13
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
2067
Okunma


7-8 yaşlarındaydım. Çocukluğumun o masal köyünde. (Alaçatı Çiftlik köy) Erik badem ağaçlarının üstünde yağan ılık yağmurlarında ıslandığım, altın tozu serpildiğini hayal ettiğim kumsallarından denize girdiğim ve Rumlardan kalan iki katlı taş binanın dersliğinde duvarlarına vuran dalga seslerine dalıp gittiğimde…
Tek bir öğretmendi beş sınıfın öğretmeni de…
Anılarımda kınalı saçları orta boyu bisikleti ve şu sözleri çakılı kalmıştır.
Gün aşırı bütün okulu toplar köyün en uç tarafına götürür elinizi uzatsanız tutacakmışsınız gibi yakın görünen karşıdaki adayı gösterir ve “Bakın bunun adı Sakız Adası. Burada oturanlar bizim düşmanlarımız. Şimdi yüzünüzü o tarafa dönün ve andımızı okuyun. Sonra da tükürün.”
Herkesin doğrusu kendine doğru gelse de…
O günden bu güne değin kendi doğrularımdan asla ödün vermediğim gibi babamı mezarından çıkarır gerekeni yaparım.
Ve dolayısıyla Türk’e en büyük düşmanın yine Türk olduğuna inancım tamdır.
Dini inanca ve milliyetçiliğe zerrece dokunulduğunda cahilce sözler ve tehditlere varan barbarca saldırılara karşın, ülkenin ve toplumun içine düştüğü deva bulunamaz vahim durumunu anlamayan anlamak istemeyenlere bu kez John Perkins gerçeği anlatıyor.
Sene 2005 Türkiye ile bir alâkası olmayan John Perkins kitabında anlatıyor;
“Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi “ASLA” o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede ‘proje‘ yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havayolları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiçbirşey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur.
Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; “Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Millletler de bizim için oy verin! Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın…” Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir.”
Yazarın notu:
Aklın yolu birdir.
Kendi namusuna onuruna benliğine bağımsızlığına ve varlığına sahip çıkamayanlar
boş yere dışarıdan düşman aramasınlar.