- 1402 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
MEHDİ'NİN(!) BİRİNİ TIKTIK KODESE DE ÖTEKİNİ NE YAPACAĞIZ? -6. BÖLÜM -
Bugünkü bölüm oldukça uzun olacak zira bitiriyorum. Okuyan arkadaşlar haklarını helal etsinler lütfen.
-----------------------------------------------------------------------
Nerede kalmıştık? Bir yalancı üstelik kadın peygamber olan Secah Binti Haris bir başka yalancı peygamber olan Müseylemet’ül Kezzab’a elçi göndererek ’’ Madem peygambersin, o halde bana bir ayet gönder ’’ demişti. Müseyleme de Secah’a ’’Ey Kurbağa kızı kurbağa ’’ diye başlayan ve ’’ Arabistan’ın yarısı bizimdir’’ ile biten bir ayet(!) göndermişti.
Bu ayet (!) kendisine gelince Secah derhal bir daha elçi göndererek Müseylemet’ül Kezzab’ı kendi çadırına davet etti. Müseyleme hiç korkmadan, çekinmeden geldi ve başladılar konuşmaya:
Önce Müseyleme sordu: ’’ Madem peygambersin söyle bakalım Tanrı sana ne söyledi?’’
Secah cevap verdi: ’’Önce erkeklerin konuşması gerekmez mi? Asıl sen söyle Tanrı sana vahiyle neler söyledi?’’
Müseyleme, kendisine indirilen(!) kitaptan ayetleri(!) okumaya başladı:
’’Baksana Rabbine, hamile kadına ne yaptı,
Vahşice vuruşların peşinden yılan gibi akan canlı bir varlık çıkardı.’’
Allah kadınları öbek öbek yarattı
Erkekleri onlara eş yaptı
Onlara bir şey geçiririz
Dilediğimiz zaman da çekip çıkarırız
Bizim için yavru imal ederler.”
Aslında bu ayetler(!) ile 85 lik Müseyleme 25 yaşındaki Secah’a resmen kur yapıyor, hatta evlenme teklif ediyordu. Secah’ın aklı ise Arabistan’ın yarısında kalmıştı. Hemen ayağa kalktı, Müseyleme’nin elini tuttu ve ’’ Senin peygamber olduğunu şahadet ederim’’ dedi.
İskenderciler de aynen böyle kadınların da biat ederken mutlaka ellerini biat ettikleri şahsın eli üzerine koyması gerektiğini savunurlar. Yani İskender’in helali olmayan kadınlar onun elini tutarak biat etmek zorundadırlar. Çünkü Peygamberimize de böyle biat etmiş helali olmayan kadınlar (!)
Sonra?
Sonra Müseyleme, Secah’a ’’ benimle evlenir misin’’ diye sordu.
Secah ’’ Evlenmesine evlenirim ama yüz görümlüğü ve mehir olarak ne vereceksin?’’ diye sordu.
Şimdi sıkı durun çünkü bir peygamber(!) bakın ne yapıyor?
Müseyleme cevap verdi: ’’ Bundan sonra sabah ve yatsı namazlarını kaldırdım’’
Mehir ve yüz görümlüğü buydu. Secah’ın yüzü suyu hürmetine Müseyleme’yi peygamber kabul edenler de sabah ve yatsı namazlarından kurtulmuş oluyorlardı.
Bir başkası aklıma geldi. O da ’’Aslı böyledir ’’ diye iddia edip günde üç vakit namaz kıldığını söylerdi.
Sonraları Müseyleme, Halid Bin Velid ile yaptığı bir savaşta -maalesef daha önce Uhud Savaşında Hz. Hamza’yı şehit etmiş olan- Vahşi bin Harb tarafından gebertildi. Secah ise tekrar kelime-i şahadet getirerek Müslüman oldu ve Müslüman olarak öldü. ( Rabbim ölmeden önce tüm sahte mehdilere, peygamberlere de nasip eylesin inşallah. )
Müseyleme aslında Hz. Muhammed’e inanıyordu kendince. Hatta ’’ Evet senin peygamber olduğuna inanıyorum ama kusura bakma bu peygamberliği tek başına sana yedirmem. Bu işte ortağız’’ Diyordu. Kime benziyor? Aynen İskender Evrenosoğlu’na... Adam ’’ ben peygamber değilim’’ diyor ama öte taraftan öyle hak ve yetkilerle donatılmış ki onun sahip olduğu yetkiler Hz. Muhammed’de bile yok.
