- 447 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
-AURASIYLA HÂLE HÂLE KUŞATIR DÜNYAMIZI COSMOS-(2)
Futbol, futbol da; hangi ölçülerde o temaşa zevkini yaşamalı ve yaşatmalı? Bir oyuncu kendi kalesine gol attığı için öldürülürse tadı tuzu kalır mı sportif müsabaka ve organizasyonların. Bir milli takımın yıldız oyuncularının taşımakla en büyük onuru duydukları milli formayı bir daha giyinmeme kararı almaları veya eşiğine gelmeleri. Öyleki fanatizm, mafya gibi ögeler profesyonel bir uğraş alanını tehditkâr bir edayla süzmekte ve aurasıyla yeryüzünü hâle hâle kuşatan cosmos’u yaşanmaz kılmak suretiyle salt bir futbol kulübüne indirgemekte ve dahi kaç gömlek bol gelmektedir insanlığa.
Evet, Amerika 94’de neler oldu? Ve başka neler oldu? Her şeyden önce grupların şimdiki gibi dipsiz kuyu olmadığı zamanlardan söz ediyoruz. En iyi üçüncüler kontenjanına devam. Dedik ya, ticari anlayış tatbikatı bu yönde belirliyor. Öyle takımlar var, grubunda ancak üçüncü olmuş. İkinci turda oynuyor. Gerçi bazen de bu tip takımlar ikinci turdan itibaren bir açılıyor, pir açılıyorlar ki sormayın gitsin. Mesela Bulgaristan 1994’de bu tarz bir ekip. Almanya’yı da eleyip yarı finale çıkarak turnuvaya hayli renk katarlar. Bu durumun meydana gelmesinde sonraları Beşiktaş formasını da giyinecek olan Letchkov’un payı büyük olmalı. Tabi, yine Bulgar oyuncu Stoickov’un gol krallığını paylaşması da cabası. Diğer gol kralı sonraları İstanbulspor’un formasını da giyecek olan Rus Salenko’dur. Öyleki, Kamerun’a beş gol atarak dünya kupası tarihinde finallerde bir maçta en çok gol atan oyuncu da olmaktadır.
94 Amerika’nın öne çıkan takımları arasında Romanya ve İsveç’ten de söz etmek gerekir. İsveç kalede Ravelli’nin yanı sıra Dahlin, Brolin, Anderson gibi yıldızlarıyla dünya üçüncüsü olacaktır. Kenneth Anderson yıllar sonra emektarlık dönemiyle beraber Fenerbahçe forması da giyecektir.
Romanya ise turnuvaya apayrı bir heyecan katar. Karpatların Maradona’sı diye anılan Hagi muazzam yeteneklerini bol bol sergilemektedir. Özellikle Arjantin’in tozunu atar. Bir bakıma uyuşturucu kullandığı gerekçesiyle turnuvadan ihraç edilen Maradona’nın yerini dolduracaktır. Hagi’nin de Maradona ile benzer tarz bir yıldız olduğunu söylemek mübalağa olmayacaktır. Açıkçası kulüpler bazında Milan’ın Avrupa futbolunda hücum presini en etkin biçimde tatbik ettiği dönemde Steau Bükreş Milan finali de aklıma gelir. 1989’da oynanan Şampiyon Kulüpler Kupası finalinden söz ediyorum evet. O gün Milan’ın üstte belirttiğim korkunç presi karşısında ayakta kalan, kalabilen tek Bükreş’li oyuncudur. O maç benim Hagi’yi hatırladığım kadarıyla ilk izlemem olacaktır. 1994’de daha da zirve yapan bir büyük yıldız vardır karşımda.
Afrika mı? Nijerya, Kamerun’un yerini bir ölçüde doldurur. Başta Amokachi’nin sayesinde gruptan çıkarlar. Sonraları Beşiktaş formasını giyinecek olan Daniel Amokachi’nin o günlerde “kartallar yüksek uçar” misali yıldızı parlamaktadır. Elbette sekiz yıl boyunca Fenerbahçe formasını giyen Uche’de 90’lar boyunca öne çıkan bir Nijerya’lı milli sporcu olmaktadır. Ya kırmızı papuçlu Jay Jay Okocha’nın hakkı ödenir mi? Hey gidi o günler deme de dur şimdi.
