- 400 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tarihi Olan İlahi Adalet 9
Kaynak suyu 6 türlü sirkülasyon içinde olmakla kesikli-sürekliydi. Bu kesikli sürekli durumu içindeki ileri ve geri etkileşmeli eylemler çevrimi, yalıtımlı sürecin iç belleğiydi. Ama bu oluşum sonsuz ve mutlak değildi. Ne var ki sonsuz olmayan bu haliyle de kendi kendisini başlatan ve kendi kendisini durduran (öz yineli-rekursif süreç olmakla) otomatik süreçlerdi.
İlk üretim hareketinin sosyo toplum içinde nasıl bir zorunlulukla çevrim olduğunu çok kes, çok yerde ve yukarılarda anlattım. Yalıtım içindeki çevrimim kendisi yalıtımın iç nedenidir. Kendisi neden olan iç durum dışta kendisine sağlatmaydı. Sonra da üretim hareketiydi. Böylece kendisi neden olan dıştaki sağlatıcı durumun üretim hareketi üzerinde nasıl bir eylemlerle kendi kendisine neden olduğu hep belirtildi.
Tıpkı kaynak suyunun yağmura neden oluyordu. Yağmura neden olan kaynak suyu da yağmur nedenle kaynak suyu oluyordu. Kaynak suyu neden yağmur sonuçsa tersten tekrar eden çevrim sonuçla yağmur neden kaynak suyu da sonuçtu. Kaynak suyu sürecin ve yağmurun hem ileri yön akış beslenmesidir. Hem de yağmurla geri yön, kaynak beslenmesidir. Akışı devam ettiren beslenmesidir. Demek ki bir çevrimde hem ileri yön akış belenmesi vardır. Hem geri yön akışı devam ettiren süreç beslenmesi vardır.
Hem ileri yön beslenmeli salınımların hem geri yön beslenmeli salınımların aynı zamanda da bir modülasyon taşıyıcı genlik dalgalı salınımlar olduğu unutulmasın. Yalıtımlı ortam içinde baş ve son bilinir. Bellidir. Bu nedenle yalıtımın içi determinedir.
Düzenli determine nereden geliyordu? Dış dünyanın az bir kısmı genel bağıntı ilişkisinde kopmakla yalıtım içinde kalan durumdu. Yalıtım içinde kalan o hali ile yalıtım içinde çevrime başlamakla bu kısım baş ve son olmaktadır.
Yani yalıtım içinde baş ve son bilinmektedir. Çünkü yalıtım içindeki baş ve sona etki edecek nedenler yalıtım dışında kalmıştır. Ve yalıtım karantina altındadır. Kısaca siz, yalıtım içinde kolay kolay değişmeyecek olan, bir baş ve sonla baş başasınız.
Bu nedenle yalıtım içinde modüle edilen ileri yön hareketli nedenle çevrim ilerinin (daha ötesi olmayan yalıtımlı yapının) yağmur ya da yağış bilgisini taşımaktadır. Yağmur ya da yağış ta geçmiş zamanın inşası olması nedenle kaynağı (başlangıcı) oluşma bilgisini taşır.
İşte bu özel bağıntılı yalıtım bilgisi; "kendisini bilen, kendisini duyan bir bilişle, bilişti bir ruh hali durumdur". Bir tür adresli çevrimlerin oluşumu, yalıtımlı yapı içindedir. Bir yapının bu tür davranışı o yapının edimsel ruh halidir.
Kaynak suyu bir potansiyeldir. Akan su, bu potansiyelin kinetik enerjiye dönüşmüş olan şeklidir. Kaynağındaki potansiyel enerji akan su ile kinetik enerjiye dönüşmüştür. Bir engel karşısında (bent-baraj gibi bir engel karşısında) biriken kinetik enerji ya da yığılan, akan kinetik enerji de yeniden bir durgun durumla “durum enerjisi dediğimiz potansiyel enerji” konumuna geçer.