Haaa Müseylemet’ül Kezzab’a inen (!) kitaptan ayetler(!) demiştim değil mi? İşte onlardan bir tanesi:
EKİN SURESİ(!)
Ekini ekenlere
ürünü biçenlere
daneyi savuranlara
un öğütenlere
ekmek pişirenlere
tirit yapanlara
donmuşunu da erimişini de silip süpürenlere and olsun
Yüncü bedevilere ve sizden önceki medenilere üstün kılındınız
Arkadaşınızı koruyun
Yardım dileyeni barındırın
İsteyenin işini görün.”
Yine kime benzedi? İskender Evrenosoğlu ve kitabı Risalet Nurlarına değil mi? Onun da kitabındaki bölümlerin adları sure değil miydi ?
Not:Müseyleme’nin bu sureleri (!) İbnî Kesir’in El Bidaye adlı eserinde mevcuttur.
4- Bizim en büyük eksikliklerimizin başında maalesef Kur’anı hiç bilmemek gelir. ( Buna en başta ben dahilim. )
Mesela ’’Amentüyü oku’’ desen bizim insanımızın çoğu okur lakin manasını pek az insan bilir. Oysa Amentü dediğimiz şey İmanın şartlarıdır. O şartlar içinde Allah’ın kitabı Kur’ana iman etmek de vardır. Lakin ülkede bırakın Kur’anı ’’ La ilahe illlallah’’ ın manasını bilmeyen insanlar bilenlerden kat kat kat fazladır.Ama biz %99 u Müslüman olan bir ülkeyiz(!)
Evet, 85.000 cami, bunca Kur’an Kursu, televizyonlarımızda bir şeyler anlatan sayısız ilahiyatçı, koskoca Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum, sayısız Kur’an kursları ve okullarımızda din dersleri zorunlu dersler arasında olmasına rağmen ’’La ilahe illallah’’ ın ’’ Allah’tan başka ilah yoktur’’ Manasına geldiğini bilmeyen tonlarca insan vardır.İşte bu eksiklik din bezirganlarının ekmeğine yağ süren bir durumdur. Hele hele de insanımızın - Rabbimizin ilk emri oku olmasına rağmen- okumayı neredeyse hiç sevmemesi de bu bezirganlar için bulunmaz bir nimettir. Öyle olunca din bezirganları devreye girer ve ’’ Din nasihattır’’ hadisini sizlere ’’ Din, koyun kaval dinler gibi sormadan, sorgulamadan dinlemektir’’ diye anlatırlar ki zaten milletimiz okumayı sevmediği için dinlemeye dünden razıdır. ( Aslında onu da beceremezler. Özellikle Cuma günleri hutbe esnasında bir bakın cemaatin gözlerine..Neredeyse yarısı ha uyudum ha uyuyacağım vaziyetindedir, yarısı da cep telefonunda bir şeylerle meşguldür.) Ama hiç birisi bu hadisteki ’’nasihat’’ sözünün ’’ konuşmak, laf ebeliği’’ değil de ’’ İçten bağlılık, samimiyet ’’ olduğunu bilmez.
Başka bir örnek vereyim:
Benim iki tane kız yeğenim var. Bunların her ikisi de bir özel Kur’an Kursuna gittiler. Niçin? Hafız olmak için. Oldular da nitekim. Şimdi onlar herkes nazarında Kur’an bilen iki Müslüman evlat. Lakin Kur’anı ezbere bilen yeğenlerim hiç bir surenin bize ne anlattığını, ne söylediğini bilmiyorlar. Ve ne yazık ki ülkemizde Kur’an öğretimi bu...Kur’anı yüzüne okumayı,ezberlemeyi Kur’an öğrenmek ve öğretmek sanıyoruz. ’’ Dilini dişlerinin arasına al. O harfi boğazından çıkaracaksın. Dilin şu harfte az peltek olacak. ’’ Kur’an öğretimidir bizde.
