Tutkal
Unutulmuşluğa benzer bir yakıcılığı var havanın: İliklerine işleyen, yapış yapış tutarlılığıyla, tutkalı andırıyor.
Parmaklarıma tutkal sürüp, kurumasını bekledikten sonra koklayıp, yediğim ilkokul günlerim geliyor aklıma.
Neden tutkalımın bu kadar çabuk bittiğini açıklamak için," kapağını açık unutmuşum, uçup gitmiş" yalanım.
Unuttuklarım, unutmaya çalıştıklarım...
Unutmak lüksünü hep kendi iyiliği için ister insan. Bir düşü unuturken, o düşün içinde hapsolanları da unutur. Belki yüzlerce kez savrulmuştur o düşün içindeki, yüzlerce kez savrulacaktır. Çarptıkça, unutuluşun o esnek zeminine, boşlukta yüze yüze kaybedecektir kendini.
....
Yavaş yavaş akşam çökerken şehre, pencerenin kapanmamış yerlerinden bir parça ışık süzülüyor odaya. Kapattığım televizyonun hediyesi bu sessizlikte, biraz kendimi dinliyorum, biraz doğayı, biraz her şeyi...
Sehpanın üzerinde beş altı kitap; tamamlanmayı yahut başlanmayı bekleyen. Bir şeye başlamanın sorumluluğunu alıp almamakta kararsız, "yarım bıraktıklarımı tamamlamam gerek" düşüncesiyle huzursuz, biraz daha erteliyorum okumayı.
Havanın bu yapış yapışlığı bırakmıyor düşüncelerimi. " Nem kapmış" olmak, çürümeyi başlatır ya, korkuyor insan bu çürümüşlüğün kendini hasta etmesinden.
Nice çürümüşlüğü yok saymak için düşünmekten bile kaçıyor çoğu zaman. Öyle ya, düşünmek beynimizi yoran bir eylem, düşünmek kolaylıkla reddettiğimiz şeyleri ( ki nice sözcük, kavram sığdırılabilir o "şey"in içine) varsaymak hatta kabullenmek zorunda bırakır bizi. Sevmek zorunda kalabiliriz kendimiz gibi görmediklerimizi; anlamak, empati kurmak, hayatımıza almak ve hatta hayatımızın merkezine oturtup, mücadele etmek zorunda kalabiliriz onlar için.
Oysa hepimizin güvenli alanları vardır yaşamımızı kolaylaştıran. Sığınaklarımız vardır, "doğal afet"lerde saklanacağımız. Doğal afet deyince aklımıza deprem, sel vs. gelir de; her gün yaşadığımız o ruhsal sarsıntılar, dibe vuruşlar, gel- gitler gelmez nedense.
Görünmez olan en kolay inkar edilebilendir. Görünmez olan, gerçekten görünmeyendir bir bakıma. Hakkında en kolay yalan söylediklerimiz, kandırmaktan çekinmediğimiz fakat tüm bunların bize karşı da yapılabileceğini hiç düşünmediğimiz...
Kendimi dinlememeliyim, diyorum. Kendim, mutlu etmiyor beni. Her gün ruhumuza eklemlenen acılar yeterince zülken, bir de kendimle zehirlememeliyim benliğimi.
Kitapları boşverip, televizyon kumandasını elime alıyorum sabote etmek için zihnimi.
Hava hala yapış yapış ve ağzımda tutkal tadı.
YORUMLAR
Bu, kendinizi sorgulayan yazılarınızı okumayı seviyorum ama 'her sorgulamanın bir çıkarımı olmalı' diye de merakla sona inince... kalakalıyorum!... :))
Bu 'bir ben vardır benden içeri' farkındalığınızın, içsel muhakemelerinizin dürüstçe paylaşımı bile az şey değil!... Kaçımız bunu bu kadar net dile getirebiliriz ki?
Yağ var, un var, şeker var... Sıra helvada!...
Ha gayret!.. Az kaldığını düşünüyorum.
Sevgilerimle...
deniz-ce
Yazdıklarımda bir savrukluk var kabul ediyorum çünkü düşüncelerim de savruk. Genelde çağrışımlarla ilerliyorum her ikisinde de.
Bir koku, bir tat, bir olay- durum insanı bi yerlere götürür ya, öyle gidip dönemiyorum da:)
Helvayı ne zaman yiyeceğiz bakalım:)
Teşekkürler değerlendirmeniz için.
Ah denizcem bir zamanlar senin kısır yapmak isteyip de hevesinin gelmesini beklediğini hatırladım şimdi sonra da yapıp yediğin günü ertesi gün müydü:) neyse o kadar beni anlatmışsın ki yazında ah etmemek mümkün değil. biliyorum bir çok kişi kendini bulacaktır ama en çok benim işte en çok ben :)
çok sevgimle aşina kalbine
...
deniz-ce
❤