- 1104 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
8 Cİ BÖLÜM MUSA TECAVÜZE UĞRUYOR
SEKİZİNCİ BÖLÜM MUSA TECAVÜZE UĞRUYOR
O akşam kayınvalidesi ve baldızı yemek öncesinde ellerinde bir sürü ev eşyasıyla onların evine gelmişlerdi. İkisinin de yüz ifadeleri onların mutluluğunu destekliyor idi. Nurcan’ın ablası, küçük bir valizin içinde bebek takımları bile getirmişti. Annesi, son göz ağrısı küçük kızına sarılıp sarılıp ağlıyordu. Musa’ya karşı biraz mesafeli olsalar da, hallerinden Nurcan’ın gönül verdiği sapık Musa’yı onayladıkları belli oluyordu. Kadınlar ,ablanın getirdiği çocuk takımlarını açıp, elden geçirirlerken Musa ,lafa girmek, konuşmayı başlatabilmek için fazla bekleyemedi. Bu takımların hepsi de mavi renkli. Neden mavi? Musa, Nurcan’ın ablasından da yaşça büyüktü. Biz çocuğumuzu erkek bekliyorduk da Musa Ağabey. Bunlar erkek çocuk olmayınca, kullanmayıp sakladıklarımız. İnşallah erkek olur sizin ki. Nurcan da, erkek olmasını çok istiyor. Musa yan gözle Nurcan’a bakarak, ona aman beni mahcup etme, imalatı oğlan yapalım der gibi gülümsüyordu .
Hüsmen Ağa ne diyeceğini bilmiyor gibiydi, Komiser Kemal’in, Senin kız ,bu pis herifi seviyor, daha fazla üzerine gitmek olmaz. Nasip böyleymiş, bak bir de dini nikah kıymış. Kim bilir belki son yedi sene, hapishane hayatı ona bir şeyler öğretmiştir. Sevenlerle uğraşma en iyisi Hüsmen Ağa, demesi onun aklını karıştırmıştı. Sarma sigarasından şöyle kuvvetlice içine çekerek, komiser haklı olabilir. İstersen Musa’yı ‘reşit olmayan kızı alıkoymak’ suçlaması ile mahkemeye verebilir hapishane attırabilirim. Ama karnında sıpası ile Nurcan eve dönse ne değişir ki? Üstelik kızda , sürekli bir karış surat, dünyayı burnumdan getirir. Ya o piç doğunca ben ne yapabilirim? Musa’nın dölüne emzik al, bez al, süt al… ulan Hüsmen, baban İmam Halil Hoca bir duysa, seni evlatlıktan atardı rahmetli.
Sonunda birkaç hafta geçip de, kahrından kahveye çıkamayan Hüsmen Efendi, birkaç dostuna içini döküp çaresizliğini anlatınca, onların da verdiği destek ile epey rahatlamıştı. Hay lanet olsun kız babası olmaya lan. Yedir, içir, büyüt, sonra da elin ayısı gelip alıversin kızı. Git pislik herife boyun ey kızın hatırına, o da yetmiyormuş gibi karın da kalkıp, onlardan yana olsun. Hayatım boyunca emeklerimi hiç boşuma harcamadım. Gel gör ki; daha kredisi bile bitmemiş evime, gelip kondu Karaman’ın koyunu.
Musa yeni bulduğu bir sıva işine sabah erken saatlerde gidiyor, gece geç saatlerde dönüyordu. Gece saat kaçta dönerse dönsün Nurcan’ı , onu bekler ve yemeğini yememiş olarak bulurdu. Çok mutluydu ama bütün gün kızı yalnız bırakmak içine bir korku düşürmüştü. Hapishaneden çıktıktan sonra hiç göremediği anasını eve getirse, Nurcan’a yoldaş etse diye düşünüyordu. O gece bu düşüncesinden Nurcan’a bahsederek , onunda fikrini almıştı. Ne demek hayatım, yedi yıldır bir insanın annesinden uzak kalması tabi ki çok zor .Benim için, bizim ile yaşamasının hiçbir sakıncası yok. Hem annenle anlaşırsak , doğacak bebeğe de beraber bakarız. Üstelik ben daha çok gencim. Annenden öğreneceğim çok şey olabilir. Hiç beklemeden al getir anneni.