Bizde Kur’an öğretimi Arapça harflerle yazılmış olan ’’ Geçme namert köprüsünden ürkütürsün vakvakları / Ebenin damına çam diktim, git topla kozalakları ’’ beyitini gördüğünde Kur’andan bir ayet sanıp öpüp başına koyarak yerden kaldırmak, ayak altınde ezilmesini önleyecek uygun bir yere koymaktır.
Peki bu boşluğu kim dolduruyor? Benim yeğenlerim için bu boşluğu hemen yanıbaşlarındaki apartmanda bir dergah kurmuş olan Aczimendi Tarikatı Şeyhi Müslim Gündüz ve onun kadın halifeleri dolduruyorlar. Peki Müslim Gündüz onlara Kur’anın bizlere ne anlattığını mı öğretiyor? Kesinlikle hayır. Ve benim devletim kapısında ’’ Ahmed Hulusi ’’ Dergahı yazan bu binaya bir kez olsun gelip de ’’ Ulan siz burada ne yapıyorsunuz? Yine bir Fadime olayı mı çıkaracaksınız başımıza?’’ Diye sormuyor. Tam tersine Gezi olayları sırasında ’’Aman başlarına bir şey gelmesin’’ diye iki adet Toma ve 200 civarında polisle koruma altına alıyor.
Benim yeğenlerim için Müslim Gündüz, bir başkası için İskender, bir başkası için Adnan Oktar, bir başkası için Cübbeli Ahmet, bir diğeri için bir başka lanetullah...Öyle ki Kıble’nin tam tersi yönüne dönüp öyle namaz kılan ve kıldıran, kendisini Katalog Dininin peygamberi ilan eden bir sapık bile kendisine mürid bulabiliyor bu ülkede.
Ne diyorlar insanlara bu şarlatanlar?
Görünüşte çok masum bir şey. Hatta Türkiye’de hiç kimsenin itiraz etmeyeceği bir şey...
Yunus Emre’den bir dörtlük...
Gel hey kardeş Hakkı bulayım dersen
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz
Resulün cemalin göreyim dersen
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz.
Yani hakkı bulmak, resulün cemalini görmek için bir kâmil mürşide varmazsan olmuyor.
Neden ille de kâmil mürşide varmak gerekiyor?
Nasıl ki bir bir matematik öğretmeninin eğitiminden geçmeden mesela trigonometriyi kendi başına öğrenemezsen aynı şekilde bir kâmil mürşide ( öğretmene) varmadan Kur’anı öğrenemezsin. Doğru mu? Elhak doğru. Bir öğretmenin olmazsa Kur’anı kendi başına öğrenemezsin.
-İyi ama ben okuma yazma biliyorum. Alırım bir sürü tefsir, bir sürü Kur’an meali kendi başıma öğrenirim.
+ O tefsirleri mealleri yazanlar kim? Yine mürşidler ( öğretmenler ) değil mi? Yani her halukarda bir mürşide ihtiyacın var. Ve yukarıda da belirttiğim gibi okumaktansa birilerinden dinlemek daha kolayımıza geliyor.
Herkes Yunus Emre olmaya talip. Şaşırtıcı ama ateist bile Yunus Emre olmaya talip ama hiç kimse bir dergahta kırk sene çile çekmeye, o dergaha kırk sene düz odun taşımaya( Yani ilim tahsil etmeye ) talip değil. Ve dahası önümüze çıkan tüm şarlatanları Tapduk Emre sanıyoruz.
Peki kâmil mürşid bize ne öğretiyor?
Gerçekten iyi bir insansa Kur’anı okumayı öğretiyor. Biraz da ahlak, adab-ı muaşeret... Hepsi bu. Kur’anın ne anlattığını öğretmese bile inanın bu dahi çok büyük bir kazanç.
