- 1395 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
yeldeğirmeni ve vişne ağacı
bir yeldeğirmeni yıllardır dönüyor. rüzgâra kırgın olduğu zamanlarda da, hep aynı dursa da dönüyor. bisikletli çocuklar pedal çeviriyorlar, ayaklarına ağrı saplanıncaya... yolun patikaya dönüşmüş olduğu ve giderek bir taşlıktan ibaret gibi göründüğü o yaz sonu, dikenli bitkiler daha çok uzanmış, hatta değirmenin yan duvarını iyice kaplamıştı. arada çocuk seslerini de duymasalar hepten yalnızlık çekecekler bu tepede.
ilk taşın üzerine konulan başka bir taş biraz harçlanmış, masmavi bir gökyüzü altında giderek yükselmişti. adam çocuğundan yardım istiyor "akşam olmadan bitirelim" diyordu. çok kısa sürede bitirilen değirmen, rüzgârla söyleşmeye o gün yemin etmişti. pervanesi güneşli öğleleri de dönerdi. aşağı köylerden getirilen mısırı, buğdayı öğütür ve sıcak unun çuvallara doluşunu izlerdi değirmen. içine sırtlarını yaslayanların öykülerini dinlerdi. ağlayan birini görse sessizce hissettirmeden o da eşlik ederdi bu sese. bir seferinde oğlunu ağaçtan düşürerek yitirdiğini anlatmıştı yaşlı bir kadın. tavanındaki üç ağaç dalı iyice tutundular birbirine. madem yalnızlık, akşama yakın örtmeye başlardı üzerindeki karanlık gibi, sahibi ne diye söndürürdü içindeki feneri. birkaç metre uzağında iki ağaç küçücük kalmışlardı. toprak kıraçtı. oysa, geniş ovalar görünürdü aşağı düzlükte. bahar geldiğinde, çiçeklenen ağaçların arasından yeşilin her tonunu görmek mümkündü . kışın karbeyazının gözleri kamaştıracak kadar her yeri örttüğüne yıllardır tanık oluyordu değirmen.
yaşlanmaya başladığına ilk ne zaman tanık olmuştu? gövdesindeki duvarların iyice yosunlaştığı zamanlarda mıydı? artık pervanesi eskisinden başka sesler çıkarıyormuş gibi geliyordu kulağına. içinden geçmiş eski rüzgârları düşündü... içlendiği zaman tütün saramazdı ya sahibi gibi. geçsin diye beklerdi ikindiler. uzaklardan duyduğu gece sesleri, geçen yıl yanında açan gelinciği ürkütmüş, sabahın ilk ışığında dökülmesine neden olmuştu. gelinciğin yüzünden düşen, hayatında gördüğü en güzel kırmızıydı. şiddetli rüzgâr mı çıkmıştı daha hızlı döndüğünü hissetti pervanesinin? ağaçlar birbirine sokulur gibi yaptılar rüzgârın her hücümunda. dallarında kalmış yapraklar iyice sararmış, düşmeyen iki elma çürümüştü dalda. eskiden küçük çocuklar gelirlerdi sessizce yaklaşırlardı ve tırmanırlardı alçak dallara. hoş şimdilerde sesli gelseler de ibrahim çocukları kovacak kadar güçlü değil.
değirmen duvarında açtıkları küçük pencereden baktığı zamanları düşündü sahibinin-gözlerinden bakıyorlardı- babası onu ayağa kaldırmış, camdan yağmurun geldiği yere bakınmıştı. kuş gibi göğsü inip kalkmıştı. yeldeğirmeni çocukken dünyasıydı ibrahim’in. yaşlanınca giderek yalnızlaşmış kendine benzetti sahibini. ibrahim kimsenin uğramadığı zamanlarda iki keçisini otlatırdı ilerideki düzlükte. elinde değnek, zaman zaman yere vurup uzaklaşmalarını engellerdi.
çocukluğundan beri şarkı söylediğine şahit olmadığı sahibi -mutlu mutsuz bütün günlerini bilirdi- birini geçen gün mırıldanıyordu. uzakları iyice hatırladı değirmen. bir değirmen bilir uzakları. özlemi bilir. pervanesi kırıkmış gibi döner hafifçe. iki damla yaş döker sessiz. bu kadar yıl yanyana durunca insan bilir derdini kederini diye düşündü. kızları evlenmiş, senede bir gelir olmuşlardı. eşini kaybedeli beş yıldan fazla oluyordu. -yeldeğirmenine gelin geldiğinde on yedisindeydi daha kızcağız. - bu kadını çok sevmişti.- o varken rüzgârında yardımıyla döndürmüş pervanesini. ilk çocuğunun doğumundan sonra ikincisini ve üçüncüsünün şu tepelerde koşuşturdukları zaman hepsi daha gençti kendi gibi. yosunlar daha az sarmıştı üzerini.
bu kadar yıl sonra en çok neye üzüldüğünü düşündü. ilk yıllarına eşlik eden vişne ağacının bir gün kökünden sökülerek, bahçenin orta yerinde serili olduğu gün en çok üzüldüğü gündü. onun sayesinde kuşlar yanına yaklaşır, uzaklardan haber alırdı. gece yarısı konuşurlardı. annesinden bir dal olarak kesilip günlerce suda bırakıldığını, dalın kırılan yerinden köklerinin nasıl çıktığını anlatmıştı birgün küçük vişne. onun koca gövdesinin aşağı ovadaki başka ağaçlarla birlikte bağda olduğunu da söylemişti. vişne ağacının ilk yemişini ikinci yılında verdiğine şahitlik etmişti değirmen. üçüncü yılında çok bereketli geçmişti vişne ağacı için. o yıl kadınlar, kucaklarında ve karınlarında bebekleri, sırtlarında çuvalları ile değirmeni mesken etmişti. vişnenin dalları çekiştirilmekten kırılmış, akşam karanlığının gelmesine yalvarır olmuştu. sızını hissederdi sanki değirmen. rüzgârsız günlerde kendini çaresiz hissetmesine benzetti vişne ağacının yaşadığını . sonra o sabah, gün yeni açmışken ilk sahibi göründü dışında, kocaman elleri ile söktü onu kökleriyle toprağından. dalları iyice kırılmaktan azalmış, yaprakları dökülmüştü. en çok o güne üzüldüğünü düşündü değirmen. bir gün kendi sonunu görür gibi oldu. pervanesi sökülecek, taşları tek tek kırılacaktı. içi boşaltılacaktı ölürken.-değirmenler de ölür mü demeyin.- korkuyla silkindi bu düşüncelerden. şiddetli bir rüzgâr çıkmış üzerindeki bulutları karartmıştı.
ibrahim yeldeğirmeninin duvarına yaslanmış, muhtemelen kızlarını düşünüyordu. yağmur hafif hafif atmaya başlayınca, dışarıdaki un çuvalını alıp kapıyı kapadı. yağmur ve rüzgâr, yeldeğirmeninin yakınlarında bulunan elma ağacını sarsarak çürük elmalardan birini hemen dibine düşürdü. karanlık tepenin ötesinden yükselmeye başlamıştı.
uzak yaz isimli öykü kitabımdan