Kız bu kadar saf ve temiz bir kalbe sahipti işte. Bakalım Musa gibi bir sapığı, dünyanın başına bela eden bu kadınla yapabilecek miydi? Musa elindeki işi bitirip, biraz para aldıktan sonra, gidip anasını getireceğini söylüyordu. Annesini almaya gelebileceği tarihi bildirmek için, bir hata yaparak, muhtarın telefonunu aramıştı. Oysa muhtar, tecavüz ettiği oğlanın akrabasıydı . Onun onayını almadan bir daha köye gelemeyeceğini çok iyi biliyordu. Ama yine de, mağdur tarafa, köye Musa’nın geleceğini haber vermekten geri kalmamıştı, beşeri yapısına yenilip.
Karaman’ın merkezine otobüs ,Musa’yı akşamüzeri getirmişti. Hemen gidip sabah arabasına dönüş için iki bilet almış, sabahçı kahvelerinde oyalanarak gecenin ilerlemesini, ortaklıktan el ayak çekilmesini beklemişti. Köy Karaman’a yakın ve yol üzerinde bir yerde olduğu için ,taksi parası çok tutmamıştı. Sadece taksiciyi gece gece köye gitmeye ikna etmek zor olmuştu. Köye yaklaşırken Musa anasının birkaç valizi hazır edip , hemen köyden ayrılabileceklerini , kimselere görünmeden köyü terk edebileceklerini düşünüyordu. Fakirhane varsın öylesine dursundu. Muhtara söyleyip eşyaları fakir fukaraya dağıtır, evi de iyi bir fiyata sattırırım diye düşünüyordu. Köy yoluna tam girmişlerdi ki, yola fırlayan yüzleri kar maskeleriyle gizlenmiş üç adam , silahlarıyla yola fırlamıştı Taksiciye durma sakın dese de, adam frene dokunmuştu bir kere üçünün de elinde çifte denilen av tüfekleri vardı. İn ulan aşağıya Sapık Musa, seninle görülecek yarım kalmış bir hesabımız var. Taksici kardeş sen dön geriye. Ver ulan taksi parasını gidiş dönüş olarak.
Taksici geriye dönüp giderken, yüzünde maske olmayan genç biri ortaya çıkmıştı. Oldukça iri bir yapısı olan bu gencin kim olduğunu bilmiyordu Musa. Tanıdın mı lan beni , orospu çocuğu? Hani daha 12 yaşımdayken kirlettiğin o çocuğum ben. Musa korkudan titreyerek ay ışığında adamın yüzünü tanımaya çalışıyordu. Evet hatırlamıştı onu. Ağlıyor, yardım istiyor diye , ağzını burnunu kırdığı, zorla tecavüz ettiği oğlan çocuğunu, çok net bir şekilde hatırlamıştı. O gün yaptığı sapıklık aklına gelince, istemeyerek gülümsemişti. Gencin balyoz gibi ağır ve sert yumruğu işte o saniyede patlamıştı burnunun ortasında . Birkaç adım geriye doğru sendeleyerek sonunda yere çömelip elleri ile onu bir daha görmek istemezcesine yüzünü kapatıp yalvarmaya başlamıştı Musa. Ben ettim siz etmen. Bağışlayı veren canımı. Yetti yıl yattım mahpusta. Çok pişmanım. Cezamı çektim, beni affedin ağalar. Adamları ve yüzü açık genci, bir gülme tutmuştu ,fare ile oynayan kedi gibi, kendilerinden emin ve yapacaklarına kararlı oldukları belli oluyordu. Genç çocuk ağlamaya başlamıştı. Nasıl cezanı çektin lan? Ben insanların içine çıkamazken, anam babam her gün ağlarken, babam bu utanca dayanamayıp , kalp krizi geçirip ölürken, sen nasıl cezanı çektin? Sen kendini erkek zannederken, ben yıllarca ‘ibne miyim’ diye sorguladım kendimi. Sevdiğim kızın ailesi bile mani oldu, en temiz duygularıma. Köy yerinde sana kimse ‘götoş’ dedi mi lan? Sesinden orta yaşlarda olduğu belli olan maskeli adam , öfke ile bağırmıştı. İndirin gari , sapığın donunu. Gel yeğenim yıllardır kurduğun intikamını al şimdi.