Öyle mehdilikte, mesihlikte, şıhlıkta gözü olmayan orta halli bir mürşidse yine kur’anı okumayı öğretiyor. Ama üzerinde durduğu asıl konular sünnetler ve araya sıkışmış hurafeler: Dişlerini misvakla temizle, sakal bırak, cübbe giy, sarık tak, çarşafa gir, kadın-erkek tokalaşma, piyango ve şans oyunlarından uzak dur, Noeli, yılbaşını kutlama, kocaya itaat et ki cennete gidesin, kızlar için büluğ çağı 9, erkekler için 12 yaştır, sağ elle yemek ye, oturarak çişini yap, namaz kılarken başında bir takke olsun, tuvalate sol ayağınla gir, sofrada konuşma, ayakta yemek yersen şeytan yediklerini kıçından çeker alır, müzik dinlemek, resim yapmak haramdır’’ filan...Bütün şimşekleri bunlar bir paratoner gibi üzerlerine çektiklerinden asıl belalar gözden kaçıyor hep.
Mürşid-i kâmil geçinenlerin pek çoğu ( hatta tamamı diyebilirim) size Kur’an okumayı öğretmiyorlar, Mesela Nur cemaatine o kadar girdim çıktım bir tek defa Kur’an okunduğuna şahit olmadım: Varsa yoksa Risale-i Nur. Evet, o da Allah tarafından ama vahiyle değil, ilhamla yazdırılmış kitaplar silsilesi...Risale-i Nurdan başka bir şey okunmazdı.
Mürşid-i kâmil geçinenlerin pek çoğu bir mürşidin eteğine yapışırsanız onun yardımıyla nasıl cennete uçacağınızı beyninize çakıyor. Hatta öyle ki bazıları ’’ Bir dakika bir evliyanın huzurunda bulunmak bin yıl nafile ibadetten daha hayırlıdır’’ fikrini kafamıza sokuyor ki arayıp da bulamadığımız şey. Kadir gecesindeki yüz aydan bile hayırlı (!) Öyle fazla bir çabaya da gerek yok(!) Bir mürşide (!) bağlan hoop diye cennettesin(!)İnsanları bu sahtekarlara iten en önemli sebep de işte bu beleş cennet umududur.
Hatta bazıları hiç ağzını açıp tek kelime konuşmuyor. Hazretin yüzünü bir kez görmeniz yeterli (!) onun cezbesi ömrününüzün sonuna kadar yeter size (!) Çünkü o Allah dostu. O kadar Allah dostu ki mesela o ayaklarını uzatıp uzanırken Hz. peygamber gelse o meclise, ayağa kalkmıyor (!) o derece mevki ve makamı yüksek (!)
Kâmil mürşide( yol göstericiye ) varayım derken papazı buluyorsunuz çoğu kez. Çünkü memleket maalesef ( Haydi elini diyeyim yine. Terbiyesizlik yapmayayım) elini sallasan bir mürşide değiyor. İşte bu noktada ’’ Bu Diyanet’in işi nedir Allah aşkına?’’ Diye sormadan da edemiyor insan ister istemez.
Bir kâmil mürşid arayışı yaşar Nuri Öztürk’ü bile gençlik yıllarında İskender Evrenosoğlu’nun kollarına atmış ve ona ’’ Sultanım’’ dedirtmişse siz bir de Kur’andan tamamen bîhaber olan insanları düşünün.
Evet yanlış okumuyorsunuz. 1996 da Ceviz Kabuğu adlı programda, Yani İskender Evrenosoğlu’nun Kur’anı yüzünden bile okuyamadığı ve sonuçta kedi gibi kaçtığı programda İskender Evrenosoğlu, Yaşar Nuri Öztürk’e aynen şunu sordu: ’’ Sen bir zamanlar bana Sultanım demiyor muydun?’’ Yaşar Nuri cevap verdi: ’’ Evet diyordum. O zamanlar seni bir adam sanıyordum.’’
Yaşar Nuri Öztürk bile bu sahtekarı bir zamanlar adam sanmışsa ’’ La ilahe illallah’’ın manasını bilmeyen bir garibin onu Mehdi Resul kabul etmesini pek de yadırgamamak lazım.
