- 1303 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİR ÜZERİNE GENEL BİR BAKIŞ
Şiir üzerine söyleyeceklerimiz, ne ilk nede son olacaktır. Konuşma, düşünme, ifade edebilme insanlara özgüdür. Konuşma insanlara has olduğundan, daha güzelini arama devam edip gidecektir. Şiir sanatı ve şiir insanlık kadar eskidir. Aristo dan bu yana poetika ların olduğu bilinmektedir.
Şiirle uğraşanlar, şiir severler, güzelliğin müntesipleri ne yaptıklarını ne ile uğraştıklarını açıklamak isteyecekleri gibi bunu laf ebeliği olarak da görenler olacaktır. Oysa alanı geniş tutmak, ürünün hatta edebiyatın tüm yönleriyle ilgilenmek şairin gücünü, ufuk genişliğini göstermez mi. Tarihlerini kültürlerini, medeniyetlerini tanımayanların eserlerinin ne kadar kendileri oldukları tartışılır. Sanat, edebiyat, düşünce tarihi, verilen eserler kendine mutlaka bir referans arar. Kültür alt yapısı kendi özünün dışına dayananlar, kökleri başka yerden gelenler, beğenmediklerini hor görecekler, yıkmaya çalışacaklardır. Yaptıklarına yenilik deyip duracaklar, marifetsizliklerini marifet zannedeceklerdir. Şu anda ve bazen, divan şiirine yapılan haksızlıklar gibi. Oysa bu yazımızda biz bile yeniliği savunmaktayız.
Sanat dallarının birbirinden etkilenmediklerini söylemek tutarsızlık olur. Müzik resim, roman mimarlığın yanında şiirin yanında kendine has, naif yönlerinin olduğunu görüyoruz. Şiir muhabbettir mayası sevgi olan, insanları birbirine çeken şeydir sevgi. İnsanoğlunun en çok muhtaç olduğu değer. Karşılıksız yada karşılıklı, Tüm ademoğlunun peşinden koşturduğu, uğrun uğrun aradığı şey sevgi, muhabbet.
Merhamet, sevgi ve aşkın dışındaki diğer duyguların kin, nefret, hiciv, küfür vb ile övünmenin bile fıtri olmadığını ( bu duygularla insani hayat inşa edilemeyeceğini ) söylemek doğru olur zannederim. Kaldırımlardaki, kahvehanelerdeki, stadyumlardaki, sinemalardaki, köşebaşlarında oturmuş yada ayakta yığın yığın kalabalıkların aradığı tek şey sevilmek, evet sevilmek ve takdir edilmektir. Ama bu sevme şeklinde tezahür eder. Kendilerini tek tük parklara atan yaşlıların çoğu bu savaşın yenilmişleridir. Huzurevleri mesela Genç nesillerine sevgiyi aşkı şiiri anlatamayanların, bundan korkanların sonu. Yalnızlığın bir tarafa atılmışlığın adı huzur evleri. Huzur vermeyenler huzur alamazlar. Sevgi vermeyenler sevgi alamazlar. Bizim anlayışımızda huzurevleri yoktur aslında.
Her şeye aşık olunamayacağı gibi her şeyde sevilemez. Sevmek cevheri ruhu, konularını ve alanlarını ilgilendiriyor. Şair uç noktaları yaşadığından içinde bulunduğu duruma karşı esnek davranmamız gerekiyor ve gerekmekte. Şairin konu olarak beslendiği kaynaklar her şey ama her şeydir. Günahlardan bile cennete gidebilme işidir marifet, geri dönüşsüz.
Şu kadar zalimliği, yolsuzluğu, haksızlığı duymazdan ve görmezden gelenlerin, insanlık dışı olaylara sessiz ve hımbıl kalanlar sinir edici değilmi. Şiirin kışkırtıcı uyarıcı ve uyandırıcı olmak zorunda olduğu yer burası işte. Her şey yerli yerinde olması gerektiği gibi , şiir bunu nesini kışkırtacak diyenler olabilir.Üzerinde durmamızda gereken bu zaten. Hiç kimse ülkemizde, insanımızda yada yeryüzündeartık iyi bir şeyin kalmadığını söyleyemez. Hadiselerin yolunda olduğunu, kavram kargaşasının olmadığını kelime-kavram zengini olduğumuzu da söyleyemez. Acıdır ki bu noktaya biz kendimizi kendimiz getirdik. Kesinlikle sonuçlardan biri şu fert fert korkunun hakim olduğu kaotik durum. Özgürlüğün ve demokrasinin olmadığı öneminin hala halk kitleleri tarafından anlaşılamayan kişisel özgürlükler. Buradan da kaotik düzen. Günah işlemek içinde sevap işlemek içinde özgürlüğe ihtiyacımız var. Düşünmek ve düşünce üretimi için şiir için hasılı, bütün güzel sanatların üretimi için demokrasi yani kişisel özgürlükler. Hür olmayan hür düşünmeyen, düşünemeyen biri nasıl beynini aklını kalbini kullanacak şiir ve düşünce üretecek. Esir insanın aklını kullanmasını beklemek abesle iştigal olur. Korkunun hakim olduğu fertte krizler bitmez. Krizlerin hiçbir çeşidi bitmez. Kültürel ve düşünce olarak hala toplumunu tanıyamayan insanların yaşadığı krizler. Birilerini beğenmeyen diğerleri ihtilaller yapacaktır artık.
Şiirin işi devrim yapmaktır görüşüne katılmamakla birlikte normal karşılıyoruz. Çünkü tarihte bunun örnekleri de vardır. Şiir okuyanını dinleyenini bir şeylere, başka yerlere sevk eder. Duranı yürütür, güleni duygulandırır ağlatır. Adamı halden hale sokar, etkiler, vicdanı sönmeyenleri tabi vicdanı sönen kimse bir şey yapamaz. İyi yada kötü duygular uyandırır şiirin yapısına göre. Perdeli gözlerin perdesini aralar. İç fırtınalara dış hareketlenmelere yol açar. Kısacası değişir ve değiştirir. Büyük fıransız ihtilalinin çıkışı ve değişimi, toplumu ve dünyayı etkilemesi buna örnektir. Çünkü ihtilalin hazırlayıcı etkenlerinde aydınlar, sanatkarlar ve şairler vardı. Alman ihtilalinde de vagnerin müziğinin etkisinin olmadığını söyleyemeyiz. Fakat söyleyeceğimiz en önemli şey ise bizce en büyük devrim insanın kendisini tanıması, kendinden başkalarına düşünme ve yaşam hakkı vermesi ve sevmesidir. Çevresini tanıması köklerine inmesidir. Köklerine inemeyen göklere çıkamazda ondan. Evet en büyük ihtilal, devrim sevgi ve aşktır. Kin ve nefret değildir.
Şiirin, mimariye resme, müziğe benzeyen yönlerinin olduğunu söylemiştik. Hangisinin diğerinden üstün olduğunu münekkitlere bırakıyoruz. Bu tartışmaların medeniyetimize ve diğer medeniyetlere katkısı açısından bakmakta fayda var. Sanatkarına ve bazılarına göre şiir lüks olsa da, şiir çevrelerine, şölenlerine, okuyanına, yazanına bakıldığında lüks olmadığı görülecektir. Kaldırımlarda avare gezeninden berber çırağına kadar, okuldaki öğrenciden öğretmenine kadar
Asıl olan aşk ve hüzündür. Hatta aşıkların aşkı, hüzünlenenlerin hüznüdür. Kişi nin geldiği yere dönmek isteyişinin ağıtı, destanıdır. Basit düşünceler seviyesiz hayat değildir. Böyle düşünenlerin, yaşayanların olması da doğaldır. Şiirin metafizik konuları işlemsine ağırlık vermesi gerekmekte. Divan şiirine ve tarihine bakıldığında, varlık gerçeğine değinilmesi, anlatılmasını görürüz. Değişim ve yenilik ihmal edilmeden. Gün gelecek şiir hak ettiği yere konacaktır. Önce sezgi işidir şiir ama akılla beraber. Yenilikse birçok şairin başarmak istediği iş, varmak istediği hedeftir. Şairin böyle bir derdi yoksa şiirimizin ve dünya şiirinin tarihine bir bakması gerekmekte, kendine sormalı ben neden şiir yazıyorum. Ben şiir yazmasam ne olur yazıyorum katkım nedir diye. Her şair kendi akışı ile çoğalır. Edebiyat tarihimizden habersiz oluşumuz, klasik edebiyatımızdan, dünya edebiyatından istifade edemememiz üzüntü verici. Çünkü kabullenip tanıyamadık. Çünkü tanımaya istek göstermedik. Ruhu inkar edenlerin saf şiire ulaşacaklarını halis şiir bulacaklarını düşünmek son derece garip değil mi. Yalnız ben merkezli metafizik konularının ihmal edildiği şiir in ömrü ne olabilir. Oysa şair bedenle ruhu aynı anda yaşayan değilmi. Ve gereklerini. Estiği gibi yazmak marifet sanki, diyenlerin şiirine baktığımızda, iç ve dış yapısıyla ne kadar modern ne kadar şiir olduğunu görmekteyiz.
Elbette ki şiir bu gün yükseliş göstermektedir. Şair bir uçsa, okuyucu diğer bir uç yalnız, şiir yazmayanların okuması son derece az olduğu bir gerçek. Zayıf şiir tabiî ki şanssız. Bazen güçlü halis şiirin de aynı akibete uğradığını da görüyoruz. Bunun temel nedeni beklide insanımızın bilgiye, düşünceye, kültüre yönelmemesi- yönelememesi, sırları keşfe çalışmaması-çalışamaması. Farklı bir şey ama kutsal metinleri anlama ve açıklama isteği bilgisi de öyle. Yine şiir okuyucularının, dinleyicilerinin ekranları ve salonları doldurduğunu görüyoruz. Dinleyicilerin buna (şiire) ne kadar aç olduğunu görüyoruz.
YORUMLAR
Allah'ın adıyla ve selamıyla...
Kim demiş laf ebeliği diye!İnsanlara bazı gerçekleri anlatmak için uğraşıp dururuz.Ama şiirde böyle midir?Bir dörtlükle aşılmıştır engel.Bakın Yunus Emre'ye ne de güzel örnekliyor bu düşünceyi ve diğerleri.Her zaman söylerim hayat anlamakla başlar.Ayrıca tanınmış insanlarda gördüğüm birşey iyi yazanlar nedense iyi hitap edemiyor.Hitabeti güçlü olanlar da ise güçlü bir kalem yok.Duamız şiirden Şuura inşaallah!
Allah razı olsun.Gönlünüz pek kaleminiz kavi olsun.
Sayın Harun
herkesin şiir yazıp, şiir hakkında yazılmayan, bilinmeyen düşünülmeyen bir dönemde kaleme aldığınız konu hoş..
düşünülmeden yazılan şiirler üzerine belirttikleriniz de
lakin o var ya huzurevi.. bir gerçeğimiz.. bu gün uğruna köyü terkerttiğimiz evlatlarımızın her biri bir yerde ve yaşlılarla uğraşacak halleri yok.. onlara gitmekte akı kârı değil ahir ömürde, ölümü beklerken kaçınılmaz oluyor o durak.. bilemiyorum.. haa gereksiz değil, kültürümüze-benliğimize ters diyorsanız elbette doğru.. ama avrupalılaşıyoruz ya..
ucuz espriler ve ucuz kazançlar peşinde mali ya da bul karayı alparayı türünden yoğun tv proğramlarının prime-time da cirit attığı, cenazelerin bir kaç kişi ile kaldırıldığı dönemdeyiz esir alınmışız ama siz bu şartlarsa sanat üretimez diyorsunuz ya
sanırım yanılıyorsunuz
geçmişe dönmeye ağıt
ha bak bu tespit haklı.. Çalı ya ağıtla başlamıştım
ebemin almanyadaki babam için her sabah başladığı, arkasının nasıl geleceğini o anlarda bildiğim ama kaleme almayı bir türlü beceremediğim..
güzellikler içindeki mutlu insan bunu yaşar..
şiir yazmaz
okumaz
şiir dünyasındaki insanların genelde sıkıntı içinde,
mutsuz ya da yalnız olduklarını düşünüyorum
Allaha emanet olunuz
derin saygılarımla