- 1765 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GEZİ NOTU // *** Ankara Notları ***
Dolu dolu programlarla yüklü yoğun ve hareketli bir eğitim öğretim yılı ve yorucu bir çalışma döneminin ardından, bir müddet de olsa iş ortamından uzaklaşmak ne kadar güzel oluyor.Bu maksatla Temmuz ayının başından itibaren yaklaşık bir ay süreli izne ayrılarak memleketim Ankara’ya doğru yola çıktım.Yaz tatili nedeniyle herkes Ankara’dan uzaklaşırken, ben de bazı özel ve ailevi işlerim nedeniyle tatilin büyük bir kısmını Ankara’da geçirdim.Çocukluğumun, öğrencilik yıllarımın ve çalışma hayatımın büyük bir bölümünü geçirdiğim anılırımın kenti Ankara’dan son yıllarda epeyce uzak kalmıştım.Bu vesileyle belki de son yıllarda ilk kez bu kadar uzun bir süre Ankara’da kalma şansına sahip oldum.
Tatilimin ilk haftasını bazı ailevi ve özel işlerim nedeniyle Ankara’da geçirdikten sonra, Ankara’da ikamet eden kardeşimle birlikte eş ve çocuklarımızı da yanımıza alarak Çamlıdere-Kızılcahamam-Gerede-Mengen-Devrek-Çaycuma-Bartın-Amasra güzergahında üç günlük bir seyahat yaptık.Daha önce sadece resimlerini gördüğüm Amasra ne kadar büyüleyici güzelliğe sahip bir yurt köşesiymiş meğer, tam da şairlere göre yer.Orada geceleyip güzel ve durgun bir yaz gecesinde mehtabın denizle öpüştüğünü, kaldığımız pansiyonun balkonundan seyretmeme rağmen tabi ki şiir yazamadım.Ama sanıyorum Amasra da Amasya gibi şairlerin mısralarına, ressamların fırçasına her zaman ilham kaynağı olacak nadide güzelliklere ve büyüleyici çekiciliğe sahip şirin bir yer.Yurdumuzun o bölgesini bugüne kadar görmek nasip olmamıştı.Kısa ve güzel geçen bir seyahatin ardından birkaç gün sonra güzel anılarla tekrar Ankara’ya döndük.
Birkaç kez eski mahallemizde çocukluk ve mahalle arkadaşım Hünkar Dağlı ile buluştuk.Bu mahallede herkes her ikimize de “Hoca” diye hitap ederler, adımızı pek bilen olmaz.İkimizi bir arada gören eski mahalle dostları ve arkadaşları “Oooo, hocalar hangi rüzgar attı sizi böyle bu taraflara” şeklinde iltifatta bulundular.Oturup birkaç yerde çay kahve içtik, eskilerden ve tabi ki sanattan şiirden konuştuk.Eski dostlarla, hemşehrilerimle ve çocukluk arkadaşlarımla karşılaştım.Onlarla ayrı ayrı hasbihal etme imkanı buldum, benim için güzel bir değişiklik oldu.Ayrıca, yine bir başka gün şair dostlarımızdan hemşehrim Ahmet Eroğlu ile karşılaştık, Altınpark’ta bir kafeteryada oturup çay kahve içtik, ordan buradan ve şiirden konuştuk.
Bir başka gün; değerli şair dostumuz Ahmet Tahsin Bey beni telefonla aradı, birlikte bir yemek yiyelim dedi.Ve görüşmemizin ardından birkaç dakika sonra gelerek eşimle birlikte bizi Aydınlıkevler’den aldı.Birlikte Nazlıhan Hasköylü’ye kahve içmek için uğradık.Bilahare Nazlıhan hanımı da alarak beraber Ankara kalesine çıktık.Burada Ahmet Tahsin ile Nazlıhan Hasköylü’nün birlikte el sanatları çalışması yaptıkları atölyelerine uğradık. Bu vesileyle Ankara kalesindeki tarihi dokuyu yeniden gezip görme imkanı bulduk.Yine burada güzel bir mekanda oturup çay kahve içtik, şiir ve sanat üzerine sohbet ettik.Öğleden sonraki saatlerde Ankara kalesinden ayrılarak yine birlikte İvedik köyünde yeni hizmete girmiş güzel bir balık lokantasında yemek yedik, geç saatlere kadar şiir ve sanat üzerine sohbetimize devam ettik.Böylece yararlı, dostane ilişkilerin güzelliğine yansıyan güzel bir gün geçirmiş olduk.