Yadırganması gereken şey aslında 1976 yılında irşad görevine başlayan (!) 1986 yılında ind-i ilahide ( Allah katında ) kendisine - bir törenle- bizzat Allah tarafından (!) mehdilik görevi verilen (!) bu şahsa ve bunun gibi daha pek çok şarlatana karşı ne sağ ne sol iktidarların hiç bir şey yapmamış olması, dini bu ve benzeri sapıkların elinden kurtarmak, böylece ülke vatandaşlarının göz göre göre iğfal edilmesini önlemek için tedbirler almamış olmasıdır. İlle de her biri Fetö gibi darbe mi yapmalı? Ya da şöyle sorayım: Bu hainlerler ille de devlete sızdıkları zaman mı mücadele edilmeli? Beyinlerimize sızmış olmaları bir suç oluşturmuyor mu?
5- Zurnanın zort dediği yerle noktalıyalım:
Herhangi bir zâtın sizin şeyiniz, pardon şeyhiniz ya da mehdi olduğunu nereden bileceksiniz?
Öyle ya hiç birinin alnında ’’ şeyh, mehdi, gavs, kutup, mürşid-i kâmil ’’ Diye yazmıyor. (Yine yanlış söyledim. Aslında yazıyor ama siz gönül gözünüz açık olmadığı için mübareklerin alınlarındaki o yazıyı görmüyorsunuz(!) )
Bunun için pek çok tarikatın değişik ritüelleri var. Bilmediğim konuda ahkam kesemem. Bildiklerimi anlatacağım:
Rüya oldukça önemli mürşidinizi, hatta mehdiyi tanımanız için(!)
Mesela Menzil’de tövbe aldıktan sonraki aşamada gördüğünüz rüyayı şeyhe anlatmak var. Bunu ille de ’’ Şeyhim kim?’’ sorusuna cevap aramak için yapmıyorsunuz ama...
İşin doğrusu ben tövbe aldıktan sonra rüyama Şeyh Muhammed Raşit Erol’un gelmesini beklerken Humeyni geldi. Neden? Çünkü o gün ve gece çay bahçesinde sofiler Humeyni’nin nasıl bir kâfir olduğunu anlatıp durdular. ( Hiç sevmezlerdi Humeyni’yi) eh o kadar çok dinledim ki namussuz rüyama girdi. Ertesi gün şeyhe ’’Rüyamda Humeyni’yi gördüm. Benim şeyhim o mu yoksa?’’ diyemezdim elbette. Ona kafamdan uydurduğum bir rüya anlattım o da sadece ’’İyi’’ dedi. Ağzından-bana hitaben- duyduğum tek kelime de bu oldu zaten. Üç dört defa gittiğim Menzilde sofilerine tek kelime sohbeti olmadı. Bana söylediği ’’ İyi’’ kelimesi dışında ağzından duyduğum bir iki kelime aynen şunlardı:
Bir keresinde vatandaşın biri tekerlekli sandalye içinde bir çocuk getirdi ve şeyh namaz için camiye giderken yolu üzerine çıktı. Şeyh Muhammed Raşit Erol ’’ nesi var bunun?’’ diye sordu. Adam ’’ Hocam ! Bu çocuğu götürmediğim doktor, götürmediğim hoca kalmadı. En son senin kapına geldim. Himmet eyle de yürüsün’’ Diye cevap verince şeyh elini çocuğun başına koyup ’’İnşallah iyi olur’’ dedi ve camiye yürüdü.
Şimdi eminim pek çoğunuz yazdığım bunca yazıya rağmen ’’ O çocuk yürüdü mü? ’’ diye heyecanla devamını bekliyorsunuz.
Sofiler koskoca Seyda hazretlerine basitçe ’’ Hocam ’’ diyen adama bozulmuşlardı. Bundan sonra en azından ’’ Gurban’’ demesi konusunda uyardılar.
Peki o çocuk yürüdü mü? Vallahi o anda yürümedi.
Ertesi gün?
Ertesi gün gördüğümde hâlâ tekerlekli sandalyedeydi. Sonra bir daha görmedim ama mutlaka yürümüştür (!) Kendi dizlerindeki rahatsızlık sebebiyle devamlı dizlerini ovdurtan şeyhimiz mutlaka o çocuğun derdine çare olmuştur (!)
