BİR KADIN TANIDIM!.. (2)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BİR KADIN TANIDIM!.. (2)
Çok geçmeden hepside Hilalcan hanımın hazırladığı muhteşem kahvaltı masasına oturmuşlardı. Neler yoktu ki masada... Berk’in sevdiği kızarmış ekmekler, rafadan pişirilmiş köy yumurtası, Bitlis’ten bal, köyden getirttikleri camız sütünden tereyağ, kaymak, halis gemlik zeytini, Ezine peyniri ve yarı hilal şeklinde dilimlenmiş hormonsuz domates, çiçeği bununda salatalıklar küp şeklinde doğranıp göz kamaştıran güzellikte en kaliteli porselen kahvaltı takımlarına özenle yerleştirmişti Hilancan hanım. Masaya ekmek sebetini koyarken ’bismillah’ diyerek oturdu. Mutfağın tezgahında meşgul Gülbeyaz’a seslenerek:
__ Haydi bebeğim, çay servisinide bi zahmet sen yapar mısın? dedi Gülbeyaz’ın kısılmış gözlerinin içine bakarak.
__ Şeker anneciğim, meleğim; derhal. Bize kıyamaz, her sabah sofrayı hazırlarsın annelerin şahı canım annem. Çaylarınızı hemencecik getiriyorum, dedi. Dudaklarını hareketlendirerek öpücük yolladı gülümseyen annesine...
Nefis kahvaltının ardından günün proğramı yapıldı. Hilalcan kızı Gülbeyaz’la çarşıya alışverişe gidecekler, ardından babalarının işyerine uğrayacaklardı. Berk ise tekeri patlak bisikletin tekerini tamir edip şehrin dışına, kırlara geziye çıkacaktı kız arkadaşı ile. Okuldan arkadaşı Sinem’le iki yıldır samimi, içten arkadaştılar. Gönüllerindeki sevgi, aşk ateşi gizliden gizliye yanıyordu ama birbirlerine açılamamışlardı. Birbirlerinin evlerine ders çalışmak için gelinir, ders çalışmaları bitince gidilirdi gidilmesine de gözlerin birbirlerine bakışları anlamı’aşk’ olan türdendi. Hafif tebessümler gönüllerdeki sevgiyi yeşertmeye yetiyordu. Bugünde ikisi için ayrı bir gündü. Bir hafta önceden söz almışlardı birbirlerinden ’Küskün Gelincikler’ mevkisinde piknik yapmaya. Berk akşamdan piknik sepetini hazırlarken annesinden özel yardım almıştı neler götüreceğinden. Kadın ruhundan kadın anlar mantığını devreye sokmuş ve annesi ile evdekiler duymadan gizlice söylemişti Sinem’le pikniğe gideceğini. Anne Hilâlcan hanım oğlunun isteğine daha da güzellikler ekleyerek nefis bir piknik sepeti hazırlamışlar. Evdekilerden gizledikleri sepeti sır gibi saklamışlardı. Aralarında su sızmayan ablası Gülbeyaz’a bile fark ettirmemişlerdi.
Berk’in telefonu çaldığında saat on otuzu gösteriyordu. Yüreğinin titreyen tatlı atışlarında açtı telefonu:
__Sinem’ciğim gününaydın. Gecen nasıl geçti, rahat uyuyabildin mi? dedi titreyen kalbinin üzerine sağ elini koyarak.
__ Günaydıııınnnn Berk’ciğim. Evet evet çok rahat uyudum senden gelen en son mesajından sonra. Öyle tatlı uyudum ki; rüyamda neler gördüm neler? derken gülümseyen dudakları ışıl ışıl parlıyordu Sinem’in.
__ Yaaaa! Gerçekten miiii? Neler gördün rüyanda şimdi çok meraklandım. Azıcık anlatsan?
__ Yoooo, telefonda anlatamam Berk’ciğim. Piknikte anlatırım uzun uzun. Ben, sen hazır mısın piknik için diye tlf açtım. Hazırımda, haber veretim dedim. Bisikletimle geleceğim sizin eve, oradan gideriz. İstersen sen gel! Nasıl arzu edersen.
__ Tamam canım. Her şeyi orada anlatırız. Bende sana güzel şeyler söylemek için sabırsızlanıyorum. Sen hazırsan bizim buraya gel. Ben bisikletimin tekerini tamir ediyorum aşağıda. Benimde her şeyim hazır. Annemle ne güzel piknik sepeti hazırladık. Umarım beğenirsin getirdiklerimi.
__ Peki Berk’ciğim, ben toparlanıp hemen yola çıkıyorum. Birazdan görüşürüz. Öptüm, dediğinde Berk kendi yanağını okşayıp telefonu öptü.
Sinem telefon konuşmasını bitirir bitirmez akşam annesişe sarıp pişirdikleri yaprak sarmasını, dlimlenmiş kıymalı su böreğini, bir kaç domates , taze biber, salatalık koydu naylon kabın içine. Tuzluğu ocak üzerindeki dolaptan alıp taze söğüt dallarından Romenlerin yaptığı el emeği, göz nuru sebetin içine yerleştirdi. Mutfah tezgahındaki termosifonun kapağını açarak ocakta kaynayan suyu doldurup kapadı kapadı. Onuda sebetin açık bir yerine sıkıştırdı beş dilim çavdar ekmeğini. Annesi evde yoktu. Ona haber vermek için telefonunun tuşlarına annesinin numarasını tıklayarak kulağına götürdü.
