- 705 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ZAMBAKLAR
Çalıştığımız özel okuldaki kurucu müdür öğretmenler odasına girerek bir toplantı tertip etti. İdari kadro ile öğretmenler arasında sağlıklı bir iletişim kurulabilmesi, karşılıklı istek ve arzuların bir vasıta yoluyla aktarılabilmesi ve genel işleyişteki huzurun teminatı ve devamlılığı adına öğretmenler arasından birinin temsilci olarak seçilmesi gerektiğini ifade etti. Hemen ardından diğer öğretmenlere nazaran daha samimi olduğu bir kadın öğretmenin ismini zikrederek kendisi ve öğretmenler adına en uygun kişinin o olacağını söyleyerek adayını belirtmiş oldu. Kanaatimce demokratik bir tutuma sahip olduğunu göstermek, daha açık bir deyişle adet yerini bulsun diye adayın oylanmasını istedi. Bu arada da başka aday olmak isteyenin olup olmadığını sordu. Kimse aday olarak çıkmadı. Bunun üzerine kurucu müdürün önerdiği mevcut aday oylandı. Neredeyse toplantıdaki bütün öğretmenler evet yönünde el kaldırdı, bir kişi hariç! Genç bir erkek öğretmen hayır yönünde oy kullandı. Kurucu müdür hayır oyu kullanan genç öğretmene dönerek neden hayır oyu kullandığını sordu. Bu arada aday öğretmenin kendisine ziyadesiyle bozulduğunu fark etmişti (hâlbuki aralarında o ana kadar hiçbir problem olmamıştı). Genç öğretmen kurucu müdürün sorusunu şöyle yanıtladı.
- Sizin az önceki tavrınız bana üç şeyi anımsattı. Daha doğrusu benim hayır oyu kullanmamın üç nedeni var. Birincisi; Münevver bir sosyolog olan Michel Faucault (Fuko): “Bir yerde herkes aynı düşünüyorsa orada hiç kimse yoktur” der. Baktım herkes aynı fikirde bir farklılık arz etmek adına hayır oyu kullandım. İkincisi; Sizin alenen bir aday göstermeniz bana Kuzey Kore’yi anımsattı. Geçtiğimiz günlerde K. Kore meclisinde yürürlüğe konmak üzere yeni bir anayasa metni taslağı meclise sunuldu. Anayasa metni oylamasına geçilmeden K. Kore’nin devlet başkanı Kim Jong-un meclise girdi. Anayasa taslağı oylamaya sunulduğunda önce tek başına ayağa kalkarak sol elinde tuttuğu kitapçığı havaya kaldırdı ve evet oyu vereceğini telkin etti. Daha sonra salondaki delegeleri ciddi bakışlarla süzmeye başladı. Bunun üzerine salonda bulunan bini aşkın üye ayağa kalkarak evet oyu kullandı ve yeni anayasa taslağı tek bir kişinin bile muhalefetine maruz kalmadan yürürlüğe girmiş oldu. Devlet başkanı Kim Jong-un’a soracak olursanız; K. Kore’nin dünyadaki en demokratik devlet olduğunu, meclisteki oylamanın özgürce gerçekleştiğini ve orada bulunan üyelerin hür iradeleriyle karar verdiklerini söyleyecektir. Takdir edersiniz ki üyeler kim Jong-un psikolojik dayatması ve yaratılan korku kapanı neticesinde oy kullandılar. Ne demokrasi ne de hür irade adına en ufak bir belirti yoktu. Sizin tavrınızla Kim Jong-un tavrının birebir örtüştüğünü fark edince hayır oyu kullanma gereksinimi duydum. Üçüncüsü; Bildiğiniz gibi Türkiye tarihsel açıdan demokratik bir halk kültürüne sahip olmayıp fakat, 19. yüzyılda temelleri atılan ve ağır aksak ilerleyen bir demokrasiye kavuştu. Üniter bir devlet olarak merkezi Ankara’dan yönetilmektedir. Merkezde bulunan iktidar sahipleri illere valiler atarlar. Bu valiler atandığı yöredeki en yüksek mülki amirlerdir ve bölgedeki bütün yetkileri ellerinde bulundururlar. Bunlar ülkenin menfaatleri, huzuru ve güvenliği bir yana genellikle merkezdekilerin çıkarları doğrultusunda hareket ederler. Çünkü onlar seçim vasıtasıyla değil atama usulüyle iş başı yapmışlardır. O yüzden bu valiler kendi menfaatlerini muhafaza etmek adına merkezdekilerin istek ve arzularını uygulamak zorundadırlar. Siz seçim yapmadan önce bir adayı referans gösterdiğinizde doğal olarak ben de o kişinin öğretmenlerin haklarından ve çıkarlarından ziyade sizin hak ve çıkarlarınızı koruyacağı ihtimalini göz önünde bulundurmak durumunda kaldım. Bu yüzden hayır oyu kullandım, dedi.
Bu konuşmalardan sonra toplantı nihayete ermiş oldu. Artık genç öğretmene kırgın-kızgın ve öfkeyle bakan göz sayısı bir iken iki olmuştu. Toplantıdan çıkan kimi öğretmenler bir şeyler atıştırmak ya da içmek için yemekhane katına çıkarken bir kısmı da sigara içmek için dışarı çıktılar. Dışarı çıkanlar arasında öğretmen temsilcisi olarak seçilen kadın öğretmende vardı. Oda da tek başına kalan genç öğretmen ise yemekhaneye çıkan grubun ardından değil de dışarı çıkan grubun ardından gitti. Meslektaşlarına yaklaşarak selam verdi. Daha sonra sağ cebinden sigara paketini çıkararak bir dal yaktı ve içmeye başladı. Ardından genç öğretmen temsilci seçilen meslektaşına usulca yaklaşarak şunları söyledi:
- Kusuruma bakmayın. Benim tavrım ve itirazım sizin şahsınıza yönelik değildi. Bilakis kurucu müdürün yaklaşımına yönelikti. Ben her zaman olmasa da çoğu zaman muhalif olmanın iyi olduğunu düşünenlerdenim. Şayet sizi istemeden de olsa incittiysem özür dilerim. Fakat doğru bildiğimden asla geri adım atmam. Aksi takdirde benim nazarımda varlığımın bu dünyada hiçbir anlamı kalmamış olur. O olay bir değil bin defa da yaşansa ben yine aynı tavrı sergilerdim. Çünkü benim için adil olmak her ilkenin, inancın ve değerin katbekat üzerindedir.
Kadın öğretmen bu beyanat üzerine genç meslektaşına dönerek kendisine kırgın olmadığını belirtti. Ve az sonra ders zilinin çalmasıyla hepsi birer birer dersinin olduğu sınıflara çıkmaya başladılar…
Özkan ÇALIŞ
YORUMLAR
Başlık ve Atatürk resmini görünce Beyaz Zambaklar Ülkesine gideceğimizi düşündüm. Ancak yine de yanılmadığımı düşünüyorum. Öykünün işlenişi ve anlatım çok ama çok iyi. Aslında öykü ile anlatılan kitabın yazara verdikleri diye düşünüyorum. Demokrasi hava gibi bir şeydir. Varlığını ancak yokluğunda anlayabildiğimiz bu değere nefes alabiliyorken sahip çıkmak çok önemli. Gerçi demokrasi var olduğundan beri her zaman biraz kirlidir. Mesele o kirli havanın ne kadarını temiz tutabiliriz ve bu temizliğin sürdürülebilirliği ne kadar uzun sürüyor. Kesintiye uğrayan demokrasi kaldığı yerden devam etmiyor. Bunu hep beraber yaşayarak gördük zaten.
Sevgilerimle...