Evet, bizim şeyhin irşadı işte böyleydi.Neredeyse hiç konuşmadan irşad ederdi ve eminim Menzilde daha sonra o çocuğun nasıl Atletico Madrit’de top koşturduğu hatta o gün oraya gelen çocuğun aslında bugünün Arda Turan’ı olduğu anlatılıyordur. Yani şeyh uçmuyordu, onu bizler uçuruyorduk. Ama şeyhin bizim uçurmalarımıza itiraz edip ’’ Yahu ben de Allah’ın bir kuluyum sizler gibi... Öyle şifa verici bir özelliğim yok. Buradan ( Adıyaman-Kahta ) attığım bir takunyanın taa Mersindeki bir namussuzun kafasına isabet etmesinin imkanı yok’’ dediğini de duymadım.
Ancak İskender Evrenosoğlu Tarikatında durum az farklı: İki rekatlık bir hacet namazı kılıyorsunuz Rabbim size Mehdi’yi göstersin diye.. Yatıyorsunuz, hazret rüyanıza giriyor(!) ( Bunu bana bizzat bir İskenderci anlattı. Kendisi Mehdi Hazretlerini (!) bu şekilde görmüş. ) Yani orada rüyaya yatmanın tek amacı mehdinizi(!) görmek...Mehdi hazretleri (!) ille de rüyanıza girecek.
Girmezse peki? Kalp gözlerinizi yumarak uyumuşsunuzdur(!) O rüyayı görmek için maddi gözleriniz kapalı ama kalp gözleriniz açık olacak.
Bunu nasıl sağlayacaksınız peki?
Ne zaman ki Rüyanızda İskender El ekber Hazretlerini görürseniz o zamana kadar devam edin hacet namazı kılıp ’’ mehdimi bana göster Ya Rab’’ diye dua edip yatmaya.
Peki başka birini görürseniz rüyada?
Şeytani bir rüyadır kesinlikle. Ta ki İskender Hazretleri size gösterinceye kadar, yani kendini gösterinceye kadar devam.
’’Yav olmuyor bir türlü. Hem ben rüya filan gören bir herif değilim’’ diyorsanız?
Kolayı var: Sallayın ’’ İnan ki seni gördüm Mehdim’’ deyin. Ona da gelsin vahiy(!) ve ’’ Tabiyetiniz kabul olundu’’ desin. Ne siz yorulun ne sizi bu yola sokmaya çalışanları yorun değil mi? Yalandan kim ölmüş ki?
Aslında yazılacak daha o kadar çok şey var ki. Lakin bunca emekle yazılan şu yazıları kaç kişi okuyor? Bir avuç insan...
Bunca yorulduğunuza değmiyor vesselam. O sebeple bitiriyorum.
BİTTİ.
YORUMLAR
Bu ülke de Mehdi'de Mesih'de bitmez Hocam. Bunlar geberir gider peşinden benim saf halkımın duyguları ile oynamak için başka başkaları çıkar... Saflıktan kurtulmak için işte Kur'an işte Sünnetullah ve Rabbın dediği gibi ''Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak.'' lazım, gayrısı yalan dolan... Kutluyorum yürekten...
Sami Hocam
Yazılarınızı okuyorum.Bu seriyi de takip ettim.
Teşekkür ediyorum.Düşünerek, sağa sola bulaşmadan,hak edene hakkını vererek bir yazı serisi yazmışsınız.
Sizi tebrik ediyorum.
Okuyan bir kişi de olsa,önemli olan o bir kişiye okutmuş olmak değil mi?
Sanırım okuyan çok.Yorum yapılmıyor diye okunmuyor sanmayınız.
Yazmaya devam ediniz.En azından benim için.
Selamlar.
Değerli hocam, Batı'nın Doğu'dan farkı olarak birçok şey sıralanır...
Bence en önemli fark 'Organizasyon Kültürü'dür...
Batı, maddeye hükmetmenin bu kültürle mümkün olduğunu bilir...
İslamiyet gibi bir güçten yoksun olmalarına rağmen değerlerini evrenselleştirebilmeyi buna borçludurlar...