Musa biraz diklenecek olmuştu. Bir tüfek dipçiği tam ense köküne inince itiraz etmenin faydasız olduğunu anlayacaktı. Bu sefer tecavüzcü , o yıllar önce tecavüze uğrayan gençti. Biri Musa’nın başını bacaklarının arasına sıkıştırmış onu sabit tutarken, diğeri elinde ki polaroid fotoğraf makinası ile resimler çekiyordu. Musa’nın zorlanan, ağlamaklı yüzünü ve güneş görmemiş bembeyaz poposunu hep çekiyordu. Düşen resimleri de ay ışığında bakması için önce ona gösteriyorlardı. Zaten geri kalanlarını da köyün dört kahvesine, meydanına ve camiye atacaklardı.
İğfal edilen Musa’nın, bütün giysilerini ve ayakkabılarını da alıp oradan uzaklaşmışlardı. Taksici yaşadığı dehşeti jandarmaya anlattığında ,işi ağırdan alan karakol astsubayı, operasyondan yorgun dönen yüzbaşıya, vukuat olarak söyleyince ,komutan birden sinirlenerek hemen hazırlanmalarını emretmişti. Ast subayın ağırdan almasının elbette bir sebebi vardı. Çünkü muhtar ona da, olabilecekleri ve geçmişte olanlar anlatmış, biraz uzak durmalarını ağırdan almalarını söylemişti.
Musa çırılçıplak vaziyette kendini toparlamaya çalışarak, kimselere görünmeden yolun dışından evine ulaşmak için yürümeye başlamıştı. Çıplak ayaklarına dikenler, taşlar batıyor, yediği dayağın şiddetinden başı dönüyor düşüyordu. Yine de tam yola çıkmıştı ki , jandarma aracının uzaktan ona doğru geldiğini görerek kendini gizlemişti.
Artık güneş iyice doğmaya başlamıştı yürümekten yorulup çaresiz ve çırılçıplak yol kenarında bekleyen Musa , hizasında duran, römorku kadın işçilerle dolu traktörden atlayıp, saklandığı yeri biliyormuşçasına ona doğru koşan muhtarın sesi ile irkilmişti. Ula Musa,seni arıyor jandarma. Tek kişiyle görüşmeden gel, seni evine koyalım. Üzerine muhtarın ceketine sardıklarını Musa’yı römorkun ortasına, kadınların arasına yatırmış, kimseye sezdirmeden, anasının evine getirmişlerdi. Ama gece dağıtılan resimlerden herkesin haberi vardı. İnsanlar ‘oh olmuş o sapığa, intikam işte böyle alınır’ diyorlardı.
Anası pek yaşlı sayılmadı. O da on sekizinde evlenmiş, 19 da doğurmuştu Musa’yı . Köy yerinde imam nikahı ile vardığı adam ise, Musa dört yaşında iken evi terk edip kaçmıştı. Tarlalarda çalışan, çiftlikte temizliğe giden Melike Hanım, pek de güzel sayılmazdı, yine de erkekler peşini hiç bırakmamışlardı. Anasını daha çocukken, evlerinde birkaç defa erkeklerle yakalayan Musa’nın yetiştirilmesi bundan başka türlü olamazdı zaten. Zordur köy yerinde genç bir dul olmak.
YORUMLAR
Şimdi Musa'nın onun önünde iki seçenek var. Ya normal bir hayat veya alıştırıldığı bir hayat yaşayacak. İnsanın içine muzır hisler geldiğinde muzır bir dergi edinmeli. Ten teması denen şey tehlikeli ve sakıncalıdır.
kukurikuu
Ancak şu ten teması, belki tehlikeli ama vazgeçilmez bir şey.
Hele Musa gibi sapıklar ne pahasına olursa olsun maalesef
vaz geçemiyorlar.
Sayfamda olduğunuz için teşekkür eder saygılar sunarım.