- 527 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Sanat ve Toplum
Sanat ve Toplum
Sanata ve topluma salt eleştiri yönünden bakmak, hem kısır döngüyü hem de tek taraflı bakış açısını beraberinde getirecektir. Toplumun beğeni ölçüsü, kültürü, gelenekleri, yaşam şekli, gelir düzeyi, dünyaya bakış açısı, inancı, çevresi, genleri gibi birçok faktör sanatın toplum üzerinde ki etkinliğini göstermektedir.
Geniş bir alanda zuhur eden sanatın kolları, toplumun damarlarında girift halde yerini alır. Tam olarak kritiğini yapma imkânı da vermemektedir aslında. Daha çok bizi sorularla karşılayan bu alan, kime göre, neye göre, hangi şartlara göre türünden onlarca soruyla muhatap eder. Sanatçının hali melali, sanatın yaygınlığı, zanaata varıncaya kadar evrimleşerek yol alması bize önemli ipuçları verir. Kapsayıcılığından kaynaklanan kabul edilme ve edilmeme hallerini daha aleni yaşamaktayız. Belli başlı daha çok kabul görmüş alanlar üzerinden, olayı kritik etmek en doğrusu olacaktır.
Sanatı, beğeni ölçütlerinin sınıflamasından ziyade, daha çok topluma dayatma, reklam üzerinden bir -sürü psikolojisi- oluşturma tabii ki imkânlar ve ulaşılabilir vasıtaların olması gibi faktörler etkilidir. Popülerlik gibi bir alanın doğal veya yapay şartlarla oluşmasını da gözlemlemekteyiz.
Sanat, insanı olgunlaştıran insana değer katan, insanı incelten, yontan, daha keyifli, daha kaliteli bir hayata taşıyan bir olgudur. Tarihi konaklara girdiğimiz zaman atalarımız için ne ince ruhlu, zevk sahibi insanlar olduklarını söylediğimiz zamanlar çok olmuştur. Sanatın yanında algılarımızı, bakış açılarımızı geniş tutmalıyız. Sanata karşı ön yargılarımızı kırmalıyız. Olaya şöyle bakmalıyız. Parayı önceleyen işlerle meşgul olunursa para büyür, kültür ve sanatla uğraşılırsa insanın ruhu zenginleşir. Eleştirmeden ve yargılamadan, iyi bir arabaya binme ile iyi bir dergide yazma olayına bu çerçeveden bakmak gerekiyor ne dersiniz?
Olgun, tevazu sahibi bir insanla sohbet etmek nasıl ki bizi mutlu ediyorsa, sanatkâr bir insanda bizi dedikodudan, boş işlerden alıkoyacak demektir. Bilginin, insanı yetiştirmenin önemli görüldüğü toplumlarda sanatkâr gerçek değerini bulur. Savaş ve kargaşa hali, sanatın ve sanatçının en büyük düşmanıdır. Bir yerde sıkıntısını önceleyen insan, sanatı daha arka planda tutmakta hatta lüks olarak görebilmektedir. Diğer bir bakış açısıyla sanatla haşir neşir olan insanın kavga ve savaş haline daha az itibar edeceği aşikârdır. Bu hal toplumun bilinçlenmesi noktasında katalizör görevi üstlenip akıl, fikir, şuur üçlemesini daha da sağlıklı çalışmasını sağlayacaktır. İnanç, ülkü, ahlak, dava ve daha geniş anlamda insaniyet ve hümanistlik gibi kavramlar daha tercih edilir hal alacaktır.
Sanatın ve sanatçının korunması için, içini tam manasıyla gerçek paydaşlarıyla doldurup, niteliğini artırma yönünde emek verilmesi gerekmektedir. Maalesef günümüzde nasıl ki özgürlük kelimesine sırtını yaslayıp, büyük savaşlar planlanıyor ve uygulanıyor, sanat kavramı da ideolojik saplantılara malzeme yapılabiliyor aynı zamanda. Sanat adı altında ahlaksızlık yapma, toplumu yozlaştırma gibi konulara şimdilik girmek istemiyorum.
