- 427 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bilinmeyenlerin Öyküsü
Ahmet yeni başlamıştı işe. Pek heyecanlı sayılırdı ancak belli etmemeye gayret ediyordu. Nedendir bilinmez ama Ahmet’in gerçekleştirdiği her ilk, ruhunda "bu sefer aynı olmayacak" miladını gün yüzüne çıkarıyordu. Böyle vakitler her şeyi olağan gelen davranışlarından farklı yapmaya çalışırdı. Esasında başarısız da sayılmazdı. O kadar çok gün yüzüne çıkıyordu ki bu his, her defasında yeniden "bir daha" diyerek başka kimseler oluveriyordu. Bu yorardı insanı. Bir başkası olmayı denemenin, bir başkasının ayaklarına kapanmaktan, medet ummaktan ne farkı vardı ki?
Ali sabahleyin her zaman oturduğu banka oturmuştu gene. Ahmet artık öğrenmişti onun yüzünü. Alnında kalın bir şerit ve bu şeridin hemen altında başlayan seyrek kaşları ona adeta eskiden gezmiş olduğu bir savaş müzesinde gördüğü savunma hatlarını andırıyordu. Güneş Ali’in yüzüne çarptığı ilk andan itibaren bu savunma hatları derinleşiyor, adeta düşmanına karşı kendisini savunacak pozisyona geçiyordu.
Ali sigarasından bir duman daha aldı. Ahmet’i bu sefer Ali’in dikkatini çeker diye çayını hazır etmişti. Bir şekeri karıştırması kalmıştı ki orada son anda durdurdu kendini. Abarttığını düşündü bir an. Evet, dikkat çekmeliydi ancak çok da belli etmemeliydi Ali’in günlük tavırlarını öğrendiğini. İnce bir ayar idi bu şekeri atmamak. Aynı şeyi Ayşe’nin çayı için yapabilirdi ama. Bu sayede onun dikkatini çekmeyi başarırdı. Düşündü bir an. Acaba nasıl uyarmalıydı Ayşe’yi, o tam şekere davranırken? Kendinden gayet emin tavırla canlandırdı muhayyilesinde il olarak. Aslında fena da bulmamıştı bu provayı ancak çok mu belli ederdi bu sefer de kendini diye bir an olsun düşündü. İnce ayarı kaçırmamalı, Ali ile Ayşe’nin gözünde bıraktığı o ciddi, vakur izlenimini kaybetmemeliydi. Umursamaz bir tavırla bunu yapmaya karar verdi. Zaten şeker hamlesi oldukça dikkat çekici ve dahiyane idi. Gözlerine bakmadan, çok meşgul bir edayla ve "ince ayar" ses tonuyla Ayşe’nin çayına şekerin hali hazırda atıldığını söyleyecekti. Hatta tam o anda arkasını da dönüp bir başka iş ile uğraşıyormuş gibi de yapmayı geçirdi içinden. Bu fikri de çok beğenmişti. Evet artık her şey hazırdı.
Ayşe uzaktan göründü. Ali onu görünce şöyle hafif bir toparlanma hamlesi yaptı ve elindeki sigaranın izmaritine inceden vurdu, külü düşürdü. Ayşe yanına kadar gelince sarıldılar. Ali, Ayşe’nin yanağını okşadı; Ayşe gülümsedi. An ve an takip ediyordu Ahmet olanları. Bir andan da aklı çaydaydı. Çok soğumamalıydı; " ince ayar"ında olmalıydı ısısı. Hem önceden hazırlık yapıldığını aşikar etmeli hem de dillendirilemeyecek denli de sıcak. Ayşe ile Ali aynı banka oturdular. Ahmet o sırada şekerleri hazırlamıştı bile. Bir bir döktü çayların içine şekerleri. Peşi sıra Ali çayları almak için hamle yaptı ve tezgahın önüne kadar ilerledi. Neredeyse burun buruna geldiler Ahmet ile. Ali iki çay istedi. Ahmet bir an olsun dondu. Saniyenin onda biri gibi bir sürede bir şey demesi veya yapması gerekiyordu. Gözlerinin görüş açısı yarın Ali’nin üzerinde yarısı da istemsiz Ayşe’nin oradaydı. Tam bu sırada yine gayri ihtiyari olarak Ali’nin isteğini soru olarak tekrarladı. Bu ona hem zaman kazandırmış hem de azıcık olsun gönlünü ferahlatmış, acısını dindirmişti. Acısı dinmişti çünkü kazandığı bir saniye de olsa Ayşe’nin o sıra sebepsiz gelebileceğini düşünmüştü. Halbuki Ayşe niye gelsindi? Bir kere ayağa tek başına kalkmıştı Ahmet çayları almak için. Tabi bunlar gelmiyordu Ahmet’in o sıra aklına. Aşık adam böyle isabetli, tertipli düşünemezdi ancak fevkalade düşler kurabilirdi ki yine o saniyenin ondan birinde zihninde şimşek gibi parlayan bir hayal belirdi: Çayı aldıktan sonra Ali ile Ahmet’in oturmaya devam etmesi, hatta yeni bir çay daha içmek istemeleriydi. Bu ona ikinci bir şans verebilirdi. Haftalarca, aylarca ertelenen, bozulan planların verdiği yılgınlık vaziyetine daha tahammülü yoktu ve bunun farkındaydı. Artık dikkatini çekmeliydi ama şimdi değil, ikinci çayda!