Bu kültür zamanla onlara değerli olanla değersiz olanı ayırt etme sistematiğini de getirdi...
Eğitim anlayışlarının temelinde bu var...
Yani siz Batı'da yaşasaydınız, o 'Organizasyon Kültürü' gereği bu emeğinizin değerler sistemi içinde yer aldığını görürdünüz...
Hani ilk defa da okuyanların ilgisiyle, takdiriyle...
Heyhat!... Biz Doğu'dayız ve burada önyargılar, kıskançlıklar, inatlaşmalar değerler sisteminin(!) başat unsurlarıdır...
Biz ancak şiir yazarız, diyeceğim, ama duayen bir tarihçimizin "Batı'da şiirimizin esamisi okunmaz" dediğini de hatırlıyorum...
Neyse...
Balık bilmezse Halik bilir, değerli hocam...
Sevgi, saygı ve selamlarımla.
SEVMEK İBADETTİR
Yazınız uzun olmakla beraber birbirine girmiş o kadar çok konu varki hangisine yorum yazsam bilmiyorum zaten zamanımda yok. Yalnız size yazdığımız şu dörtlük bazı şifreleri izah eder umarım onun için paylaşıyorum
Ali Muhammede, ulaşmaz yollar
Bin kusur yıldır mayınlanmış yollar
Yetmiş üç fırkaya ayrılmış kullar
Sevemez Mevlayı fakir insanlık
mk
Ne acıdır ki şu andaki aşk ve sevgi dinimiz Emevi ve Abbasinin tasallutu altında olduğu için gerçekler ortada değil onun için her devir sahte şeyhler yalancı Mehdiler çıkmış ve çıkacaktır. Ne güzelde Yunusumuzun dörtlükleri yazıldığı gibi ilim ilim bilmektir ililm kendini bilmektir sen kendini bilmezsen bu kuru bir emektir sözü insandaki gönül kitabını ifade ediyor. Osmanlı devleti zamanında gerçek Mürşitler yaşamış bu aşkı muhabbet dinini insanlığa anlatmışlardır aynı zamanda yaşatmışlardır tabiki yer yer Abbasi Emevi görüşünde Kadılar yargılasa bile. Ehli Sünnette ve Ehlibeyt inancında Hz Mehdiden uzun uzun bahsedilir kim olduğu belirtilmiştir. Lakin bu konuda yetkili bildiğimiz diyanetin bir kelime Resullullah sav efendimizin hadislerinden bahsetmemesi hangi sünnete uygundur tuhaf değilmi?
Osmanlı zamanında tekke okul mescitler iç içeydi lakin onlar şimdi birbirine düşman yapıldı bu oynanan oyun çok büyük Erenlerin sevgi ocakları müze yapıldı nasıl yaşadığı meçhul hale gelmiştir.
Hazreti Kuranda Allahın ipine sımsıkı sarılınız ayetini kim izah edecek öyle sırlı bir ayet ki Hz Muhammedin nesli olan İmamı caferi sadık ve İmam Ali rıza bu ayeti tefsir ederken Allahın görünmeyen ipi Hazreti Kuran görünen ipide biziz Ehlibeyttir diye izah ediyor bunu hangi diyanet mensubundan duyduk. Duyamayız Elbette gerçek Mehdi vardır inşallah yakında gelecektir Yahudiler inandılarda müslümanların önünü kesmek için bir sürü yalancı mehdiler ortaya çıkardılar Diyanet bu konuda yetersizdir ve gerçekleri gizliyor. Bütün insanlığa gelen Aşk ve sevgi dini hala derin devletin elindedir 1400 kusur yıldan beri .
Şimdiki zamana gelince gerçek Mürşidi Kamiller yok denecek kadar azdır olanlarda hala gizlidir çok şeyler değişmiştir onlar meydana çıkmazlar. Hazreti Mehdi geldiği zaman bütün mezhepler ortadan kalkacak bütün tasavvuf erbabı Hz Mehdiye bağlanacaktır inşallah sahtekarlar ortadan kaldırılacak inşallah. selam ve saygılarımla