- 974 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
YIRTIK UÇURTMA...
Varlık kutsal ve öteci zihnin kininde bir dokunuş, aslına rücu eden vakıf olunası haşmetin.
Kursağında ölümün, cehalet.
İndinde makberin, kayıp ufuk.
Kirinden arınmakla eş değer aslında kin tutulası elemden ziyade aciz kulluğun hacminde bir nokta kadar yeknesak ve tutkulu İlahi Adalete.
Şeceresini tutuyoruz insanlığın ve riayet ediyoruz dünümüzdeki değerlere yine günün şerefine; yine ümidin hicvine bu bağlamda kayda değer neşriyatın da hâkim olduğu…
Ölümlü günün dün güdümlü yalanları aslında itibar ettiklerimizden çok öte haiz olduklarımıza bir kılıf geçirmek adına.
Kirli beyanları beşer denen ihanetin de tekerine takılı ve sevgiye biat bir tutsaklıkla biz sadece kendi kabrimize huzurla serilmenin verdiği inanca eşlik eden duygu yüklü benliğin düşünce özürlü kıblesinde tohumlar attığımız mutluluğa yakışır bir kederi bertaraf ederken.
Gönül koymaktansa unutmayı yeğleyen kim ise…
Sure tadında huzurun şanına yakışır bir sessizlik ve kabullenmişlikle.
Defolu kimliklerimiz.
Dün özürlü günümüz ve geleceğin minvalinde bir hatim daha indirdiğimiz yüreğin ölü asaletinde hangi akla hizmetle tutunuyorsak hala içimizdeki yırtık uçurtmaya.
Hain bir sürrealist gerçeklik.
Kutsalımız hayatımızın ölü kökenleri yine dün rüzgârlı bir geçmişin gelecek özleminde ayırt edici varlıklar olmak adına hamd etmeyi unutan çoğul kimliklerin gazabında birincil tekil şahıs hüviyetin raconuna kıyımda bulunan ben-merkezcil nice gölge.
Dünden kasıt belki asırlar öncesi.
Ve yine dünden kasıt; daha saniyeler evveli.
Dersimizi aldığımız yine de dersimizi iyi çalışmadığımız gerekçesiyle kopya çekme imkânımızın da olmadığı bir katliam yine aslına ihanet eden insan neslinin asla akıllanmadığı gerçeği ile bizler hala kırmızı kuşaklı çocuk gelinlere nazire yaparcasına söyleminde, bir yastıkta kocayın neşriyatına en yakın kıyım o aldırmazlığımız.
Zaman da mı sabrını yitirdi ne?
Canlar da mı cansız elemlerini sükûta sürdü?
Gönül gözünden yoksun insanların gönül koyma hakkının da olmadığı.
Bir dünden arakladığımız bir de günü kurtardığımız bir de geleceğin ritminde sarkacın düzenli ritmine tabi olduğumuz.
Acıdan açılarla kurduğumuz dik başlı üçgenler.
Açıların hacminde acıların kolay kolay unutulmadığı.
Öteleyen değil de ötekileştiren kim ise aslında içimizdeki birlik ve dirlik duygusunu sağ salim teslim etmek bir sonraki nesle.
Uyutulmayı değil de unutulmayı seçtiğimiz.
Uyumsuzluğu değil ama terk edilmişliğe razı geldiğimiz…
Gün nöbetteyken geceye de sitayişte bulunan akşam faslının şakıyan iç sesinde bir çırak misali ustamızın yolunu gözlerken ve umudunda her namesine astığımız matemi değil de mahremi gözlerden uzak yaşamayı şiar edindiğimiz…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.