- 825 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yalnız kalabilmek dilediğinde kavuşabilmek özlediğinde…
Anlıyorsunuz.
Büyürken her şeyi, daha net, daha ince çizgiler ardından seyrederken anlıyorsunuz. Size yapılan haksızlıkları, canınızı acıtan kırgın sabahları, babanızın istediğiniz bisikleti neden almadığını, annenizin, neden size hep yemek yedirmek istediğini, bu insanlar nereye gidiyor sorusunun cevabını, minik ellerinizle kotaramadığınız işlerin, aslında ne kadar kolay olduğunu anlıyorsunuz.
Anlıyorsunuz.
Küçükken en büyük acınız, öğle uykusuna zorla yatırılmak, bir bardak sütü burnunuzu tutarak içmekti. Büyüdükçe, daha büyük acılar tadıldığını anlıyorsunuz. Karnenizdeki kırık notun aslında yeterince üzücü bir şey olmadığını, başınıza gelen en büyük sorunun eve geç geldiğiniz için kızan babanız olmadığını, sınavların, iş ve meslek edinme deneyiminin gördükleriniz karşısında yeterince yorucu olmadığını anlıyorsunuz. Anlıyorsunuz ki, hayatın problemleri, matematik problemlerinden daha zor, kimya formüllerinden daha karmaşık ve aruz vezninden daha anlamlı. İlk kalp ağrılarının nasıl da geçici olduğunu, bir daha böyle üzülmeyeceğinizi zannederken, her defasında daha çok yaralandığınızı anlıyorsunuz. Ellerden, dillerden değil de, dostlardan yaralar almanın sancısını çekiyorsunuz. Güveninizi yitiriyor ama sonra yine güveniyorsunuz. Dizlerinizde duran taş kesiği yaraların, çoktan eski bir tarihte kaldığını anlıyorsunuz.
Öğreniyorsunuz.
Elleriniz yaşlandıkça, daha çok iç geçirir olduğunuzu fark ediyorsunuz. Çoktan, solukları sıklaşmış ve yorulmuş, yolun uzun kısmını geride bırakmış çocuklar olduğunuzu öğreniyorsunuz.
Öğreniyorsunuz, bitmiyor…
Yaşam, akıp giden bir süreç. Ve bu süreçte görecekleriniz bitmiyor. Sütü daha çok seviyorsunuz ve çocuğunuza neden bisiklet alamadığınızı sorgularken, büyümenin ne kadar zor bir iş olduğunu öğreniyorsunuz.
Büyüyoruz.
Artık, izlediğimiz haberler karşısında, ellerimiz dizlerimizi daha çok döver oldu. Ama yaşanılası bu hayata devam etmek gerek, yine de. Onca olumsuzluğa, pişmanlığa, karamsar sabahlara rağmen yine de devamı var, yaşanılacak günlerin. Yine de duyuyoruz yaşamı. Anıyoruz geçmişi. Ve merak ediyoruz geleceğimizi. Yine de, zaman zaman ne kadar bıksak da, devam ediyoruz, dünden yarım bıraktığımız ve sabah yenisini göreceğimiz yeni günlere uyanmaya.
İnsana sunulan en büyük lütuf unutması…
Yaşıyor ve unutuyoruz. Büyük acılarımızı siliyor, kabuslarımızı yeni günün ışığıyla rafa kaldırıyoruz. Kaldığımız yerden sürdürüyoruz, yeni sevinçlerimizi ya da yeni vazgeçişlerimizi.
Dedim ya unutuyoruz. Doğum sancısını unutmasaydı, yeniden doğurur muydu kadınlar? Unutmasaydık, yeniden güvenebilir miydik? Ya da geçmez dediğimiz acılarımızın ardından, yeniden ağız dolusu kahkahalar atabilir miydik?
Gördüklerimiz, zor günler, evet. Ama yeni değil. Yeni zorluklar değil, bu gördüklerimiz. Yaşayıp, unuttuklarımız gibi, yaşayıp sindirdiklerimiz gibi, bu günleri de temize çekip, hayatımızın müsveddesini tutmaya devam edeceğiz.
Mutlu olmak gerek. Görülen geçirilen her şeye rağmen.
Nedir ki mutlu olmak?
Çok sevdiğim bir şairin, şu dizesinde saklıdır ve bu kadar kolaydır belkide;
“Yalnız kalabilmek dilediğinde, kavuşabilmek özlediğinde…”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.