- 514 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MALIMI YİDİRMİYECAANMİ ?
MALIMI YİDİRMİYECAANMİ ?
İnsanlar ne kadar yaşlanırsa yaşlansın “Onun gönlü ölünceye kadar genç kalır” derlermiş, “eskinin yaşlıları.”
Karacaören’den ismini hatırlayamadığım bir yaşlı amca “elden etekten düşmüş” yattığı hasta yatağında adeta ölümünü beklemektedir. Başucunda toplanan oğullarına “Ah yavrularım bahar gelse de kümesteki gülükleri önüme katsam da güneyin burnuna doğru şöyle ağır ağır güderek yaşamın zevkine varsam” derken nefes alamadığı için kelimeleri boğazına düğümleniyordu.
Vay gönül vay aklından geçenlere de bak…
Dalakçılı Gara Mehmet ile Karacaörenli Hamid’in Ali gençliklerinden beri aralarından su sızmayan can ciğer iki arkadaş idiler. Zamanla her ikisi de köyden şehre göçmüş, ticaretle uğraşmış, kimi çocukları işe girmiş, kimi çocukları da Almanya’ya işçi olarak gitmiş, hayatlarını bu şekilde garantiye almışlardı.
Zamanla yaşlandıkları için çocukları onların çalışmalarını istemediğinden, maddi ve manevi yardımlarda bulunuyor, baba ve analarını ele güne muhtaç etmiyorlardı. İki arkadaş sağda solda buluşuyor, gelmişten geçmişten dem vururlarken “vaktin boş adama zor geçtiğinin” farkında oluyorlar, bu da onların moralini bozuyordu.
Bu iş böyle gitmezdi. Hangi dükkancının yanında kaç saat oturabilirlerdi. Daha kaç gün parkta onun-bunun dedikodusunu yapanlara karışacaklardı. Zaten yapı icabı böyle kişiliğe sahip de değillerdi.
Düşündüler, taşındılar hayvan pazarından inek, dana, tosun satın alıp, eşe dosta satıp hem vakit geçirme, hem de üç beş kuruş kâr edinmeye karar verdiler.
Gara Memmet, bu işte deneyimliydi. Zamanında hayvan alımı satımı yaptığından elini hayvanın üstüne koyduğunda onun kaç kilo et vereceğini, eğer dişiyse karnında buzağısı var mı, yok mu hemen anlardı.
Sabah erken kalkıp bir yerde buluştuktan sonra iştahla hayvan pazarının yolunu tuttular. Sağı solu şöyle o değilden kolaçan ettiler. Hayvan kaça gidiyor? Ekmek yedirir mi gibi ince eleyip sık dokuyarak öğleden sonra keselerine şöyle uygun toplu bir dana alıp kesmek için Gara Memmed’in evinin yolunu tuttular.
İşleri umduklarından daha iyi gitmiş, kasaptan çok ucuza verdikleri için ellerindeki etleri kısa zamanda tüketmişlerdi. Yeni bir hayvan almak için Pazar günü açılacak olan hayvan pazarını dört gözle bekler olmuşlardı.
Haftalar böyle akıp giderken vaktin nasıl geçtiğini bilemedikleri gibi üç-beş lira da kâr ediyorlardı.
Zamanla bu iki ahbaba özenen bazı köylüleri de bu işi yapmaya kalkışıp kendilerine rakip olsa da Gara Memmed’in bağırarak, çağırarak ahbaplarını utandırması, “Bir yerde onları et almaya mecbur bırakması” Hamid’in Ali’nin de ticari ikna yeteneği dolayısıyla rakipleri işlerini pek etkilemiyordu. Bu tür alışverişler et gereksinimi olan vatandaşların da işine geliyordu.
Kasabın kirası, vergisi, kesim parası, bir de sonradan bunun üstüne eklenen KDV’si derken haliyle eti arada kesip satanlardan pahalıya satıyorlardı. Santim hesabı ile geçinen vatandaş araya sora ucuz yiyeceğin peşinde oluyordu. Seksen ihtilalından sonra sivil idareye geçilmiş, yapılan seçimleri de Turgut Özal’ın kurmuş olduğu Anavatan Partisi (ANAP) büyük bir çoğunlukla kazanıp iktidara gelmişti. Özal, eşine o güne kadar rastlanmamış yenilikler içine girmiş, buradaki konumuz haricinde adını yazamayacağımız kadar birçok devrimler yapmıştır. Bunlardan birisi de vergi kaçağını önlemek için uygulamaya koyduğu KDV idi. Başarılı oldu mu, olmadı mı orası ayrı konu! KDV adına olmadık öyküler yazılmış birçok gülünç filmler çevrilmişti. Olmadı.
Hele esnaf müşteri arasında geçen fiş verdim, vermedin veya KDV pazarlıkları sayfalarca romanlar yazdıracak kadar çoğunluktaydı…
O gün pazaryeri tabirince iğne atsan yere düşmez denilecek kadar kalabalıktı. Hamid’in Ali ile Gara Memmet, uzun pazarlıklar sonucu ette çok, pahada hafif bir tosun alıp kiraladıkları kamyonete yüklediler.
Hamid’in Ali kamyonetin önüne otururken Gara Memmet de kasada elde yular danayı tutmuş, tam hareket edeceklerdi ki ellerinde dosya ve içi tutanak kağıtları dolu iki üç kişi arabanın yanında durdular.
Gelenler Kırşehir Vergi Dairesi’nde çalışan o gün için hayvan pazarını denetlemekle görevli memurlardı. Hamid’in Ali bir şeyin farkında olmasa da, içine kurt düşen Memmet ağa, “Buyurun gençler, hayırdır?” dedi.
“Amca bu tosunu nereden aldın? Kimden aldın? Kaça aldın? Fişin, faturan nerede?” gibi soru üstüne soru soruyorlardı.
Memmet ağa sorular soruldukça renkten renge giriyor verdiği yalan yanlış cevaplar memurları tatmin etmiyordu. Memurlardan biri, “Amca yaptığınız iş yasal değil, size ceza yazacağım” dedi.
Ceza yazılacağını anlayan Gara Memmet işi bağırtıya, çağırtıya dökersem bu işten sıyrılırım cinliğini takınarak sorulan sorulara yüksek sesle cevap vermeye başladı.
Zaten yaşamında kuru gürültü bir yapıya sahip olan Gara Memmet’in kurmuş olduğu plan meyvesini vermeye başlamış birden etrafları meraklı kişilerce sarılmıştı.
Görevli memurlar bir an önce işlerini bitirip gitme telaşındaydılar, ama gel gör ki Gara Memmet’in ipe sapa gelmez çığırtkanlıklarından görevlerini bir türlü yapamıyorlardı. Çevreye toplananlar da memurlara yarı tehditkar tavır almışlar, “Her zaman bu haltı yiyorsunuz yaptığınız çok ayıp” diyorlardı.
Tam bu sırada kamyonetin kasasından zaten az kambur olan ve belini daha da büken Memmet ağa uzun kollarını arabadan aşağıya uzatıp o yaba gibi ellerini açarak “Malımı yidirmiyecaaan mı? Kesip kesip yiyecaam, But but yiyecaam arkadaş... Bundan size ne!” diye bağırdığında olaydan utanan memurlar kalabalığın arasından kaymışlardı bile.
NOT: Öyküleri şahısları küçük düşürmek mirasçılarını rencide etmek için yazmadım.
ERDOĞAN ÇALIŞKAN 25 02 2012 GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.