- 918 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Son Bir Dokunuş
Bu sabah güneşe farklı bir anlam verdim. İçini dolduran bir duygu kattım kuru bir kelime olmaktan çıkıp da ısınsın diye. Isınsın ki, ısınan her şey gibi ısıtabilsin de çevresindeki her şeyi. Aslında bir tek o değil içi doldurulup da ısınmayı bekleyen... Kelimeleri kelime olmaktan kurtarıp ifade ettikleri şeye dönüştürecek o duyguyu katmayı bilemeyişimiz yüzünden boş bakışlarla daha da beter soğutup üşütmüyor muyuz onları?
Oysa küçücük bir delik açacak kadar bir dikkat kırıntısı, birkaç saniyeyi kapsayan dolu dolu bir bakış bile yeter de artar o şey her neyse onun içerisine girip oradan bakar hâle gelmeye... İçeride kalan her şey gibi ısınmaya başlar, ılık suda mayışır gibi süzülür dururuz. Oradan, yani baktığımız, tanımaya çalıştığımız o şeyin içinden bakıp kendimizi görmeye başlarız birden.
Kendimizle yüzleşmekten duyduğumuz korkudur belki de gözlerimizi uzun süreli bakışlardan mahrum edip bulutlarla örtmemizin nedeni. Karşıdan bakmaya korkuyoruzdur kendimize belki. Tarafsız bir açıdan, kendimizi kollayan çarpıtmaları bir yana bırakıp her neysek o olarak görünmekten kaçar, gözlerimizi usulca başka bir yöne kaydırırız.
Sevgi denen o tılsımın yokluğundandır tüm bu üşümeler. Sevecek bir neden bulamayışımızdan... Ama bazı şeyler öyle bir ışıldarlar ki diğer donuk, ruhsuz olanlarının yanında; en küçük bir çaba bile gerekmez onları gülümser bir çehreye kavuşturmak için. Kendiliklerinden gülüyorlardır zaten. Sevilmeyi şart koşmazlar sevgilerini sonuna dek sunmak için... Sevgilerinin ödülünü de bol bol sevilerek alırlar.
İşte güneş de böyle koşulsuz sevenlerden biri... Hatta en önde geleni... Ama ben yine de içimin soğuğuna karşı daha da güçlü bir kalkan olsun diye onun berrak ışığında en derinlerime dek ısındığım o sabahlar içimi dolduran duyguyu da kattım pencerenin önünde güne merhaba derken.
Peki neden böyle bir katkıda bulunmaya gerek duydum ki?! Birkaç gün önce yetebiliyorken pencereme vuran o ılıklık, hatta birkaç ay önce üşüten bir mevsimin güneşi olarak sadece görüntüsüyle ısıtıp tenime dokunamaz, uzaktan bana gülümsemekle yetinirken bile böyle bir şeye ihtiyaç duymamıştım. Çünkü o zaman her türden soğuğu dışarıda bırakacak kadar sıcacıktı içim... Çünkü O vardı.
Ellerini gördüm en son. Onunla ilgili zihnimdeki son resimde onlar vardı: Masanın üstünde savunmasız, öylece kalakalmış iki uzantı... “Söyleyecek ne kaldı ki?” diyen bir suskunluğun somutlaşmış hâli olarak kendilerinden başka her şeyi görünmez edecek kadar sınır çizgileri belirginleşmiş iki şekil...
“Çok şey var söyleyecek” diyebilseydi o eller, yine arkama bakmadan çeker gider miydim o kafeden öyle? Yoksa durur, bu kelimeleri güneşimi soğutup kuru bir kelimeden ibaret hale getiren o uzağa savrulmaktan beni kurtaracak son bir dokunuş olarak mı kabul ederdim? Evet, sanırım sabahları penceremin önünde günü selamlarken üşümemeyi seçerdim ben ve bir an bile duraksamadan geri dönerdim. Ama tek bir kelime bile söylemedi bana o eller.
İşte bu yüzden bu kadar erken kalktım bu sabah: Bir şeyler fısıldayabilecek kadar ısıtmak için suskun şeyleri... Birsürü minik delikler açtım, içerilerine girdim bir dolu şeyin. Pencerem ne kadar kocamanmış, onu fark ettim. Ne çok şey sığıyormuş içine... Karşı pencereden bakan çocuğun kırılgan yüzüne kondurduğum tebessüm de vardı o sığan şeylerin içinde. En çok da ona yer açtım. O tebessümün içine girip oradan baktım kendime... “Evet, tam da öyleyim ben!” dedim. “Tam da bu tebessümde ifade bulacak kadar gerçekten gören, gördüğü o şeyin güneşi olan biri... Minik minik delikler açan bakışlarıyla... Güneşini kaybetmemek uğruna kendini gerçekten görmeyi göze alabilen biri...”
YORUMLAR
ilk yazınızı okudum. diğerlerini birazdan okumaya başlayacağım. güçlü bir kaleminiz var. zorlama ile oluşturulmuş tek cümleniz yok. metin kendini rahatça okutuyor. göze batan hiçbir şey yok. (çakırkeyifken metin içindeki tökezlemelerin hiçbirini kaçırmam. yani olabildiğince dikkatli okudum yazınızı.)
yıllardır söyleneyazılagelen sevgi/aşk konusunda söylenecek pek bir şey kalmadığını düşünürüm. sıradan ve sıcak kelimelerle çok güzel işlemişsiniz bu konuyu.