- 832 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-YEDİ TEPE BİR CİHANA BEDELDİR O DEM-
...Yahya Kemal/Necip Fazıl...
Edebiyatımızda üstat payesiyle anılan hiç kuşkusuz iki etkin isim. Genel olarak radikal sağ yapıların bayraklaştırdığı isimler olarak görünseler de farklı seviyede şablon kestikleri söylenebilir.
Yahya Kemal milliyetçi/muhafazakâr bir yapıda Necip Fazıl ise daha İslami/Osmanlıcı bir çizgide görünecektir. Hakim Kemalist/devletçi seçkinci söylemler karşısında yek vücut görünmeleri ise aldatıcı olmakta haliyle. Karşıt bir kesime göre burada görünenler ayrışabilmekte hani.
Yahya Kemal yer yer mizahi bakıştan da faydalanan estetize edilmiş bir gelenekçiliği temsil ederken Necip Fazıl hiciv koridorunu işleten polemist yapısıyla biçimde de farklılık arz edecektir.
Cumhuriyet döneminin eski/yeni siyasal karşıtlığı içerisinde sahip olduğu formasyon geleneksel derinliğiyle en güçlü sanat dalımız şiir üzerinden diyalektik karşıtını belirlemiş görünmektedir. Ancak dediğim gibi yüzeydeki bir tür Osmanlıcılık çok temel bir farklılaşmayı da sahnelemektedir.
Yahya Kemal merhum 1884 Üsküp doğumludur. Osmanlının eski haşmetinden uzak ve fakat sahip olduğu kudret ve hudutları kollamaya çalıştığı bir evrede yükselme devrinin hatıratını yaşar ve yad eder.
Bu konuda, "Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum, Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum, Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melâl, Gezdim o yaşta dağları hulyâm içinde lâl, Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını, Duydum akıncı cedlerimin ihtirâsını" dizeleri ne de güzel rehberlik eder bizlere.
Edebiyat tarihçisi Beşir Ayvazoğlu’nun iki ayrı biyografik eseri isimleriyle aslında ünlü edebiyat adamımıza dönük bir tanımlama da getirmektedir. "Eve Dönen Adam" 1912 Paris dönüşünü izleyen yıllarda bin yıllık bir coğrafi temelli Müslüman Türk tarihi çizgisini içselleştirmek suretiyle anlatısına yedirmesini simgelerken;, "Bozgunda Fetih Rüyası" ise çöküş yıllarının Üsküp ve Balkanlar ortamında, bir filmde sinemasal bir dille anlatılan kahramanın geriye dönüşleri misali durmaktadır.
Buna karşın Necip Fazıl, Yahya Kemal’in aksine önemli ölçüde tek parti döneminin jakoben laisizm politikasından beslenen bir kavga ve polemik dili geliştirir Osmanlıcı söylemlerinde. Ve bu yapısıyla ülkemizde son dönemin siyasi yapılanmasının üslup ve söylemlerini de tetiklemekte ve hatta belirlemektedir. Elbette sıra dışı bir edebi kudret ve ender bir zekâ ve muhakeme adamının varlığını duyumsamakla birlikte.
Beri yandan Yahya Kemal’in her ne kadar "Ne harâbî ne harabatiyim, Kökü mazide olan âtiyim." dese de, gelecek tasavvuru ve kaygısından uzak görünen bir nevi maziperest duyuş ve duruşu karşılar okuru. Ne ki, biçimsel düzlemde mimari, estetik temele oturacaktır şiir ve nesri. Necip Fazıl merhumun aksine bir kavga ve polemik dili görülmez üstatta.
Şu kadar ki, bu "tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır" misali üslup inceliği ya da edebiyatın edep köküne sadakat bir orkestra şefi edasıyla şairin erken cumhuriyet/geç Kemalizm evreleri arasındaki kırılma ve fay hatlarında devrinin aydın camiasını bir edebiyat büyücüsü şeklinde tabir etmekte beis görmediğim biçimde bir tür hipnotize etmesini de mümkün kılacaktır.
Bu değinmemi teyit eden Yahya Kemal değerlendirmelerini Nurullah Ataç ve Sabahattin Eyüboğlu gibi devrinin etkin özleşmeci, modernleşmeci yazarlarının kimi yazılarından bulup çıkartmakta imkân dahilindedir. Hani derim ki, Osmanlıya mesafeli ancak Yahya Kemal’de Osmanlıya karşı yakınlık, sıcaklık duyan bir aydın muhit karşımızdadır o dem.
Şimdi sorarım sizlere, şair cumhuriyete ve inkılaplara karşı felsefi reddiyeler yazsa ve bu tip eleştiri yazılarıyla Osmanlıcı bir çizgi geliştirse öylesi bir sempati halesiyle kuşatılır mıydı acaba?
O kadar ki, aynı çevrelerde Necip Fazıl’ı antipatik kılan da tam olarak budur kanımca. Çok da duydum demeyin hemen canım! Ne söylediğimiz kadar nasıl söylediğimiz hususunun da hiç mi bir değeri yok?
Diğer yandan Yahya Kemal’de mitolojiyle de bezeli bir Akdeniz perspektifi karşılar okuru. Binlerce yıl boyunca nice medeniyete, ticaret kolonisine, imparatorluğa havza ve hinterland teşkil eden o muhteşem coğrafyanın farkındadır üstat. Tabi beraberinde sorulabilir de: 16’ıncı asırdan sonra kıtaların ve okyanusların aşıldığı ve hatta arşınlandığı emperyalist gelişme çizgisi hakiki bir uygarlık modeli getirdi mi insanlığa?
Öte yandan Yahya Kemal’de Anadolu’nun coğrafi ve jeopolitik konumuna bağlı tarihsel derinliği ve kültürel zenginliğini verimli biçimde okumaya daha müsait bir iklimden söz edilebilir de.
Nihayet bana öyle geliyor ki, Yahya Kemal ülkemiz için dünden bugüne ciddi bir imkân potansiyeline sahipken böylesi bir olanağa Necip Fazıl tarafından şüphesiz muhakkak surette kendisine bağlı olmaksızın baraj konulmuş bulunmaktadır.
Garip mi? Ne dersiniz? Elbette insanların yapısal farklarını ve dönemsel hudutları hiçe saymamakla beraber söylüyorum bunu.
Demem o ki, Yahya Kemal’in devri üzerinde sağladığı psikolojik etki itibarıyla sanatsal kudreti ve doğurduğu etkileşimler üzerinde bugün dahi durmak ve nasiplenmek mümkündür.
L.T.
YORUMLAR
Bende Yahya Kemalin kalemini çok seviyorum pek çoğumuzda "Sessiz Gemi" şiiriyle biliriz ne çok iz bırakmıştır birçoğumuzda. Her ikisi de güzel ve usta kalemler her ikisinden de nasiplenmek mümkün aslında üzerinizde bıraktıkları etkiye göre değişir tabi bu durum.. Kaleminize sağlık
levent taner
Güzel yüreğinize elem, dert, keder değmesin dilerim ki
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
levent taner
Güzel yüreğinize elem, dert, keder değmesin dilerim ki
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...