Yani potansiyel enerji akan kinetik enerjiyle, akan kinetik enerji de bent gerisinde biriken potansiyel enerji ile kendisini bilir. Potansiyeli oluş ileriyi de geriyi de bilir. Akacağını ve barajda potansiyelli olacağını bilir. Yalıtım içinde önceyi ve sonrayı bilir. Dahası akarken, barajdayken, buhar enerjisi olacağını da bilir.
Akan su; kinetik enerjisiyle, kendisini devam ettiren potansiyel enerjinin buhar durumu bu iki enerjilerin yeni bir erke şeklidir. Eğer potansiyel enerji değişmeseydi; biz akışı, barajda birikmeyi, buhar olmayı, yağmuru, seli, erozyonu vs. görmeyecektik.
Dahası bunların her biri üzerine bindirilen dataları (enformasyonu) modüle etmeyi hiç görüp bilmeyecektik. Yani kayık olmayacaktı. Kayık yüzmeyecekti. Biz olmayacaktık. Bu, akan enerjinin ne tür büyüleyiciliklerle dolu olduğunun temel bir göstergesidir. Hayat işte bundan ötürü vardı.
Buhar yine bir başka potansiyel durum olan bir başka enerji salınımı içindedir. Yağmur bir enerji şeklidir. Yağmurun emilip yeraltı kaynak suyuna dönüşmesi yine potansiyel bir hareket enerjisi olmakla enerji kılıktan kılığa girer. Ve bu çevrim esnasında birçok akıl almaz süreçler yaşanır. Tıpkı sosyo toplum çevrimli kolektif üretim hareketinde olduğu gibidir.
İşte üretim hareketi de içinde kâr, kredi, finansman, ticaret, kur farkı vs. olmadan başlamıştı. Üretim öz yineli ve insan özneli süreçlerle başladı. Tüketimle başladı üretimle bitti. Üretimle başladı tüketimle bitti. Biten ve kendisini sürdüren bir devam ettirişle, enerji çevrimiydi.
Sömürü ve asalak olma mantığı; üretim hareketi içinde kendisini devam ettirmek için üreten süreci yapay durumlara bölmüştür. Bu yapay durumlar finans, para, kredi, ticaret, kâr, enflasyon, sübvanse, özelleştirme gibi her biri bir asalak olucu durumlardır.
Sağlatan üretim ilişkisi üretimle; üretim hareketi, takas ve mütekabiliyeti çevrimlerle kendisini devam ettirdi. İşte bu kendisini devam ettirişle kesikli durumlar üretim hareketini “yöneten molekül süreçleriydi” Sistemin kendisini yöneten molekül süreçleri; kâr, ticaret, enflasyon, kredi, özelleştirme vs. gibi asalak olmayı yöneten molekül süreçlere dönüştürülmüştür. Yani üreten sistem sahipliğe ve kâra göre ayarlanmıştır.
Oysa üretim hareketi bunlar olmadan da olması hiç gerekmeden de başlamıştı. Üretim kâr mar olmadan kendisini devam ettiren çevrimlerdi. Nitekim binlerce yıl bunlar olmadan böyle bunlarsız sürmüşlerdir. İşte kolektifin kendisini başlatıp devam ettiren ve geri beslenmesini yapan bu taşıyıcı dalga salınımları üzerine asalağın (efendi El’in) kendisini modüle etmesiyle, kolektif sistem “asalaklığın yöneten moleküler hareket süreçlerine” dönmektedir.
Üretim hareketi bunlarsız başlardı ama üretim hareketi olmadan bunların ne sömürü ne para ne kâr ne ticaret ne enflasyon ne bile banka olmaları asla olası değildir. Unutmayın ki sömürü ve buna bağlı her tür ahlaki norm kuralları olan yargı anlayışları, adalet vs. bu ajanlarla ortaya çıkıyordu. Bu ajan faktörler üreten kolektif çevrimin içine " El’e göre olmanın kendisini enjekte etti. Böylece El de köleci sisteme kendisine göre olanı mantık ve meşruiyet olarak söylüyordu".