Başka bir gün yine eski mahallemizden Cebeci istikametine doğru giderken, uzun yıllar önce bir müddet öğrencisi olduğum Gülveren lisesinin önünden geçtim ve bir anlık da olsa o eski öğrencilik yıllarını yadettim.Gülveren lisesini geride bırakıp kırmızı ışıkta mecburi duruş yapınca, hemen sağ tarafıma düşen Cebeci Asri mezarlığı ve bu mezarlığı gölgeleyen çınar ağaçları dikkatimi çekti.Yeşil ışık yanıp yol açılınca gayri ihtiyari bir şekilde sağa dönüş yaptım ve uhrevi ve mistik bir havayı teneffüs ederek bir anda kendimi kabristanı gölgeleyen uzun ve geniş yola atıverdim.Birkaç dakika sonra da ’Otuz Beş Yaş’ şairi merhum Cahit Sıtkı Tarancı üstadın başucundaydım.Üstadın kabrini çok bakımsız buldum; kabrin üstündeki toprak kısım çatlamış dağılmış toz hale gelmiş, bir tek çiçek kalmamış, hepsi kurumuş yok olmuş.Tabi ki bir şair olarak üzüldüm; memleketimizde şairlere ve sanatçılara yaşarken değer vermeyen bir anlayışın, bu kıymetleri kaybettikten sonra da devam ettiğini gösteriyordu bu durum.Arabamın bagajındaki su dolu pet şiseleri kabir toprağının üstüne boşalttım.Ve kabir taşında yazılı olan üstadın ’Sanakârın Ölümü’ başlıklı şiirinden alınmış;
Gitti gelmez bahar yeli,
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün kapılar kilitli,
Anahtar Tanrı’da kaldı.
dizelerini yüksek sesle okudum. Bu arada yanıma birkaç mezarlık görevlisi geldi, selam verdiler merhabalaştık.Kısa bir tanışma faslının ardından onlara Cahit Sıtkı’dan bahsettim.Onun, ülkemizin yetiştirdiği büyük şairlerden birisi olduğunu ve bizler gibi şiir ve sanat yolunda uğraş verenlerin, şiirseverlerin kalbinde ayrı bir yere sahip olduğunu söyledim.Sonra da üstadın ünlü “Otuz Beş Yaş” ve “Memleket İsterim” şiirlerini yüksek sesle okudum.Böylece mezarlık görevlileriyle aramızda güzel bir diyalog oluştu ve kendilerine arabamın bagajında bulunan bizim Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu adına yayımladığımız “Vadiden Esintiler – Şiirler” adlı kitaptan birer adet imzalayarak verdim. Ayrıca mezarlık görevlilerine üstadın mezarına iyi bakmaları ve ilgilenmeleri konusunda ricada bulundum.Aramızda geçen bu güzel diyalogdan onların da memnuniyet duyduklarını gördüm.”Tabi hay hay hocam emriniz olur, böyle değerli ve ünlü bir şairimizin kabrine hizmet etmek bizim için de onur olur” şeklinde iltifatta bulundular.Cahit Sıtkı Tarancı üstad ve görevlilerle vedalaşıp oradan ayrıldım.
Başka bir gün şair dostlarımızdan İbrahim İmer ve Ümüt Güngör aradılar. “Hocam bir yerde oturup çay kahve içeceğiz, siz de gelir misiniz” dediler. ’Hay hay’ dedim ve daha önce adresini verdikleri Necatibey Caddesinde bir dershanenin teras katında buluştuk.Baktım Çelebi Öztürk, Ümüt Güngör, İbrahim İmer, Aysel Çoban, Müzeyyen Keskin, Ahmet Eroğlu, Cihan Eroğlu ve şu anda isimlerini hatırlayamadığım birkaç arkadaş oturup muhabbete dalmışlar.Kendilerine selam verdim ve gösterilen yere oturdum. Geç saatlere kadar çay kahve içtik, şiirden sanattan konuştuk muhabbet ettik. Özellikle Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu olarak iki yıldır düzenlediğimiz ’Boraboy Şiir Günleri’ etkinliğinden ve diğer etkinliklerden söz ettik.Buradaki sohbetimiz esnasında; Ankara’da şair dostların ve şiirseverlerin zaman zaman buluşabileceği, özellikle Ankara dışından gelenlerin bir adres olarak uğrayabileceği bir şairler kafeteryası yada kulübünün kurulması yönünde fikirler ön plana çıktı.Bu fikir etrafında değişik görüşler dile getirildi, ben de kendi görüşlerimi ifade ettim.İnşallah ilerisi için, bize bir görev düşerse böyle bir birliğin oluşumuna katkı sağlayabileceğimi belirttim.Akşamın geç saatlerine kadar süren güzel en bir muhabbetin ardından şair dostlarımızla vedalaştık ve böylece güzel bir gün daha geçirmiş olduk.