__ Güzel anneciğim, haber vereyim diye aradım. Ben evden çıkıyoru haber vereyim dedim. Berk’i aradım, o da hazırlanıyor. Ben hazırladığımız yiyecekleri sebete koydum. Bisikletle gideceğiz anne, dedikten sonra annesinin sözlerine dikkat kesildi.
__ Prensesim, Sinem’im güle güle git. Olumsuz bir şey olursa beni hemen ararsın kızım. Sakın haaaa yanlış bir durum meydana gelmesim benim asil soylu kızım. Bak sana güveniyorum ve o yüzden izin veriyorum. Sen babanın bana tek emanetisin! Onu ruhunu sızlatmayalım yavrum! Seni ve Berk’i Allah’a emanet ediyorum. Ona çok selamlarımı iletiver bebişim, derken sesindeki tutukluluğa Sinem’in yüz ifadesi birden bire değişti.
__ Tamam anneciğim. Ben kimin kızıyım? Kürşat ruhlu Bilge Kağan babamın, sen asaletin timsali Begüm’ün kızıyım! Türk kızının basit olmadığını dünya alem biliyor anneceğim! Biz Töremize, soyumuzun asaletine ihanet etmeyecek erdemliliğine sahip bir milletin evladıyız! Seni anlıyorum; günün şartlarında meydana gelen nahoş durumlardan etkilenmişliğin korkaklığı ile diyorsun. Anneciğim Berk’i de yakinen tanıyansın. Onunda nasıl biri olduğunu anlatmama gerek yok! Biliyorsun nasıl bir seciyeye sahip olsuğunu. Koca bebişim öpüyorum seni, dedi. Öpücük yollayarak kapadı telefonu.
Sinem götüreceklerini pembe renkli bisikletinin önündeki tel örgülü sepetliğe koyarak yola koyuldu. Yollar çok tenha idi. Temmuz sıcaklığının tenleri yakmaya, sırtında yük taşıyan hamalın bocuk boncuk döktüğü terler gibi terliyordu caddelerde yürüyenler. Mendilleri ile boyunlarını, yüzlerini silenleri gören Sinem, ’galiba bugün sıcaklık daha kuvvetli olacağa benziyor. İnşallah ağaçların altı serin olur’ diye söylenirken pedale var gücüyle basıyordu...
Berk’lerin evine vamıştı. Yanaklarından terler boncuk boncuk akıyordu. Mendili ile silmeye çalışıyor derin solukların eşliğinde. Berk onu tatlı gülüşlerle kapı önünde hazır vaziyette karşılamıştı.
__ Vayyy benim bisiklet rallicim geldi kan-terler içinde, diyordu Sinem’in ela gözlerine gülümsemeyle bakarak. Devamla söze; Hoş geldin canım. Umarım Küskün Gelincikler vadisi serin olur. Ağlayan çeşmenin suyu buz gibidir şimdi.Kimbilir yar altından nerelerden akıp gelir? Neyse gidelimde görürüz Sinemci’ğim.
__ Hazırsan hemen gidelim. Zaten görüyorsun halimi. Sırılsıklam terledim. Biran önce varalıkda Ağlayan Çeşmenin serin suyu ile terlerimi soğutayım.
__ Tamam canım ben hazırım gördüğün gibi. Haydi bismillah, diyerek her ikiside bastılar pedallere.
Küskün Gelincikler vadisi; Yeşilköy kasabasına bisiklet hızıyla onbeş dakika sürüyordu. Engelsiz, tepesiz yol güzergahı dümdüz toprak yoldu. Yolun sağı solu kızılcık, yabani ahududu, güvem ve kır çiçeklerinin boy attığı güzelliklerle süslenmişti. Bereketli toprakların insana sunduğu bu cennet, ikisininde gönüllerinde esen aşk rügarıyla ilerliyorlardı. Ara sıra birbirlerine kaçamak ama anlamı geleceğin sevda tohumlarını atarcasına bakışıyorlar, gözlerindeki ışıltılar geleceğin vuslat muştusunu verircesine tebessümle kucaklaşıyordu dudakları onlardan habersiz!..
Devam edecek...
Zafer Direniş
…
16 Temmuz 2018 Pazartesi 10:50 KARABULUT
YORUMLAR
Bizlere yazma şevki ve aşkı veren seçki kurulumuza teşekkür ederim.
Amatör ruhla yazanlarımızı onure etmenizi takdirle karşılıyorum. Bazı eksiklikleri görüp, yazımlarını zamanla düzeltirler anlayışınızada yazma azmimizi kuvvetlendiriyor. Sitemiz bu hoş görü anlayışı ile uzun yıllardır çok arkadaşlarımıza mektep olmuştur. Sağolun...
Ravanadan pişirilmiş yumurta ilk defa duydum çok beğendim yazınızı tebrikler
direniş
Umarık bu eksiklikleri gidereceğim veya yayınlanmadan önce editör bir arkadaşıma göndererek gerekli incelemelerin ardından yayınlamak daha uyugun.
Tekrar teşekkür ederim...
Bazı yazım hataları ve cümle içinde yön değiştiren anlatımlar yazının okunmasını zorlaştırıyor. "sebet"yazımı, bitişik ve ayrı yazılan de da ekleri gibi...
Kutlarım .
direniş
Umarım bu eksikliklerimi gidereceğim.
Tekrar teşekkür ederim.