Zaman içinde su misali yol alırken boş geçirilen zamandan çalarak elde ettiğimiz küçük zaman dilimlerinde ki sanatsal aktiviteler bile kendimizi bulmamızda, bizi motive etmede, hayatımızı daha da kaliteli ve yaşanılabilir kılmaktadır. Sanat, kültür, edebiyat gibi alanlardan elini eteğini çekme eğiliminde olan insanlar nedeniyle, toplum gün geçtikçe sığlaşmaya başladığını görmemiz gerekiyor.
İnsani ve vicdani çerçevede her tür sanat faaliyeti teşvik edilmeli ve birileri tarafından icra edilmelidir. Toplum dinamiklerini hareketli tutma adına gerekli bir alandır sanata ayrılan alan. Ama her türlü hüner önemli olmasına önemlidir de dümen ve istikamet daha da önemlidir. Bunu da unutmamak gerekiyor.
İlkay Coşkun
20.01.2016
YORUMLAR
Beyin loblarıyla sanatsal yaratının açıklanabilir biyolojik bir açıklaması var... Üstelik oran olarak düşük olduğu gerçeği de...
Öyle olunca bu farklı yapıdaki fertleri 'gelişmiş toplumlar' çok erken fark edip ilgili alanda yetiştirmeye çalışırken... bizim gibi 'düzene uygun kafalar nasıl yetiştirilir' mantığının eğitimin odak noktasına oturtulduğu toplumlarda bu ayrıcalıklı çocuklar değerlendirilemediği gibi, sıradanlaştırılmaya çalışılmakta, farklı algıları aşağılanarak yok sayılmaktadır...
............
"1881-1973 yılları arasında yaşayan Pablo Picasso’nn öğrencilik yıllarında matematik öğretmeniyle aralarında ilginç bir sorun yaşanıyormuş.
Picasso, matematik dersinde ne zaman”4” sayısı ile karşılaşsa, “4”ü öne doğru fırlamış bir burun olarak gördüğünden hemen geri kalan uzuvları da çizmeye başlıyormuş. Böylece matematik dersinde çözmesi gereken problemleri yarıda bırakıp “4” ile uğraşıyormuş.
Öğretmeni onun bu davranışına ne yaptıysa engel olamamış. Her seferinde Picasso, bunu yapmak için dayanılmaz istek duyduğundan ve gözünün o anda başka hiçbir şey görmediğinden bahsediyormuş.
Hayal gücü oldukça geniş olan bu öğrenci, ileriki yıllarda yaptığı büyük eserler sayesinde sanat tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur."
2000'li yıllarda biz bunu hâlâ aşamadığımız için olsa gerek farklılıkları reddettiğimiz gençlerimiz kendilerini ifade edecekleri yer arayarak yurt dışına gidiyorlar ve biz 'beyin göçünde' liste başındaki ülkelerden biri olma 'başarısını' koruyoruz...
Dinin yanlış öğretilmesi, Kuran'da olmayana birçok şeyin 'din' diye dayatılması toplumumuzda 'sanatın' ( yaratıcılığın ) geri kalmasının nedenlerinden biridir... yaratılıcılık sözcüğünü bile 'şirk koşmak' olarak algılayan bir zihniyete bunları anlatmak da imkansiz elbette....
Toplumumuzun geldiği yeri ve gideceği noktayı 'sanat'a ( yaratıcılığa )verdiğimiz değer, böylece o gençlere aralayacağımız kapılar belirleyecek.... Bunun içine 'endüstriyel tasarım' da girer.... 'bilgisayar yazılımcılığı' da... 'desinatörlük' de...
Üzerine çok şey yazılacak derin bir konu... Değer verip işlediğiniz ve bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederim İlkay Bey...
Saygılarımla...