- 2306 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Çanakkale Zaferi'mizin Hurafelerle Basite İndirgenmesi Girişimleri
Bir zaferin psikolojik kazanımlarını yok etmenin en etkin yolu, onu yok saymak ya da o başarıyı başka bir yöne kanalize ederek paylaştırmaktır.
Çanakkale Zaferi, Türk Milleti’nin kahraman evlatlarının canlarını feda ederek emperyalizme karşı kazandıkları muhteşem bir zaferdir.
Çanakkale’de yenilgiye uğrayan emperyalistlerin kaybı çok büyük olmuştur. Savaş sonrası hedeflerine ulaşamamanın yarattığı siyasi kayıplarıyla da günümüze kadar süren bir şaşkınlık ve onur kırıklığı içindedirler. Ne savaş sonrası ne de günümüzde kırılan onurlarının tamirine yönelik öç alma duyguları dinmemiş, bilakis artarak devam etmektedir.
Buna yönelik o günlerde başlayan telafi çabaları günümüzde de ne yazık ki içimizden de bir takım insanların desteğiyle süregelmektedir. Yöntemleri ise hem zekice hem de çok amaçlı kullanılabilir mahiyettedir.
Hûrafelere karşı zaaflarımızı biliyor olmalılar ki hûrafeyi hem zaferimizi basitleştirmek hem de uydurma dinsel mucizeler kullanarak dinimize bir hurafe daha yerleştirmek, böylece bir taşla iki kuş vurmak istemektedirler. Hepimizin sıkça işittiği ve biraz sonra kısaca değineceğim safsatalar ne yazık ki itibar görmekte ve haklı gururumuz olan o büyük zaferi batıl hale getirmektedir.
‘’ NUSRET’’ LE GELEN NUSRET ( Bir takvim yaprağından alıntıdır.)
Çanakkale Boğazı’na Almanlar 377 mayın döşemişlerdi. Fakat İtilaf kuvvetlerinin mayın tarama gemileri, bu mayınları temizlemişler ve gemilerinin rahat bir şekilde Boğaz’dan geçebileceği raporunu merkezlerine iletmişlerdi.
Çanakkale müstahkem mevkii komutanı Cevat Paşa sıkıntılı bir şekilde Mecidiye, Namazgah ve Hamidiye tabyaları arasında mekik dokuyordu. Karargahına gelip, tahta masasına oturduğunda, yorgunluktan gözleri kapandı. Bu kısa uyku esnasında bir rüya görmüştü. Rüyasında o’na ‘’Denizin üstüne bak’’ deniyordu. Denize baktığında, bir nur içinde de bir Vav ve Kef harfi görmüştü. Heyecanla uyanmıştı. Soğanlıdere ve Baykuş tabyalarını teftiş için kalktı. Yolu üzerinde, kızının mezarına uğrayıp dua ederken nurani yüzlü bir zat ile karşılaştı. O zatın ‘’Bir derdin mi var evladım’’ sorusu üzerine gördüğü rüyayı anlattı. O zat ona cevaben ‘’Nur zafer işaretidir. Ebcet hesabında Kef harfi 20, Vav harfi 6 rakamını bildirir. İkisinin toplamı 26 eder.’’ dedi.
Cevat Paşa, Binbaşı Nazmi Bey’i çağırıp ‘’Depolarımızda kaç mayınımız var? ’’ diye sordu. Nazmi Bey ‘’Elimizde hepsi Türk yapımı 26 mayın var. Almanlar bu eski mayınları döşememizi istemediler.’’ dedi. Cevat Paşa hemen Nusret mayın gemisinin komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey’e, ‘’Bu mayınları, Alman mayınlarının önüne onlara zıt yönde Boğaza döşemesi’’ emrini verdi.’’
Böylece devam etmektedir.
Şimdi, bu yazıda kahraman şehitlerimiz nerededir(!)?...
Kuvvetlerin eşit olmamasına rağmen verilen kahramanca direniş, mücadele nerededir?. Anlatılan safsata, bütün bu fedakarlıkları ötelemiş, karartmıştır değil mi?
Başka bir örneği de bir Anzak birliğinin sis bulutu içine girerek ilahi bir güç tarafından saf dışı bırakılmasıdır. Oysa bu da yine bir safsata olup emperyalistlerce zaferimizin gölgelenmesine yönelik içimizden bazılarına bu görevi vererek hayata geçirme girişimidir. Bu tür hilelere alet olanların profiline bakıldığında ise ya etnik farklılıklarıyla oynanarak beyni yıkanmış ya da Laik Cumhuriyeti içine sindirememiş ve ülkemizde Arap milliyetçiliğinin propagandasını üstlenen bir takım insanlar olduğunu görebiliriz. Elbette bu konuda yeterli bilgiye sahip olmayan ancak her türlü hûrafelere inanmak gibi zaafları olan saf insanlarımız da bilmeden itibar göstererek bu amaca hizmet etmektedirler.
YORUMLAR
Evet o dönemde askerlerimizin "Allah Allah" nidalarıyla güç kazandıkları doğrudur.O kadar yokluk içinde yüklendikleri manevi güçle daha bir güç bulmuşlardır kendilerinde. Ama koca bir zaferi,doğru strateji,iyi komutanların öngürüleri, doğru zamanlama gibi lider yönetici özelliklerini hepten yok sayarak betimleyemeyiz. Bu şehitlerimize haksızlık olur.
Elbette komutan sıfatındaki ve rütbesindeki insanların güçlü bir öngörüye sahip olmaları da gerekişr. Bu yüzden lider olmuşlardır zaten...Ama bu öngörü sadece rüyalarla sınırlandırılamaz. Birşeyleri yüceltirken ona zarar vermek yapılan çok genel bir yanlıştır.
Tarihi önce tüm gerçekliği ve mantık çerçevesi içinde öğretmek gerek. Daha sonra maneviyat üzerine kurgulanabilir. Ama Çanakkale Şehitliği' ne yolu düşenler bilir ki. Oraya ilk defa bile gitmiş olsalar karşılaştıkları ilk şey hurafeler olıyor.
Ayrıca kutsallıkla hurafeyi birbirinde ayırmak gerekir.Hurafeler kutsallıktan beslenen asalaklardır.
Kutsiyetine,inancına önem vernler ise bu tehlikenin ayırdında olup dinden uzak tutmakla yükümlüdürler...
Saygı ve sevgiyle...
Sayın, aydın ve Sayın, NesrinAkalmiş;
Öncelikle nazik yorumlarınız ve paylaşmak istediğim fikrime göstermiş olduğunuz ilgi için teşekkür etmek istiyorum.
Eleştirilerinizi elbette haklı buluyorum. Öyle iki örnek vererek geçiştirmek hataydı. Daha kapsamlı anlatmalıydım. Bunu niçin yazma ihtiyacı duyduğuma dair bir de açıklama yapmalıydım.
Çanakkale’de yaşanan ve milletimizin tarih yazdığı o muhteşem zaferde, vatanseverliğin yanı sıra sarsılmaz iman gücü de etkili olmuştur. Öyle ki; Mehmetçik, birkaç saniye sonra öleceğini bile bile siperinden fırlıyor ve Allah Allah nidasıyla göğsünü siper ederek şehadet
mertabesine ulaşıyordu.
Müslüman bir toplumun vatan savunması esnasında bu yüce duyguyu böylesine yoğun yaşamasından daha doğal ne olabilir ki?.. Kaldı ki, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında da benzer sahneler yaşanmıştır. Eminim ki iş başa düştüğünde yine ve daha yoğun şekilde bu duygular içinde olacağız.
Yazımda konuyla ilgili iki adet kısa örnek verdim. Bunlar öyle sanıldığı kadar masum değildir. Hristiyan misyonerler marifetiyle Mustafa Kemal Atatürk ve onun başarılı önderliğinde savaşan kahraman askerlerimizin üstün fedakarlıkları ötelenmek ve kazandıkları muhteşem zafer ilahi güçlere havale edilmek istenmektedir. Aynı şeyi Kıbrıs savaşı için de uydurdular. Yeşil cübbeli bir takım güçlerin Rum’ları alt ettiğine dair... Eminim bunları da işitmişsinizdir.
Daha çok yakın geçmişte milletimizi yasa boğan bir doğal afet yaşadık. On binlerce insanımızı kaybettiğimiz 17 Ağustos 1999 depremi...
Malum çevreler hemen harekete geçerek hurafe mekanizmasını çalıştırdılar. Benim tespit edebildiğim örneklerden sadece bir kaçını paylaşmak istiyorum.
1) Gece vardiyasında çalışan taksi sürücüsü depremin gerçekleştiği anda bir şehitliğin önünden geçiyormuş. Depremi hissetmeden önce ilk dikkatini çeken şeyin bütün şehitlerin kabirlerinden çıkarak secdeye vardıkları olmuş. Olağan üstü bir şeylerin olduğunu düşünürken depremi hissetmiş.
2) Sözde bir hoca CD yaparak ücreti mukabilinde halka dağıttığı konuşmasında felaketi Allah’ın azmış, sapkınlık içinde bulunan yöre halkını cezalandırmak için bu felaketi musallat ettiğine dair bir takım saçmalıklar anlatılmakta. O’na göre Allah sapkın kullarını diğerlerinden ayırarak cezalandırmış.
İşte sevgili dostlarım. Ne kadar çirkin bir yaklaşım değil mi?
Bunun dinimizle ne gibi ilgisi olabilir. Semavi dinlerden hangisi böyle bir yaklaşımı reva görebilir insanlara. Bu örneklerden o kadar çok var ki şaşarsınız.
Bize düşen en önemli görevlerden birisi de dinde ki bölünmüşlüğün, ulusal birlikteki çatlamaların ivedilikle giderilmesi ve gerek ulusal gerekse dinsel yozlaştırmaya yönelik bu tür anlatımlara karşı mücadele içine girmektir. Bilinmelidir ki, böylesi girişimlerin olumsuz etkileri sandığımızdan çok daha fazla yıkıcı olmaktadır. Basite alınacak bir yanı yoktur.
Sevgi ve Saygılarımla...
Tamer Duran
Sayın Duran, belki anlatım eksikliğinden ya da sayın Aydın'ın da dediği gibi yazınızın yeterince derinlemesine olmamasından "Hurafe" vurgusu yetersiz kalmış. Tabi bence...
Belki de ben anlamakta zorlandım. Ama bahsini yaptığınız alıntılardan bunu irdelemek ve kanıya oturtmak mümkün değil. Belki yazının tamamını bütünlerken o kanıya varılabilir. Ama bütünün içinden bir parça, "Hurafe" savını biraz sarsıyor. Çanakkale Zaferi "Hurafe"ye mal edilmeyecek kadar can ve kan izi bırakmıştır. Bunu da hiç bir aklıselim başka bir kıstasla karşılaştıramaz.
Yine de, Çanakkale konulu bir yazıya harcadığınız emeği saygıyla karşılarım. Esen kalın arkadaşım
Farklı bir yazı. Bahsettiğiniz olaylarda hurafe kelimesi, bazı zamanlar iyi oturmuş olabilir. Yalnız, her ne kadar hurafelere inanmamak gerekliyse de,
şehitlerin, savaşı "Allah Allah" nidalarıyla kazandırdığını da unutmamak lazım...
Ha dersiniz ki benim aslında karşı çıktığım, açıklamaya çalıştığım bu değil, tam çıkaramamışsınız yazıdan anlamı,
O zaman da derim ki bu kadar hassas olan ve tepkiye maruz kalabilecek bir yazının muhtevası ve uzunluğu bu kadar az olmamalı.
iyi günler...