Pillerim Bitmesin
Mavi panasonic pillerim vardı, bir torba dolusu. Uzadıkça uzayan yollara dönüp dolaşan şarkılar eşlik ediyordu. Gıcırdayan kulaklıklarıma sürekli dokunup sesi düzeltirdim. Walkman’in sesini kıstığımı hiç hatırlamıyorum. Son ayarda durması yetmiyordu bana. "Daha çok var mı baba?"
-Daha çok ülke geçeceğiz kızım. Daha çok var..." Hollanda’dan çıkmış Türkiye’ye gidiyorduk. Dizlerimi karnıma çekmiş cam kenarına adeta yapışmıştım. Geçtiğimiz dağların eteklerinde ki minik evlerde kimler yaşıyordu acaba?
"Vurulduk ince ince ayrılıklara bölündük" Sertap Erener’in sitemli ama su gibi sesi o zamanlar anlayamadığım acılardan bahsediyordu. Stop düğmesine bastım. Elim bi an radyoya gitti. Açar açmaz ince bir kadın sesi süzüldü kulaklarıma. Anlamadığım bir dilde güzel bir ezgi okuyordu. Güneş batıyordu. Dokunmadan dinledim sonuna kadar. Acının ortak dili kalbin hissiyâtı olduğunu kavradım. Müziğin evrenselliğini keşfettiğim andı. Sesindeki titreklik içime bu denli işleyemezdi yoksa. Kızıl bir tül perde inmişti gökyüzüne. "Baba! Ben uyumuyorum, uykun gelirse seslen olur mu, sohbet ederiz uykun kaçar."
Ufuk çizgisine yaklaştıkça şehirden uzaklaşıyorduk. Radyodaki hışırtı artıyor başka bir frekansa geçiyordum. Başka bir şehirden, başka bir ses sesleniyordu bana gıcırdayan kulaklıklarımdan. Her şehirde başka duygu, başka bir hikaye. Bunu sevmiştim. Cam kenarından evleri, yolları seyrettikçe onların odalarında yankılanan şarkıları ve hikayeleri de dinleyebiliyordum böylelikle. Göz kapaklarım ağırlaştığında kapatıyordum radyoyu. N’olur Allah’ım, pillerim bitmesin!
Türkiye’ye geldiğimizde hâlâ radyo açıktı. Şehirden şehire değişiyordu sesler, şarkılar, anlatılanlar. Bu kez anlıyordum hepsini. Tozlu yollara içli sesler karışıyordu. Paslı balkonlarda asılı temiz çamaşırlar, yolun ortasına fırlatılan plastik, renkli toplar, kaldırımın üzerine dizilmiş dantel örgü ören kadınlar, sigara dumanıyla örtülü kahveler, ihtiyarların yüzlerindeki derin çizgilere oturmuş yaşanmışlıklar... Cam kenarından izleyip içime çekiyordum hepsini. Kulağımda zonklayan sesler o insanları anlatmıyordu. On yıl sonra radyo-televizyon dersini işlerken radyonun şehirin hikayelerini fısıldayan bir masal kutusu olmadığını, hepsinin kurgu olduğunu anlayacaktım zaten. İnsanların hikâyelerden çok bir dizi kandırmacayı yaşadıklarını anlamam biraz daha zaman alacaktı...
| Devleşen Minik Düşler | 2017
✒T.Y.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.