Bir başka gün; şair dostlarımızdan İlhami Erdoğan’ın (Ozan İlo) bir imza günü tertip ettiğine ilişkin mesaj ve davetiye bana ulaştı.Belirtilen gün ve saatte Bayındır-2 Sokkataki adresi verilen mekanın kapısından girdim.Ozan İlo dostumuz bizi büyük bir memnuniyetle karşıladı ve gelenlerle tek tek yakından ilgilendi. Katılımcılar arasında eski Bayındırlık Ve İskan Bakanlarımızdan Koray Aydın’ı da vardı, kenedisiyle tanışma ve konuşma fırsatı bulduk.Ayrıca; antolojiden tanıdığmız ve çeşitli etkinliklerde karşılaşıp tanıştığımız şair arkadaşlardan Hüseyin Bacanak, Ramazan Topoğlu, Filiz Kılınç, Cumhur Karaca ve şu anda isimlerini tek tek sayamayacağım bir çok arkadaşla karşılaştık.Geç saatlere kadar oturduk sohbet ettik, çay kahve içtik. Cumhur Karaca’nın yorumuyla Ozan İlo şiirleri dinledik, ayrıca bendeniz de dahil her katılımcı arkadaş bir Ozan İlo şiiri seslendirdi.Saygıdeğer dostum İlhami Erdoğan bizlere ’Dil Olmadım Mı’ ve ’Ben Ölmem Daha’ isimli şiir kitaplarını imzalayarak takdim etti.Program sonlarına doğru Hüseyin Bacanak ile birlikte müsaade isteyerek oradan ayrıldık.
Her ne kadar işin başında, uzun bir izin dönemini doya doya dinlenerek geçirmeyi düşünerek yola çıkmışsam da gördüğünüz gibi evdeki hesap çarşıya uymadı.Tatilimin son birkaç gününü de halen annemin ikamet ettiği doğum yerim, memleketim Ankara’nın Çamlıdere ilçesinde geçirdim.Bu arada Çamlıdere-Kızılcahamam güzergahında ormanlarda, yaylalarda, mesire yerlerinde gezip dolaşma ve memleket güzelliklerini temaşa etme fırsatı buldum.Ayrıca, bu arada her Çamlıdereli gibi ben de adeta bizim Çamlıdere’nin manevi ikliminin sembolü olan ve Çamlıdere kabristanında medfun bulunan Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin türbesini ziyaret ettim.Bizim Çamlıdere yöresinde hayatın herhangi bir önemli başlangıç ve dönüm noktasında bu manevi havayı teneffüs etmek öteden beri sürüp gelen bir gelenektir.Bu nenedenle bir Çamlıdereli için örneğin; okula giderken, askere giderken, evlenirken, bir işe başlarken, bir seyahate çıkarken veya bir seyahat dönüşünde yada herhangi bir vakite bu manevi mekanı ziyarette bulunmak ve orada dua etmek yıllardan beri sürüp gelen bir gelenektir. Ve dolayısıyla bu vesileyle çocukluk yıllarımızdan beri alışkın olduğumuz bu geleneğimize bir kez daha icabet etmekle buranın manevi havasını bir kez daha teneffüs etme imkanı buldum.
Şimdi uzun bir tatil ve seyahat dönemini geride bırakarak tekrar görev yerimize döndük. Her yıl olduğu gibi yine dolu dolu programlarla yüklü bir çalışma döneminin ön hazırlıklarını tamamlamak ve yeni eğitim öğretim yılana sorunsuz bir şekilde başlamak üzere çalışmalarımızı yürütüyoruz.Bazı sanat dostlarımızın hatırlayacağı üzere; benim gezip gördüğüm yerler ve katıldığım etkinlikler ile ilgili görüş ve gözlemlerimi *** Gezi Notu *** şeklinde sanat dostlarıyla paylaşma gibi bir alışkanlığım var.Bu defa da böyle oldu, bu sene de yaz tatili vesilesiyle gezip gördüğüm yerlerle ilgili olarak kayda değer bulduğum gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istedim.Tüm sanat ve şiir dostlarını en içten duygularımla selamlıyor, saygılar sunuyorum.15/08/2008
Ali Rıza Atasoy
Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu