- 465 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
-SOSYO POLİTİK AÇIDAN BİR DÜNYA KUPASINI OKUMAK-(1)
-İTALYA 1990-
Dünya’nın birçok yerinde bölgesel dengesizlikler bizleri karşılamaktadır. Aynı ülkenin coğrafi yapılanması dâhilinde de görülebilen bir husustan söz ediyoruz. Gerçekte bu dünyanın bütününde mevcut bir durumdur. Yerküre üzerinde doğu-batı bloklaşması misali bir dönemin siyasi jargonuna bağlı şekillendiği gibi önemli ölçüde yer üstü ve yer altı kaynaklarının dağılımı ve kullanımı ekseninde cereyan eden kuzey-güney bloklaşması dairesinde de kendini göstermektedir.
Ülkelerde çoğu kez başkent taşra ayrışması şeklinde tezahür eder. Bir payitaht kültüründen söz etmek mübalağa olmayacaktır. Sözgelimi bizde eski devirlerde bir İstanbul efendisi tabiri kullanılır ki, özünde payitaht kültürüne dayalı bir gönderme yok mudur acep? Yine ülkemizde bir doğu batı gelişmişlik farkı tarihsel ve aktüel bir realite olmaktadır. Enteresandır bizde doğu, batı karşısında sosyo ekonomik düzlemde zayıf kalırken Amerikan tarihinde bu tersine işlemekte ve vahşi batı kavramına kapı açmaktadır. İtalya’da da kuzey güney arasında böylesi bir farklılaşma yaşanmaktadır. Tıpkı yer yuvarlağının farklı köşelerinde olduğu üzere endüstriyel bakımdan gelişmiş kuzey, geri kalmış güney zıddiyeti genel geçer bir motif teşkil etmektedir. Kimi zaman da kentsel bağlamda Roma Napoli çekişmesinden, çatışmasından söz edilebilir. Güney kentlerinde ve bölgelerinde kırsallık ağır basarken kuzey kentselliğin ve sanayinin gücünü duyurmaktadır.
Bu yapılanma bir şekilde bölgesel alt kimlik oluşturmakta hatta ülke düzleminde üst milli kimlikle karşıtlık uyandırabilmektedir. Toplumlar bu zıddiyetin bazı izdüşümlerini sportif alanlarda sergilemektedir. Halk kültürü hiçbir sahada kabul etmediği, etmeyeceği, derhal kültür emperyalizmi kapsamına almak suretiyle üstünü çizeceği yabancı kültür ögelerine sportif karşılaşmalarda özellikle de futbol alanında göz kırpmaktadır. Örneğin toplumumuzda yabancı müziğe mesafe duyan; dilini bilmiyorsun, küfür mü ediyorlar belli değil diyen bireysel ve sosyal anlayış biçimine sahip kesimler yabancı futbolla düz kontak yapabilmektedir. İsrail’li bir şarkıcıya sıcak bakmayacak nice insanım İsrail’li bir futbol yıldızını üç büyükler forması altında bağrına basabilmektedir. 1990’lı yılların Bulgar yıldızı Stoickov’dan Türk düşmanı olarak söz edilmesiyle, Ermeni kökenli Fransız müzisyen Charles Aznavour’dan Türk düşmanı şeklinde bahsedilmesinin sosyal psikolojiyi güdüleme biçimi, dolayısıyla toplum kesimlerimizin hislerini müziğe ve futbola kanalize ediş şekli aynı olmayacaktır.
Bunun gibi İtalya’nın popüler kulüplerinden biri olarak karşımıza çıkacak olan Napoli’nin bir dönem formasını giyen gelmiş geçmiş en büyük futbolculardan Maradona’nın yöre halkında uyandırdığı sempati ve sevgi de muazzamdır. Kuşkusuz, Maradona bunu hak edecek çapta büyük bir hizmette vermektedir. Nesiller boyu görülmeyen İtalya lig şampiyonluğu ve UEFA kupasını Napoli takımına kazandırmaktadır. Evet, 1980’li yıllarda sergilediği futbolla beraber Arjantin’li yıldız ünlü İtalyan kulübü ve yöre halkıyla bütünleşmektedir. Açıkçası gerek Maradona gerekse Arjantin Milli takımı bunun semeresini İtalya’nın ev sahibi olduğu 1990 dünya kupasında önemli ölçüde görecektir.