Nasıl tüm olgu olay süreç ve sistemler, zaman geçtikçe belirirler. Yani süreç yaşandıkça o sürecin olumu ve olumsuz oluşları ortaya çıkar. Olgu ve olaylar da özel bağıntılı yalıtımlı sistemlere göre olmakla belirirler. Bu nedenle süreç ve ileri olan; geçmişle anlaşılır. Süreç geçmişteki belirene göre karşıtı olan belirsiz durumla aynı anda bir arada olmaya eğilimledir.
Üretim hareketi içinde belirir olan "çalışmayan yemez" demekti. Belirsizle olan durum da "çalışmayan yer" demekti. Yani belirsiz olan, çalışmayanın yemesi olandı ki bu asalaklıktı. Asalak ajan olmayı tasavvur eden özne yapılar, taşıyıcı salınımlar üzerine yapacakları bu tür modülasyonlar ile süreci enfekte edebilirlerdi.
Örneğin kolektif sistemin aktif belireni nedenle pasif olup etkin olmayan "çalışmayan yer" gibi durumları arkadan dolanarak mal sahibi lütfeder. Mal sahibi takdir edere çevirirseniz bu "çalışmayan yer" olur. Sizler bu algıyı söyleye söyleye söylenenin öznel bir meşruiyetini ortaya koyarsınız. Sonra da aktif olan belirimin yerine bu pasif belirimi koyarsınız. Bu durum geçişen, yerine konan ajan algıdır. Bozucu etkileriyle ortaya çıkar.
Kolektife göre aktif olmayan bu yapay modülasyonla sizler olan durumlara baktığınızda; pasif modülasyonları aktif olan ana beliricilerle birlikte eşletirsiniz. Aktifin bağıl eylemleriyle algılanan her bir pasifleri siz, gerçek sanırsınız. Halbuki bardağı mürekkepli su ile gördüğünüz için bardağı da mürekkepli su renginde görürsünüz. Mürekkepli su gibi pasif modülasyondan ötürü siz pasif modülasyonu aktifmiş gibi algılarsınız.
Üretim hareketi zorunlu bir sağlatma olması nedenle; arz-talep değildir. Yalıtım dışta olana göre tanımlıdır. Dışta ne var? Enerji var. Potansiyele göre akışlı var oluş var. Yalıtımın içi dışta olup ta içte olmayanlarla eksiktir.
Siz dışta olan bu tanımla sınırlı bir eylemli ve yönelimlisiniz. Siz yalıtım içinde bu kabil belirlenimler içindesiniz. Dışın basıncına yönelen ya da dışın basıncından kapanmaya doğrusunuz. Sizin isteyip istememenizi sormazlar (isteğinize göre arz yoktur). Dışarı sizden ve bilincinizden (isteğinizden) bağımsız var oluştur.
Üretim hareketini arz talebe indirgemek bilgiyi basit bir akıl oyunuyla karartmaktır. Ben size sunmasam siz acıkmayacaksınız istemeyeceksiniz demektir. Ya da siz aslında aç değilsiniz. Sizde istek te yok ya, ben elmayı gösterdiğim için siz acıkıyorsunuz demekle; bu düşünce üreten hareket bağlamında tümden koftur.
Yalıtılan sınırlı oluş nedenle siz dış dünyada size sunulan (var oluştaki) her şeye değil, belli şeye yöneliyorsunuz. İşte bir akıl oyunu da buradadır. Merak varsa, merakı giderilen insanı sürekli kılamazsınız.
Eğer günde üç kilo besin tüketiyorsanız, etrafta sunum (arz-tavşan) çok diye çevrede tavşan bolluğu sunumu var diye otuz kilo tavşan tüketemezsiniz. Üç kiloluk tüketiminizi yapacak enerjiyi harcamak yerine (doyacağınız bir tavşanı kovalamak yerine) tüketemez olacağınız otuz kiloluk on tavşanı kovalamaya (yemeyeceğiniz on tavşanı kovalamaya-ya da sunuma) boş boşuna enerji harcamak, eşyanın doğasına aykırıdır.
Arz talep gibi kasıtlı ve absürt konturlar üzerine oturtulan üretim söylemi en az dış dünya ilkesi ile olmaya da aykırıdır. Yalıtımlı ortam içindeki düzenli enerji çevrimi yapan sistemdeki enerjinin korunum ve sakınımına da aykırıdır.
