- 622 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MUTSUZ KENTLERİN İNSANLARI
Mutsuz kentlerin mutlu insanları birbirine yapmacık tebessümlerle bakıyorken ben karmaşık duygular içindeyim. Nedenini bilmediğim bir duyguyla kendimi o ortamlarda fazlalık hissediyorum . Ölü doğmuş yarınlar gibi ortamlarda sanki ölü doğmuş oluyor benim gözümde. Babalar, anneler kendi çocuklarına en güzel masalları anlatırken ölümü bekleyen çocukları umursamıyorlar. Oysa masallarımızda toplumsal mutluluk vardı. Hayatı her şeyiyle kabul etme, birlikte mücadele etme etme vardı. Olumsuzlukları birlikte yenip birlikte sorunlarla baş etme vardı.
Mutluluk çoğul kavramdır. Kendi başına aslında birşey ifade etmez. Lakin benlik duygumuz mutluluğun anlamını bizlere unutturmuş durumda.
Ben olma hayat tarzımız olmuş malasef. Kayıtsız şartsız dostluklar vardı yıllar öncesinde. Yıllar öncesinin samimi duygularını öldürdük sanırım. Seksenli , doksanlı yılların arabesk kültürü inanılmaz şekilde şehrin elitleri tarafından eleştirilmişti. Ancak arabesk kültürü gidince sanki duygularda öldü. Arka sokaklarda ölen duygular dolayısıyla şehirleri mutsuz etti, hayatları mutsuz etti. Haliyle de Gözlerdeki ışıltı kayboldu. Samimiyet kaf dağlarının ardına gitti.
Mecburi birliktelikler var .Birbirimizin gözlerini unuttuk, hayat tarzlarımız mecburiyetler üzerine kurulmuş. Oysa öylemi olmalıydı. Toplumsal geleneklerimiz bize öğrettiği farklıydı. Teknoloji birbirimize olan bağlılığımızı azalttı. Makinalar geldi gülen gözler gitti. Fesatlık üzerine kurulu bir düzen var şimdi. Kimse kimsenin bir adım ilerisini istemiyor. Peki herşey böyle mi olmalıydı? İmece kültürünü bırakmasaydık duygularımız ölür müydü? Zannedersem rahata kavuşma arzusu sevgisizliği topluma dayattı. Sevgi emek ister, sevgi fedakarlık ister, sevgi paylaşmayı ister. Bence tüm mesele bundan ibarettir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.