- 813 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
...ÖLÜM...
Saat gecenin kör yarısı, sessizliği yırtan bir telefon sesi ile titredi zaman. Gittiğim uzaklardan bu ses ile düştüm odamın hayaletlerle dolu karanlık duvarlarına. Yolculuktan yorgun dönmüş bir halde gerçek ile düşü ayıramazken belki de bir rüyadır diye elimi uzattım telefona. Gelen bir mesajdı. İstanbul da mimarlıkta yüksek lisans yapan bir öğrencimdi. Hayatımda karşılaştığım en masum çocuktu. Hiç büyümeyen sevimli, kırılgan bir çocuk yüzüydü. Bu dünyanın dışında başka bir zamana başka bir mekâna aitti. Bir masaldan kaçmış firariydi. Şöyle yazmıştı: “sus ve sadece dinle sessizliği, perdeleri çek, ışıkları söndür, bir selam, bir haber gönderir belki, sesleri hiç duyulmayan dostlar.” Bende ona: “sesleri duyulmasa da belleğimizin bilinmeyen dehlizlerine kazınmıştır dostlarımız, zaman dâhil kimse silemez onları. Güzel kalpli çocuk mutlu ol” diye cevap yazdım. Ardından bir mesaj daha geldi güzel çocuktan: “mutluluk çok uzak, yitirdiklerimizin anısı nasılda bırakmaz peşimizi, anlam arıyorum şimdi yaşama dair. ANNEM YOK artık ve ben onun boşluğunda kaybolup gidiyorum” denizin dibine doğru hızla çekildiğimi hissetmiştim, boğuluyor gibiydim. Onu hemen aramalıydım ama elimi parçalamak için bekleyen telefona uzatamıyordum. Aradım. Sesi titriyordu annesinin kalp krizi geçirdiğini ancak söyleyebildi. Bir anda odanın içine boşalan hıçkırıklar eve, oradan tüm şehre yayıldı. Bense o hıçkırıklar arasında boğuldum, kayboldum, Konuşamadı. Ölümün üstüne ne söylenebilirdi ki. Annesiyle tanışmıştım. Ona sadece “annen seni çok severdi ve sen varlığınla daima onu mutlu ettin. Yaşamın bir anlamı varsa sonun ölüm olduğudur. Onu hep mutlu hatırla. Artık o hep en sevdiği varlığın ruhunda yaşacak, onun içinde, gözlerinde, ellerinde var olacak.” Daha fazla konuşamayıp kapattım telefonu. Sonra içime dağları gömdüm, okyanusları gömdüm, kendimi gömdüm. Sesim kendime yabancı, içinde fırtınalar saklı bir limana kapattım gözlerimi, kulağımda küçük bir kadının söylediği şarkını sözleri: “Tebdil-i mekânda ferahlık yokmuş aslında, acının yüz ölçümü yeryüzünden çokmuş” gömüldüm hayaletlerle dolu gecenin karanlığına…
YORUMLAR
“Tebdil-i mekânda ferahlık yokmuş aslında, acının yüz ölçümü yeryüzünden çokmuş” gömüldüm hayaletlerle dolu gecenin karanlığına…
Hüzünlerimi yaşadım bir kez daha..Hayat böyle bir şey işte, çok fazla sahiplenmemek gerekiyor...Her ne varsa yaşama dair, hepsi misafir olduğumuzu ölüm gerçeğiyle yüzümüze yansıtıyor ama...yinede dünya ipine tutunmak için sebebimiz var...
....................................................
Tebdil-i mekanda her zaman ferahlık var....
Tebrikler...
Anne. Anne, ne demek? Bir genç kızın annesinin olması nasıl bir şey? Kokunu unuttum anne. Geçen gece rüyamda gördüm seni. Öyle bir sarıldım öyle bir öptüm ki, sıcaklığın tenimde hala annem. Uyandım bir koku duydum. Sandım ki geldin. Işığı açtım baktım yoktun. Saçlarıma kokunu mu bıraktın annem.
yine başladım işte.Ağlattınız.Anne özlemi,baba özlemi,kardeş özlemi,abla özlemi...her birini anımsattınız yeniden.