En az dış dünya ilkesiyle olmayıp ta en fazla arzın talebiyle olursanız, bu kes de yalıtımlı sistem içinde fazla su içmekten boğulur. Fazla yemekten tıkanır çatlarsınız. Böylesi bir tutum, düzenli yapıyı düzensizlik olan kaosa sürüklemekle, inşacı temel ilkeye aykırıdır.
Dahası 200 litre mazot ile gidip geleceğiniz yola (günlük ihtiyacı tüketip yarın yeniden başlayacağınız yeni bir çevrime) siz; gereksiz yere 70 000 litrelik mazotla yola gidip gelmiş olun. Bu durum zorunlu en az duruma aykırı olmakla; bolluk var diye 70 000 litrelik arz olanın taşkınından boğulursunuz. Mide fesadı gibi oksijen çarpması gibi enerji fesadı ve enerji çarpmasına dönüşürsünüz.
Üstelik 70 000 litre mazotun 1000 km yol boyunca taşınmasının enerji masrafı 200 litre mazot harcanması yerine günlük mazot tüketimini 1000 litrenin üzerine çıkaracağından; enerji harcama maliyeti en kaçınacağınız stratejidir. Ve sizin enerji tıkanmanız ve gereksiz enerjiden boğulmanız olacaktır.
Doğa verili bir sistemdi. Siz de bu verili sisteme göre en az dış dünya yalıtımı içinde; dışınızla zorunlu bir girişme içinde oluyordunuz. Bu nedenle dışta bir tavşan yakalıyordunuz. Bir başkası da aynı nedenle bu tavşanı sizden kapıyordu. Çünkü tavşan sizin bilincinizden sizden bağımsız bir var oluşla; sırf size arz olmayan ya da arz olanın sahipliğiniz değildi. Böyle bir bakış ve algı ortaya koymak daha baştan yanılgıdır.
Eğer siz dıştan enerji sağlama zorunluluğunu inorganiklerden değil de herhangi bir organikten elde eden sağlatımın “ortam uyumu” içine girmişseniz; artık tavşan sizin kaçınılmaz enerji sağlama kaynağınızdır.
Tavşan sizin için değil ama sizin enerji sağlama ve enerji çevrimi yapan var oluklu enerji düzenlenim sistemleriniz tavşandan enerji çevrimi yapma üzerinde modülasyonlarla yüklüdür. Siz tavşandan enerji giderme modülasyonlarıyla yüklenen bir hayatı oluşmakla donanımlısınız.
Bu bir sınırlanmadır. Hem de inorganik yollardan da enerji elde edecekken enerji temininde tavşana bağımlı kalmakla bir sınırlanmaydı. Aslında sırf in organikten enerji temin etme yolu, hayatı bir türden yapardı.
İnorganikten enerji elde edici sentezlemeyi inşa eden "işlev durumlar" ve işlev durumların sentezleri oluştukça; bu organik sentezli işlevlerin kendisi de bir enerji sağlama kaynağı olarak yansıdılar.
İşlev sentezlerin de enerji kaynağı olmakla belirim vermeleri de yeni bir boşluk devim alanı ortaya koymuştu.
İşte tavşan da tavşanı yiyen tilki de böylesi bir boşluk alan devinmesi içindeki donanımla inşa olmaktı. Bu bitmeyen senfoni sebep olacağı sonucundan habersizdi. Ama bu inşa hayatı, eş deyişle enerji akışlı çevrimi zenginleştirecekti. Ve bu çevrimler üzerinde yapılan akıl almaz modülasyon inşaları da yaşama bir anlam aramaya dönüşmekteydi.
İşte bu oyuk alana hapis olan sınırlanmayla artık olup biten duruma siz ben merkezli bakıyordunuz. Bu kusur değildi. Akan yapı olarak böyle var oluyordunuz siz de dünyayı size göre yansıtıyordunuz. Değilse siz yalıtıma bir özel bağıntılı belirimler içinde olmadan, bir var oluşa iyi veya kötü demeniz olası değildir.
