yeridir sanırım..
Sana bir sır vereyim mi, ben son yazımı yazdığımda aklımda
Jeanna'ya şarkı nın nakaratı dolanıp duruyordu..
Şarkı-şiir aklımda dolandıkça yazıya odaklanmamda oldukça
zorlanmaya başlamıştım..
Sonra onu ziyaret etmeye karar verdim ve ne olduysa
ondan sonra oldu..
O gece ve sonraki bir kaç gün ne kadar ziyaret ettiğimin
çetelesini tutamadım..İyiki de uğramışım..
Temmuz'un son Cumartesi'si ya, belki sırf bu yüzden hakedilmiş
bir mektup armağan bıraktı bana:)..
Daima sevgiyle Hena..
Var olun, değerli yazarım.
Yeni günün ilk saatlerinde etkileyici bir yazı okuttunuz bizlere ve ayrıca teşekkür ediyorum kalemime vesile olduğunuz için yeniden yazmak ve yeniden pay etmek adına.
Gitmek...Bu konu ayrı bir başlık altında irdelenebilir bu anlamda gitmek ile ilintili sayısız done var dağarcığımda hele ki gitmelerin tecelli bulduğu aslında yeni başlangıç iken.
Saygılar, hürmetler efendim.
Doğan Güneş
'Gitmek' literatürde sıradan bir kavram belki fakat yaşamak imgesi ile
bitrleştiğinde sizinde söylediğiniz gibi sonsuzluğa açılan kapının anahtarı
gibidir..Kim, bazen yalnızca 'gitmek' üzerine hayaller büyütmüyor ki..
Sevgiler..
Parantez içine bi dünya sığdırana ne denilebilir ki?
Nerden tutsam elimde kalıyor.. Bu işte bu ben ve anlatamadıklarım derken yeni bi satır ve yeni bi ben oluyorsun.
"Canın, gitmek istediğinde; hem de gitmek için bir dolu
sebep varken; sadece gitmek için de gidebilirsin..
^Peki, git o zaman’ dedi..
Bir sabah uyandım gitmişim..Meğer ne çok değişmişim..
.....
Ne çok değiştim bende.. Aklı fikri kalmakken koşar adım gidiyorum çoğu zaman.
Neden? Gerçeklerden korkmak, aşķın gerçekten olabileceğinden korkmak, uyumaktan korkmak, ölmeyecegınden korkmak mı değiştiriyor bizi.. Değişmek yerine belki de "uyum sağlamak" demek daha doğru.
Bukalemunların gitmesine gerek yok.. Uyumun son noktası.. Kanıksamanım tanrısı..
Olamıyoruz, bu yüzden hep gidiyoruz.. Hafifletici olabilir bu kalmak isterken gidenlere..
Harbiden dağıttın beni..
Sevgiyle
Doğan Güneş
Aragon 'Mutlu aşk yoktur' derken Balzac, aksine 'Mutlu öykü yok' diyordu..
Maugham ise, uyumluluk içinde akıldışılıktan aşka değişimin
muhteşem olduğuna vurgu yapıyordu..
Bütün bunların dışında insan bizzat içtenliği kaybetti sevgili prosayko..
Asıl söylenmesi gereken ise; Yasaklanmış bir gökkuşağının altında
dehşet bir aşktan sözetmemiz oluyor..
Trajediye masumiyet giydiriyoruz..Gitmek ve değişim tam da
bu dönemin trajedisinde insanınöyküsünü oluşturuyor mu sencede?..
Sevgiler..