- 1761 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
17 YAŞ EN YAŞ DOKUZUNCU BÖLÜM KIZ ARTIK HAMİLE
“Anam, anacığım, oğluna ne yaptı bu soysuzlar, biliyor musun? Bana dört kişi birden tecavüz etti ve dövdüler beni anacığım. Tecavüzcülerden biri o çocuktu. Diğerleri maske takmıştı ama ikisinin onun amca çocukları olduğunu biliyorum, geberteceğim hepsini. Anası daha olgun düşünen bir insandı. Oğlunun daha önce işlediği suçu biliyordu. Bu yüzden o hapishanedeyken çok eziyet görmüştü. Kimse ona iş vermemiş, kadınlar kovmuştu kendisini. Şimdi bir olayı daha kaldıracak hali kalmamıştı .Oğlunun evinde baş köşeye oturup, ellili yaşların tadını çıkartmak istiyordu. Musa’nın bu konuşmasına çok sinirlenmiş ve iyi bir tokat patlatmıştı suratına. Salak oğlum, sen yaptıklarını unuttun mu? O çocuğun acımadan burnunu bile kırmıştın. Üstelik zavallı ‘ibne’ damgası ile sekiz sene, küçücük köy yerinde yaşadı. Onun intikamını, ben bekliyordum. Dua et ki, seni öldürmediler, sakat bırakmadılar. Gideceğiz buradan, hem de temelli. Bu köhne ev para eder mi bilmem ama ne verirlerse razıyım. Eşyalarımızın işe yarar bir tarafı da yok zaten. Gel gidelim oğlum. Kaçalım, yok olalım bu dünyadan. Soysuzlar senin resimlerini her kahveye camiye, okula ve köy muhtarlığına dağıtmışlar. Bura da bir gün daha yaşayamam. Kaçalım oğlum, hemen kaçalım.
Musa anasının kaynattığı suyu dökünerek, babasından kalan elbise ve ayakkabılar giyinerek, bir sigara yakıp oturmuştu anasının karşısına. Çok kötü dövmüşlerdi. Belki de, kaburgalarından bir kaçı kırılmış dahi olabilirdi. Muhtar evlerine geldiğinde, onun köye geleceğini haber veren kendisi değilmiş gibi, bir de sırıtarak; Eviniz işe yaramaz ama arsası benim işimi görür. Satacaksanız ben alayım. Ne de olsa köyün merkezinde kaldığı için bana yarar ,diyordu. Muhtarın verdiği fiyat çok düşüktü. Ama Melike Hanım, hemen parayı verirse evin ona ait olabileceğini söylüyordu. Öyle ya, bu durumda pazarlık edecek, müşteri arayacak halleri de yoktu. Üstelik muhtar, köy satış senetlerini de beraberinde getirmişti. Aslında bu resmen köyü terk edin ve defolun demekti ama yapacak bir şey kalmamıştı. Şartlı tahliyenin dolmasına birkaç ay kalmışken yeni bir olayı daha kaldıramazdı Musa.
Birkaç parça şahsi eşyayı ve babasının evi terk ederken bıraktığı tabancayı da alarak, köyün hurda minibüsüne binmişlerdi. Diğer yolcular hiç konuşmadan onların varlığından huzursuz olduklarını, böyle cezalandırıldıkları için de mutluluk duyduklarını suratlarından belli ediyorlardı. Yarım saat kadar daha katlanacaklardı bu iğrenç yolculuğa.
Otobüs garajına geldiklerinde, minibüs şoförü eşyalar için yüksek bir fiyat söylemişti. Melike Hanım itiraz edecek olunca, Şoför, Ne yani evden o kadar para aldın da ,bize gelince mi sakınıyorsun. Üstelik sizi arabaya aldım diye, köylüler tavır koydular bana. Musa annesinin elini tutarak, Ver be ana biran önce gidelim buradan, diyebilmişti. Dünyasını değiştirmek, her şeyi unutmak istiyordu. Bir de Nurcan vardı hayatında. Henüz doyamadığı.. Otobüse bindiklerinde birkaç yolcuyu tanımışlardı. Suratları değişik bu insanlara selam bile vermeden oturmuşlardı yerlerine. Otobüs İstanbul’a kadar gidecekti. Ondan sonra, Edirne otobüsüne binmeliydiler. Kimse onların Edirne de yaşadıklarını bilmemeliydi.
Nurcan Musa’nın hemen dönmesine çok sevinmişti ama çok dayak yemiş olmasına ve yataktan çıkamamasına üzülüyordu. Güya gece onu götüren taksi şoförü ve arkadaşları soymak için onu dövmüşlerdi, diye anlatmıştı. Üstelik cüzdanı ve paraları da gitmişti. Evin yeni sakini kaynana, kıza elini öptürmüş ve kaide, kural, saygı laflarını etmeye başlamıştı bile. Melike Hanım en çok da kızın çok açık saçık giyinmesine, başını örtmemesine tavır koyuyordu. Musa’nın evde olmadığı bir gün, Nurcan’ın hazırladığı kahvaltı sofrasında artık çenesini tutamamıştı. Bu kadar peyniri neden doğruyorsun? Alt tarafı iki kişi iki lokma bir şey yiyeceğiz. Reçeli de küçük bir tabağa azıcık koy sana annen bunları öğretmedi galiba. Kazanmayı bilmediğin için tasarruf etmeyi de bilmiyorsun. Nurcan bu ikazlara bozulsa bile belli etmeden saygıyla karşılamış gibi ,peki efendim, olur efendim, bir daha yapmam efendim, diye cevaplar veriyordu ama kadın onu yemeği, otoritesini kabul ettirmeyi, aklına koymuştu bile. Bana bak muhacir kızı; sen bu hayatta neler çektiğimi, nelerle mücadele ettiğimi bilemezsin. Bana öyle kedi gibi mırıldanarak verdiğin cevaplar sökmez. Beni öyle yaşlı bir kaynana yerine koymaya da hiç kalkma. Daha ellisine bile girmedim. Her şeyim de, aklım da yerinde çok şükür. Köyden geldik diye, köylü karısı muamelesi de sakın yapma. Haydi , sen bana bir ‘anne’ demeyi dene bakalım. Haydi hemen. Peki, anneciğim. Hah şimdi yola gel bakalım. Sen daha çok çocuksun ama nikah altındasın .Böyle talebe kızlar gibi gezmeyi unut, başını usulen ört ve kolun bacağın görünmesin. Biz namusuna çok önem veren bir aileyiz. Seni yarın ben giydireyim de, bak kocan nasıl da mutlu olacak. Mademki vardın oğluma, hem de evinden kaçarak, koşa koşa; uyacaksın ailemizin kurallarına anladın mı? Nurcan’ın başına yeni bir bela daha gelmişti böylece. Köy düğünlerinin aranan çengisi, bakir delikanlıların, gecelik aşkların ucuz tarifesi , Şıkıdım Melike ,kalkmış Nurcan gibi mazbut ve seven bir kadına ahlak öğretiyordu. Böyleydi işte, taşların yerine bir türlü oturmadığı yaşam yokuşu.
Aradan on gün geçmişti Melike geleli. Allahtan ki Musa, Nurcan’ın biraz kapalı giyinmesini istiyor ama kızın başını bağlamasına karşı çıkıyordu.
Anacığım, burası Edirne, çık sokağa bir bak bakalım kaç tane başı örtülü kadın var, bu el kadar kızı bunaltırsan , çeker gider be anacığım. Zaten benim her isteğime nasıl katlandığına şaşırıyorum. Bir de sen böyle baskı yaparsan, olmaz anneciğim.
Musa, gençliğini bir oğlan çocuğu ile yalnız geçiren annesinin pek çok hatasını içine atarak görmemezliğe gelmiş ve hayat şartlarının akışına kulun pek müdahil olamayacağına inanmıştı. Şöyle bir hayatı akmıştı gözlerinin önünden. Her gün kavga eden bir ana, baba ve kapıyı sertçe kırarcasına çarpan çekip giden, sevmeyen babası, yıllar süren karakol ve ıslah evi, ceza evi, dayak, polis baskısı, ceza evi ağalarının yemeğini yapıp donunu yıkamaya çalışan fakirlik, fakirlik, fakirlik…
Cebinden küçük bir yuvarlak cep aynası çıkartarak biryan tin sürtüğü saçlarını, birkaç dişi kırık tarağı ile şekillendirmişti. Meymenetsiz suratında güzellik yakalamaya çalışıyordu. Dişleri sigara ve alkolden sapsarı ve çürükler içindeydi. Üstelik ağzı, bir lağım gibi kokuyor, onu bile rahatsız ediyordu. Bu son yediği dayak, onda birkaç parçaya ayrılmış dudaklar ve şişliği bir türlü inmeyen koca bir morarmış bir burun bırakmıştı. Onun şansı, Nurcan’ın şanssızlığı olabilir miydi? Kıymetini bilmeliyim diye düşündü. Bir gül uzanıyordu burnuna doğru. İrkilerek hayallerinden ayrılmıştı. Güzel bir Çingene kızına takılmıştı gözleri. Kucağında bir demek gül vardı kızın. Siyah saçlarının arasına da ayrıca bir gül daha takmıştı. Allah sevenlerine bağışlasın be abi. Bir gül alasın sevdiğine. Sabahınan derlemişim elcağızımla. Musa kendisine kıymet veren Çingene kızına şöyle bir alıcı gözlerle bakarak gülümsemişti .Sen hep buralarda mı durun kız?
He be abi. Ergün dikili verim burcağızda. Ep bekler dururum çiçek satıyım diyen abi. Musa kızın uzattığı küçük gül demetini almış, kız uzaklaşırken iç dünyasında onunla ilgili güzel fantezilerini kurmuştu bile. Bunlar iyi olur yatakta diye düşünerek. Bu kızı boş bırakmamalıyım ama ismini bile sormadım. Neyse bir daha gelirim bu meydana.
Nurcan kapıyı açıp da elinde güllerle sırıtan Musa’nın üzerine öyle bir atlamıştı ki, Musa biraz boş bulunsa kapının önüne yere serilecekti ikisi de. Dur kız, anladım çok sevindin ama ayıp be. Karşı komşu çıksa gürültüye, bu ne hal der be yav. Kim ne derse desin. Mutluyum ben, çok mutluyum, yiğidime çocuk vercem, çocuk. Kız bağırma, ne çocuğu? Ne oldu anlatsana. Melike Hanım biraz beklemiş , sonra kapıya gelmişti. Kızın elinde bir demet gül, oğlunun boynuna sarmaşık gibi dolanmış, boynunu kulağını öpen genç kadını kıskanarak; Ooo oğlum gelmiş, hem de güllerle . Anasına bir kere olsun çiçek almayan adam, karısının donundan çıkmaz oldu. Ah kara talihim, ah zavallı ben. Yahu ana, bak Nurcan hamileymiş. Ben de yeni öğrendim. Bu güzel günde kinaye yapma be anam.
İyi de, ben niye en son öğreniyorum bebek işini? Bu kızın anası babası yok mu? Neden gelmezler ilgilenmezler kızlarıyla? Yoksa ben geldim diye mi çektiler kendilerini? Gerçekten daha önce Musa yokken evlerine gelen anne ve abla , kaynananın gelmesiyle uğramaz olmuşlardı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.