Sizin ortama ben merkezli bakışınız, genelin bağıntı durumu değildir. Geneli bağlamaz. Genel sizden ve sizin bilincinizden sizin var oluşunuzdan bağımsızdı. Tüm olup bitmenin, benciliğe göre olduğu anlamına hiç gelmez.
Siz tavşanı tesadüflerle bin bir zahmetle ele geçirmek yerine her an elinizin altında hazır bir durumla olmasını belirten bir durum girişmesinin ilişkisi yapmışsanız; durum bambaşka bir zamanın ilişkisi içinde akacaktır.
Tavşan enerji dönüşümlü akış gereği oluşan inşanın boşluklu alanı içinde başka durumla enerji çevrimi yapma fonksiyonu içinde beliren bir zorunlulukla vardı. Bu zorunluluk, sizden gelen katkı, etki, bilinç durumlu bir zorunluluk değildi.
Yani tavşan ne size göreydi ne sizin içindi ne de size göre değildi. Toprak ta enerji sağlama bağlamında size aykırı değildi. Bir virüs akciğere göre olan boşluk alanın içinde inşa olmakla nelerle sınırlanıyorsa; siz de tavşana göre tavşanın zıttı olan boşluk alanında inşa olmakla, kendinizi toprağa göre enerji çevrimli olmaktan sınırlanmıştınız.
Doğada klorofil, kloroplastlar, mitokondriler gibi tek bir alan oyuk hareketi ile uyumlu, enerji çevrimli işlev durumlar vardır. Işıkla suyu ayrıştıran işlev yapı, ayrışmış iyon hareketini yağ olarak vs. sentezleyen tekil işlev yapının boşluk alanına, mitokondri gibi yağ yakıcı enerji açığa çıkarıcı işlev denk geliyordu.
Aslında her bir işlev durum, diğer bir işlev durumun zıddı belirimle boşluk alan devinmesi içinde oluşup birbirine zorunlu bir denk gelişti. Üst taraf, kendisinin zıttı olan alt tarafıyla nasıl beliriyorsa; birleşen yapının alt tarafı da (zıttı da) çözünen, parçalanan yapı olmakla başka bir işlev durumla beliriyordu.
Yani su gibi karbondioksit gibi molekül sentezleri, sentezlemenin zıddı olan klorofil işlev duruma dönüşmekle parçalanan ya da parçalayan işlev, oluyordu. Sentez iyon hareketlerine parçalanıyordu. (Klorofil işlevlerde).
Parçalanan yapısalcılar zıt durumla ve envayi tür sentezci işlevle yeniden ve başka şekilde örneğin yağ asitleri gibi örneğin gliserin gibi birleşiyordu (işlev kloroplastlarla).
Yağ gibi sentez proteinler parçalanma, çözülme olan zıttı durumla ancak mitokondri gibi zıt işlev durumun yeni bir boşluk doldurma "alan etkili göreviyle" söz gelimi kas enerjisine çevriliyordu. Burada görüldüğü gibi birinin "zıt alan boşluk devinmesi" içinde bir başkası "alan etkili işlev" durumla yeni bir varoluş belirme vermektedir. Suyun olmadığı yerde doymanın (kanmanın) belirmesi gibi.
Birbirinin zıddı olan belirmelerle ortaya çıkan bu durumlar; zıtların birbirini çekme yasası gereği bir araya gelen birbirinden eksiğini tamamlayan veya birbirinin eksiğini tamamlayan süreçler entegrasyonuna dönüşüyordu.
Tıpkı sosyal oluşlar gibi.
Tıpkı toplumsal oluşlar gibi, üreten hareketler gibi. Ya da tıpkı sosyo toplumsa üretim içinde oluşlar da tıpkı işlev durum entegrasyonları gibiydi. Av esnasında bir kişinin hareketi diğerini tamamlıyordu. Ağaca çıkamayanı ağaca çıkan tamamlıyordu. Hızlı koşamayanı pusuya yatan tamamlıyordu. Gözü gören, gözü görmeyenin karanlıktaki hareketleriyle ikame oluyordu.
