- 1354 Okunma
- 4 Yorum
- 3 Beğeni
Sokak Kitapçısı -3-
"Kafka’nın Davası neyse benim de davam çocuklarıma bir lokma ekmek götürmekti." Sohbet ettiği müşterisine son kullandığı cümlesinde aynen böyle diyordu.."Her dönüşüm bir başlangıçtır." Her ne kadar böcek olmak istemesem de..Kendi kendine gülesi geldi.En çok sattığı yazar Kafka olunca her konuşma ve kelimede onu anmasa olmazdı.Hatta çoğu kez dua bile ediyordu. Bulunduğu mekanın arkasındaki demir parmaklıklara bir levha asmış ve üzerine de şu beyiti yazmıştı.
Okumak hayat verir,derman olur hem ruha
Acımak gerekmez mi? okumayan güruha
Dünya Klasikleri hep tercih edilen kitaplardandı. Tolstoy’un "Savaş ve Barış" ,Dostoyevski "Suç ve Ceza", Balzac "Goriot Baba" ... Yere serdiği sergisini her sabah dizerken ettiği dualar arşa değerdi. Gölgelendiği ağaç bile sanki ona acımış ta duasına icabet ediyordu. Hatta gölgesini ardından yavaş yavaş getiriyor ve istediği yerde duruyordu. Keyfine diyecek yoktu.Evinin tenceresi kaynıyor ve yarına kitap alacak parası da kalıyordu. Allah’tan daha ne isterdi. Üniversitenin girişine açıyordu sergisini.Yaklaşık iki aydır açtığı sergisinin müdavimleri bile oluşmuştu.İlahiyat fakültesi Dekanı,Tıp Fakültesinden Proflar falan filan...İçten içe havalara girmeye bile başlamıştı.En çok sevdiği müşteri tipi de kitapları yerden alıp tozunu sildikten sonra bir kaç sayfa okuyup:
"Amca bu kitap ne kadar " sorusunu soran ve kitabı alanlardı.Bir çok öğrenci grubu ise serginin yüzüne bakmaktan imtina ediyor dönüp bakmıyorlardı. Baksalar sanki kıyamet kopacak. Kitapla aralarındaki bu mesafe nedendi? Gençler şu cep telefonlarına ve kulaklıklarına verdikleri ehemmiyetin onda birini kitaba verseler allameyi cihan olurlardı. Bu durumu garipseyenler bile vardı.Doğunun en büyük şehri olmasına ve şehrin bağrında üç tane üniversite olmasına rağmen sokak kitapçısı olarak şehirde tekti.Bulunduğu yöre itibariyle çok alışılagelmiş bir durum değildi bu.Bir çok arkadaşı onu yadırgamış nasıl yapacaksın? sorusunu sertçe sormuşlardı.Ama bu onlara hiç aldırmadı.Yavruları ve sevgili eşi aklına geldiğinde burnunun direği sızlıyor ve gayreti bir kat daha artıyordu.
Özdemir Asaf’ın pembe kapaklı "Dokuza kadar on" isimli kitabını alan kızın
"Bu ne kadar dı?" Sorusu ile kendine geldi.Satarsa o günkü ilk siftahı olacaktı.İçinden duasını okuyup besmelesini çekti.
"On lira" dedi.
Almakla almamak arasında kalan kıza bakarken kendi kızı aklına geldi.Gayriihtiyari olarak;
"Paranız yoksa alın sonra verirsiniz" dedi.
Beklemediği bu cevabı alan genç kız;
"Hayır olmaz öyle şey,siz burada emek veriyorsunuz.Parayla aldığınız şeyi ben bedava nasıl alırım" dedi.
"Yanlış anlamayın ben de üniversite okudum.Öğrenciliği çok iyi bilirim. Paranız olur olmaz babından. O yüzden dedim.
"Amca bu kadar sıcak tavrınıza karşılık bende açık konuşayım cebimde beş liram var olur...cümlesi daha bitmemişti.
"Tabi ki olur hemen poşet vereyim koyun" dedi ve aldığı siftah parasını cebine koydu. Müşterisini uğurladı. "Allah’ım ne olur beni mahcup etme " diye içten niyaz etti. Tek sıkıntısı gökyüzüne toplanan bulutlardı.Hatta bir iki çise yüzüne değmişti.Kitaplar ıslanırsa mahvolurdu.Naylonu hazırlamaya kalmadan yağmur hızlandı.
Devamı var
YORUMLAR
Güzel bir öykü okudum.. Kaleminize sağlık.. Okumaya ve okutmaya yöneltmek için güzel bir adım olmuş.. Devamı gelir inşallah.
SelimADIM
Bu yazınızla beraber 1 ve 2. bölümleri de okudum. Çok beğendim, akıcı ve güzel bir anlatım. Devamını da okumak nasip olur inşallah.
Emeklerinize sağlık
Saygılar