Turnuvada grup maçlarıyla birlikte İtalya ev sahibi avantajıyla ağırlığını duyurmaktadır. Skorların 1-0’a kilitlenmiş görüntüsü aldatıcıdır. İtalya takım halinde iyi mücadele etmenin yanı sıra geleneksel iyi kaleci, iyi golcü yapılanmasına sahiptir. Döneminde dünyanın en iyi kalecisi sayılan Walter Zenga kalede güven vermekte ve istikrarı sağlamaktadır. İleride ise Schillaci ile her maçta gol bulmaktadır. Salvatore Schillaci yada tribünlerde simgeleştiği biçimde “Toto” gol yemeden elde edilen düşük skorların teminatı olmaktadır. İtalya bir nevi toto oynamaktadır. Ta ki, yarı finale kadar bu durum böyle devam eder. O gün Arjantin karşısında yine Schillaci ile İtalya 1-0 öne geçer. Fakat ikinci yarının ortalarında Caniggia beraberliği sağlar. Yüz yirmi dakika sonunda penaltılara geçilir. Elbette penaltılarda takımların gücü ve artı yönleri artık devre dışı kalmakta, bireysel psikolojik farklar ve kalecilerin konsantrasyonu öne çıkmaktadır. Açıkçası o gün Rus ruletini kazanan Arjantin kalecisi Goycochea olmaktadır. İtalya turnuvaya veda edecektir.
Peki, ne olur da tıkır tıkır işleyen sistem tıkanır? Psikolojik ögelerin İtalya’yı bozduğunu söylemek mübalağa olmayacaktır. O güne kadar gol yemeyen ve Schillaci ile gol bulan takım yine o tek golü bulur. Yoksa bulduğunu mu sanır? Fakat İtalya gibi bir tecrübenin bu psikolojik yanılgıya mutlak surette düştüğüne inanmak oldukça zor olmalıdır. Daha büyük bir sıkıntı o gün cereyan etmektedir.
Yarı finalin Napoli’de oynanacağı hususu fikstür gereğidir. Demem o ki, maçın oynandığı kent turnuva öncesi kura çekimine bağlı ve yarı final maçının oynanacağı yerin belirlenmesi esasına dayanmaktadır. Dolayısıyla ülke adları değil de torba üzerinden belirlenmektedir.
Şu kadar ki, Napoli tribünleri maç esnasında İtalyan oyunculardan daha fazla rakibin bir oyuncusunu Maradona’yı alkışlamaktadır. Bir yanda milli duygu vardır da beri yanda ise Maradona’nın Napoli’yi daha önceki yıllarda Avrupa kupası şampiyonu yapması gerçeği o gün yaşamın ritmini belirler adeta. Bir bakıma futbolun milli sınırları da aşan terminolojisi, dili konuşulmaktadır.
Tribünlerin sergilediği davranışta belki Napoli Roma zıddiyetinden bahsedilemez. Ancak belli ki İtalyan milli takımını bozan bir durum söz konusudur. Öyle ya İtalyan oyuncularda; leyn neler oluyor burada, gâvur memleketinde miyiz lan duygusu uyanmaz mı? Yahut oturup futbolu bırakıp, kendi ülkende sürgünsün başlıklı bir roman yazılmaz mı? Gerçektende orada sportif bir başarısızlık psikolojik düzlemde sürgün vermektedir. Öyle yada böyle İtalya bu noktada fikstürün gadrine uğramış görünmektedir.
Hep düşünmüşümdür. İtalya finale çıksaydı yine Almanya bir penaltı golüne bağlı şampiyonluğu yakalayabilir miydi? Spekülatif bir değerlendirme izlenimi verebilir. Ancak dünya futbolunda bir İtalya Almanya zıddiyeti vardır. Daha doğrusu İtalya Almanya’ya uzun yıllar ters gelmektedir. 1970 dünya kupasının yarı finali, 82 İspanya’nın finali, 2006’da hem de Almanya’nın ev sahibi olduğu turnuvanın yarı finali, 2012 Avrupa şampiyonasının yarı finali sizlere rehberlik edecektir. Açıkçası Alman disiplininin bile parçalayıp atamadığı bir engel, bir türlü aşamadığı psikolojik bir duvar futbol dünyasında yankılanmakta ve gelenek oluşturmaktadır.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
NOT: Resimde meşhur bir şarkıya esin veren Portofino görülmekte...
YORUMLAR
Aydınlatan bir makale ve merak uyandıran.
Kutluyorum Levent Bey.
Akabinde bayramınızı kutluyorum.
Her daim saygılarımla...
levent taner
Ben de sizin bayramınızı kutluyorum
Aileniz ve sevdiklerinizle birlikte nice sağlıklı, huzurlu, bereketli bayramlara erişmenizi dilerim
Saygı ve selamlarımla...