Birleşen bu yeni enerji deposu yağlar, yeni durum oyuk hareketi olmakla; klorofille tamamlanamıyordu. Bu boşluk alan yeni bir zıt durum inşası ile doldurulabilirdi. Ve yeniden parçalanıyordu. Ya da mitokondri gibi bu tekli işlev durumlar birbirine denk gelen karşılanmaların çekme itmesi nedenle bir arada bağıntılarına dönüştü.
Görmeyen işitmek zorundaydı. İşiten görenin yanında iyi işitmesiyle vardı. İşitmeyen koklamak zorundaydı. Koklayıp işitip görmeyen manyetik olarak algılamak zorundaydı. Belirimin var oluşun, yansıma ve zıtlarla var olmanın yasasıydı bunlar. Biride hem işiten hem gören hem koklayan olmakla bunların tümü bir entegrasyondu.
Zorunlu olarak zıttı ve yansıması olan bağıntı durumları entegre eden yapılar; bir üst enerjili çevrimi olan enerji bant seviyesindeki süreç durumların enerji bant seviyesi yalıtımlı yeni bir yansıma ve zıt bağıntı işlev durumları içine geçmek zorundaydılar.
Tekrarlarsak bu oluşumlar var oluşun, akışın, kesikli sürekli durumları içinde olması ile olgu ve oluşlardaki süre durumların yasasıydı. Klorofil enerji bandı içinde mitokondri olamıyordunuz. Lityum atomu içinde alüminyum enerji bant seviyesiyle işlev durum olamıyordunuz. Atom ve moleküler de polimerler de enzimler de hücre de doku ve organlar da sosyo toplumlar da böyle zıt ve yansıma işlev entegrelerle oluşuyordu.
Kişi bazlı işlev durumlar, kişi-kişi ilişkili birbirini tamamlayan yeni bağıntı girişmeli işlev durumların entegrasyonuyla sosyal işlevli ilişki durumlu yepyeni bir "enerji bant seviyesini" ortaya koyuyordu. Bu seviye asla tek kişide yoktu.
Sosyal entegrasyonlu işlev durumlar da yeni bir üreten işlevle toplum entegrasyonlarını ortaya koyuyordu. Hele toplum entegrasyonlu "enerji bant seviyesi" kendisini oluşan kişi yüklere akıl almaz bir enerjinin sinerjisi yüklemesiyle kişileri davrandırır oluyordu.
Toplum dışında bir kişinin böyle bir sinerji ile davranması olanaksızdır. Tıpkı atom olamayan yapının atom gibi davranamaması da böyledir. Tıpkı hücre olamayan bir işlev organelin hücre gibi davranamaması da bundandır. Enerji bant seviyeleri entegrasyonundadır.
Toplum dışında değil toplum içindeki bu kişi kolektif enerji seviyesiyle üreten kişiydi. Üreten emeğinin sahibi olan kişiydi. Sonuçta bunların tünü iç dış ortam uyumlu olmakla içe dışa karşı duyarlı sorumlu bilinçli ve mecburen uyumlu olmamızdı.
Bu mecburiyetin bilinci olan entegre enerji seviyesiyle varsınız. Ve yarın yine beslenecek olmanız nedenle çevrimlisiniz. Tavşanı elinizin altında bulundurma durumu içindeyseniz; tavşanın uyum ve oluşma yasalarına göre olacaktınız. Böylece siz bu yasalarla tavşana bir hizmet bir emek katarak üretirsiniz.
İşte bu durum meşruiyetle meşruiyetsizliği belirliyordu. Doğada değil ama sizin gibi entegrasyonların “öznel anlamasıydı”. Siz size göre olan bu anlama içindeydiniz. Size göre olan bu öznel anlayışla siz, tavşanı sizin elinizde kapıp kaçmanın meşruiyetsiz iliğini ortaya koyuyordunuz. Şunu da belirteyim. Tavşanı üreten bilinci tekil bilinç gibi sundumsa da bu doğru değildir. Anlaşılması için konuyu, tekil hikâye biçimiyle anlatım.
YORUMLAR
beyin fırtınası yapmak yine yazının ve kalemin üretkenliğini arttırıyor bu bağlamda kutluyorum hocam.
saygılarımla, efendim.