Ali,Ayşe’nin yanına geçti. Çaylarından buhar fışkırıyordu adeta. Ahmet önünde duran iki ılık çayı lavaboya döktü ve iki yeni karton bardak hazırladı. Bu sefer o kadar da erken davranmayacaktı. Hatta kararsızdı; çayı Ayşe’nin önünde döktükten sonra şekerini de onun gözü önünde koymak hususunda. Eğer Ayşe tek başına gelirse kesinlikle böyle yapacaktı. Diğer hareketlerde ise bir değişiklik yoktu. Aynı vakur ve meşgul hava korunacaktı. Bahar ile birlikte yükselen çalıların ardında nasıl bir kaplan avını izler, aynen o vaziyette tezgahın önündeki sakız kutularının ucundan kafasını çıkarmış bir halde Ayşe ile Ali’yi izliyordu.
Ayşe ayağa kalktı. Tam bu esnada Ahmet, şakağının sağ ve sol taraflarında bir basınç hissetti. Kalbi çok hızlı çarpmaya başlamıştı. Heyecanı adeta izin vermemişti kalbinin yavaşça hızlanmasına; adeta duran haldeki araca çarpıldığında, aracın hızlanması gibi bir anda vuru vermeye başlamıştı göğüs kafesine. Her zaman ki o tereddüt halindeki tavrının onu yine bırakmadığını hissetti. Yine mi başarısız olacaktı acaba? Saniyeler içinde eğer planını canlandırdığı gibi başarırsa nasıl mutlu olacağını aklına getirdi. Bu mutluluk bile ona bir süre yeterdi. Ayşe dosdoğru geldi tezgahın önüne. Ahmet ise sanki onu görmemiş gibi bir tavır takındı. Bir kadavra üzerinde titizlikle çalışan doktor tavrı vardı yüzünde adeta; son derece ciddi, sert ve emin. Ayşe ince sesiyle iki çay rica etti. Ahmet çayları koyarken bir yandan da Ali’yi kolluyordu. Ali telefonuna baktığı için tezgaha dönecek bir pozisyonda değildi ki bu daha da rahatlattı Ahmet’i. İkinci çayı bardağa doldururken bir tereddüt daha yaşadı. Zaman kazanmak amacıyla hemen ocak musluğunu azıcık kıstı ve bu durumun kendinden değil de kendisinin de bilmediği bir vaziyetten dolayı kaynaklandığını zannedermiş gibi bir tavır takındı aynı zamanda da ağzından anlamsız bir birkaç ses çıkarmayı da ihmal etmemişti bunu yaparken. Son kez cesaretini topladı ve çay dolduğu vakit uzatmadan önce şekere davranıp kağıdını yırttı. Çok çevik bir hamleyle, tek seferde döktü- canı sıkıldığı vakitler en büyük eğlencelerinden biriydi şekeri ağır ağır döküp sıcak çayı içinde eriyip dibe çökmesini izlemek-. Hızlıca uzattı çayları ve Ayşe tutar tutmaz koşar adım mutfağa doğru gitti. Bunu yaparken yüzüne fırında bir şey unuttu tavrını çok başarılı bir şekilde takınmayı başarmıştı. Her şey fazlasıyla eksiksiz olmuştu; Ahmet başarmıştı.
Mutfaktan tekrar tezgaha doğru yürüdü Ahmet. Ancak gözlerini yerden ayıramıyordu. Ona baktıklarına adı gibi emindi. Acaba ne söylüyorlardı hakkında? Ne düşündü Ayşe çayı hiçbir komut belirtmeden her zaman içtiği halde alınca? Bundan memnun mu kalmıştı yoksa kızmış mıydı? Yok yok kesin kızmıştı ve birazdan Ali ile beraber gelip ona ağzının payını bildirecekti Ayşe. Bir an ateş bastı; tenine nokta nokta iğneler batıyordu ve bu onu kaşındırıyordu. Pişmanlık duydu bir an. Çok pişmandı. Çok zorlansa da, gözlerini sanki bankta onu ilgilendiren başka bir şey varmış gibi çatarak, dikkatlice gezdirdi. O da ne! Ayşe’nin ağzı ekşidi bir an çaydan yudum alınca. İşte korktuğu başına gelmişti. Ahmet’i şikayet ediyordu Ali’ye. Birazdan hiç ummadığı, arzu etmediği bir hareket ile karşılaşacağından artık kesin emindi. Sanki durumdan hiç haberi yokmuşcasına süpürgeyi aldı eline ve hızlı hızlı yeri süpürmeye koyuldu. Bir yandan kafasını dahi kaldıramadığı için büyük bir ürküntü hali vardı üzerinde. Öyle kızardı ki yüzü, öyle bir kan pompalıyordu ki kalp kanı beynine, ateş bastı yüzünü; kulakları kıpkırmızı kesildi. Bir daha asla böyle bir işe kalkışmayacağını bir daha bir daha teyit ediyordu kendine. Öte yandan da farkında olsa da daha tadına varamadığı tatlı bir özgürlük hissi vardı üstünde. Sonunda ödevini tamamlamış bir ilkokul öğrencisi gibi herkesin yardımına koşabilir, istenilen her yere gidebilirdi; bu enerji içinde vardı ama korku sarmıştı bir kere her yanını. Kesinlikle bir daha böyle bir şey yapmayacaktı.
Ayşe dilini birkaç kez damağına vurdu ve iyice oturttu damağına tadı daha iyi anlayabilmek için. Çok tatlı gelmişti çay ona. Normalde kullandığından daha fazla atıp atmadığını düşündü ve aklına o an Ali’nin ona sormadan çaya şeker katabileceği aklına düştü. Çoğu vakit bir hiddet hali sarardı vücudunu Ali ona sormadan yemesine içmesine karıştığı vakit. Şekerden iyice bayılmış olacak ki yüzünü ekşitti ve sordu Ali’ye:
- Çayına ikinci paketi sen döktü değil mi Ali?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.