Turnuvanın bıraktığı acı hatıra ise üstte arz ettiğim duruma bağlı olarak cereyan etmektedir. Kolombiya’lı savunma oyuncusu Escobar’ın kendi kalesine attığı golle takımının gruptan çıkamamasında rol oynayarak ülkesine döndüğünde bir fanatik ya da belkide Mafya tarafından öldürülmesi akıllardadır. Üstteki resimde solda görülen Andres Escobar kurbanken sağda görülen Pablo Escobar ise döneminde Kolombiya’nın uyuşturucu patronlarından biridir. Escobar soyadının sistemi kodlaması ayrıca enteresan olmalı. Nihayet sportmenlik olgusuna indirilmiş ağır bir darbe olarak her dem lanetlenecektir kuşkusuz.
Brezilya mı? 1982 dünya kupasında estetik olarak muhteşem bir futbol sergilemesine karşın turnuvaya erken veda etmesinin yaralarını yıllar içerisinde sarmış bulunmaktadır. Gerçekten de, devrim niteliğinde sonuçlardan bahsedebiliriz. 1986 ve 90’da geçiş dönemi sancıları yaşandıktan sonra nihayet dünya şampiyonluğu gelir. İlginçtir, turnuvanın en iyi savunma yapan ve hücum presini en iyi uygulayan takımı olarak anılacaklardır. Halbuki, bu özellikler başta İtalyanlar olmak üzere Avrupa futbolunun genel özellikleri olarak bilinir. Bir dünya kupasında en iyi savunma yapan, en iyi pres uygulayan takım Brezilya olsun kimin aklına gelir ki. Açıkçası değişen dünya şartlarında Brezilya’da 1958 ya da 70’in jargonunu terk edecektir. Duygusallıktan mantıksallığa geçiş Brezilya futbolunun inkılabı olmalıdır. Elbette dünya şampiyonu olunmasında Marcio Santos, Mauro Silva gibi defans ve defansif orta alan oyuncuları yanı sıra Bebeto ve Romario gibi yıldızların hatırı sayılır emeği vardır.
Çeyrek finalde Brezilya-Hollanda maçının ise apayrı hazları vardır. 3-2 Brezilya’nın kazandığı gerçekten mükemmel bir maçtır hani. O dünya kupasına simgesel bir duruş, bir figür kazandırdığını ise söylemeden geçemem yüksek müsaadenizle. Yıldız oyunculardan Bebeto’nun o gün bebeği olur. Adına da ne yakışıyor değil mi? Maçta da bu mutluluğunu bir golle süsleyince o zafer anını taçlandırmak tüm takıma düşerdi elbette. Tribünlerin karşısında sıralanıp kollarını bir bebeği kucaklar ve sallar biçimde birleştirdikleri o muhteşem an ne tebessümler ve kahkahalara kapı aralar.
Beri yandan İtalya’da turnuva takımı olduğunu bir kez daha ispat edecektir. Gruptan çıkmaları müşküllüdür. Ne var ki final oynarlar. Dahası şampiyonluğu penaltılarla kaybederler. Açıktır ki, final oynamalarında kilit faktör Roberto Baggio olmaktadır. Baggio liderliği ve golleriyle 86’da ki Maradona misali İtalya’yı finale uçurur. Final de mi? Kaçırdığı penaltıyla Baggio, bu kez İtalya’nın turnuvayı kaybetmesine yol açacaktır. Ünlü oyuncunun topu adeta göklere dikmesi hususunda en ilginç yorumsa bir gazetecimizden gelecektir. Efendim! Baggio Budist’tir. Ve bilgece bir bakışla Brezilya’nın şampiyonluğu hak ettiğine inanır. Penaltılarla İtalya’nın kazanacağı zaferinse büyük bir haksızlık doğuracağını düşünen oyuncu nihayetinde hakkı teslim edecektir. Kişisel duyuşu dairesinde Baggio böyle bir duruş sergilemiş olabilir mi?
Hiç şüphesiz, modern batı toplumları üzerinde özellikle de aydın kesimler bazında Budizm’in etkin bir akım oluşturduğu söylenebilir. Amma velakin, bir İtalyan yıldızın bireysel inançlarının güdülemesinin etkisiyle ülkesine hizmet etmekten son anda vazgeçtiğine inanmamız için somut bir neden teşkil eder mi bilinmez. Yine de bu sofistike yorumun dünya kupası değerlendirmeleri içerisinde marjinal duruşuyla ayrı, apayrı bir çeşni teşkil ettiği söylenebilir de.
-SON-
L.T.
NOT: Üstteki resimde solda görülen Andres Escobar kurbanken sağda görülen Pablo Escobar ise döneminde Kolombiya’nın uyuşturucu patronlarından biridir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.